Bir şey biliyorum
Ne çıkar sefayla aran şekerrenk olsa
Ne yazar bir elin yağda bir elin baldaysa
İşte cemresin uçsuz toprakların ayazında
Yurtsuz mendil satıcılarına yanıyorsun
Birde suya inerken vurulan ceylanlara
Bir şey biliyorum
Kanın kutsanmış aşkların damarlarında
Kentlerin ninnilerine hırçınlığı aşılıyorsun
Biliyorsun ki sahtedir siyah beyaz coşkular
Aşina değil sana selamsız sabahsız dostluklar
Bir şey biliyorum
Çocukluğun düşlerin salkımından
Bir yanın uçurum ustası sürgün
Olsun diyorsun çığlığın şarkıların kilinden
Direncin göğsüne kuş sesleri takıyorsun
Bir şey daha biliyorum
İyi ki varsın sonrası zır cahilim
Her sabah güneşi suluyorsun
Benzi açılıyor ışığın
Maviyi seviyorsun yüreğidir sonsuzluğun
Birde senin
O sıcak eli, insan yüreği arıyorum.
Yok. Yoksun!
Yarım bir şiir ve sonra yokluk.
Tamamlandı işte hayatın tanım denklemi. Olsan ve gelsen, yarılanmış bu şiirin diğer yarısını şansızlığa bırakmazsan diyorum. Mırıltılarım gecenin yaprağından kayarak uluorta çınlıyor duyuyor musun?
Uz geldim, gelmemiş gibiyim. Kendimi orada bıraktım, burada kayboldum.
Şu uzağı aza dönüştürsen. Çözüversen şu bilmecenin şom düğümünü. Doğru ya, sen hep iyiye dair olanı düşündün. Sana kalsa her şey, mutluluk beni harfiyen dinleyen bir kul olurdu.
Suç: hayat şiirimin diğer yarısına hükmetmeye çalışan günahkâr etmenlerde.
Sıcak ellerini, insan yüreğini arıyorum.
Mırıltılarım yıldızlara çarparak yeryüzünde ağıda dönüşüyor. Gece ağlıyor, çılgın ve içten. Gecenin gözyaşlarını toplayıp odamdaki çiçeğin kırışan tenine serpiyorum.
Her çiçek insanlığın koksun diye.
***
Ucu tutuşan gölgeler şafağa açıldı.
Kategori: