Sürgüne düşen sevdanın sesi

Fetih Koç kullanıcısının resmi
Bir zamanlar o kadim insanların ayak izlerini bıraktığı o dağları adım adım arşınlamıştı. Daha çok geceleri ay ve yıldızlar altında yürümüştü. Fecir baskınlara katılmış nice taburlara diz çöktüren eylemlerde bulunmuştu. Her normal insan gibi oda sevdalıydı, aşıktı ve yaman vurulmuştu , buğday sarısı başağı andıran o esmer gülüşlü gamzeli kadına. Lakin özgürlük kavgasının vurgunuyla dağların zirvelerinden vuruyordu merkezi otoriteye. Otorite tarafından da firari olarak aranıyordu. Tüm bu denklemde fırsat buldukça Zımêq'ın Koe Sûr yaylasında ay altında buluşuyordu Lara'yla. Firari sevdaların dizginlendiği Koe Sûr'da bir gün mutlaka kvuşacağız diye söz düşürdüler kaya diplerine. Su içtiler kızılcık şerbetin aktığı yini kurnu'da.

 
    Çolağ fecir yürüyüşlerden sınırların ötesi sürgündeydi artık. yıllarını verdi sürgün yaşama. Sürgün hayatta da sevdasından bir taviz vermedi. Yanıp tutuşuyordu firari aşkın közünde. Alevler içindeydi. "Bir gün mutlaka biter bu sürgün, bir gün mutlaka dönerim sevdam" diyordu her nefes aldığında. Çolağ yıllarını eskitti sürgünde ve döndü o kadim topraklara. Döndü ve gördü viran olmuş vadileri, yıkılmış evleri, tepelerin ve sevdaların değişime uğramış olduğu yaşandığı o kadim topraklara... Zımêq'e... 
    
   Her şey yabancılaşmıştı kendisine. Eski heyecan, eski köy sohbetleri, akşamları yıldız tutmalar yoktu. Milyonlarca yıldız mahşeri arasında gökyüzü tanrıçasını aradı; Yoktu.. Kaç akşam geçti yoktu. Hiç bir akşamda da yoktu. "Nereye saklamıştır bu geceler onu"? diyordu içinde. Belki de hayatın en zor anlarını yaşıyordu. Aklı ondaydı, gözleri her yerde onu arıyordu. Yoktu.. Firari adam onun izlerini sürdürmeyi düşledi içinde. Düşlerin altına çekildi akşamın karanlığında. Başı ağırlaştı gövdesine düştü. Mırıldanarak uyuyakaldı. Derin derin uyurken Lara rüyalarına girmişti. Çolağ gezgin bir şövalye olmuş düşmüştü Lara'nın peşine. Rüyada bin bir badirelerden geçmişti. Gecenin karanlığının ortasında aniden uyandı uykudan. Zımêq uykudaydı. Sessizlik perdesi çekilmişti evlere. Ay ve yıldızların dışında her şey karanlıktı gecede. Kalktı çantasını hazırladı ve evden çıktı. Köyün içinde bir gölge gibi karanlığa gömüldü. 
 
                                  *** 
   Şafağın erken saatinde güneşin doğuşunu görmek için gecenin karanlığında  Koe Sûr'a gitti Gecenin tam orta yerinde oturdu ve yıldızlarla dolu gökyüzünü seyrine daldı. Lara'nın ismini verdi tuttuğu yıldıza. Yıldızların güzelliği altında Lara'nın ismini sayıklayarak uyudu. Güneşten önce uyandı, aşkın ve sevdanın adını verdiği güne, güne kirve tuttuğu güneşi ruhuna çekti ve izledi. İzlerken kavuşamadığı o aşkın ve sevdanın acısını son baharın sarı hüznüyle birleştirdi. Aşka  ağladı. Ağlarken de "neredesin Lara" diye mırıldanıyordu. Güneşin altında saatlerce oturdu. "Git..." "git..." "git..." içindeki iç güdüsü ona git diye dürtüyordu...  
 
   "Git;" 
   "Git ve ağaçlarla, kayalarla dost ol. Git, bir ırmağın yanında uzan ve onun akışını dinle… O vakit  aşkın sırrı ortaya çıkar. Onun neden senden çıkıp gittiğini anlarsın. Anladıkça gerçeklere yakınlaşacaksın. Gerçeklerde Sensin, odur, hayatın kendisidir gerçek olan, ve kabul edeceksin bunu. Gerçekler dışı tüm arayışlar ahmakçadır. Ne kadar ararsan gerçekliğinden o kadar uzaklaşırsın. O yüzden bırak oda yaşasın o aşkı. Sen onun mutlu olmasını istemiyor muydun? O mutludur sensiz ve sende o mutlu olduğu için sevinmelisin. Gerçek aşkta budur. Bak Koe Sûr  hüzünlü, sen hüzünlüsün... Lakin Barık dağı farklıdır, asidir. Asi aşkları barındırır bağrında. Weroc dağı sıcak aşkların mekanıdır. Siwiski Dağı da kaçak aşkların geçiş yoludur. Bunları unutma !.. Hüzünlü aşklar dünyaya hükümdar olmuş ki, Koe Sûr bunun cefasını çekiyor. Git şimdi. Git o aşk filozofunu iyi dinle. O da zamanında kaçak aşkların peşinde süründüğü için aşk filozofu oldu. Ancak o filozof senin acını bir nebzede olsa hafifletir." 
 
   "Git;" 
   "Arayıp durmaları, arzulayışları, çabalayışları, isteyişleri tümüyle bırak. Hepsi aynı şeydir bunların… Yalnızca merkezinde kal kavganın, hazır ve açık ol, şart koşma, o vakit kelimelere dökülemeyeni keşfedeceksin. Gerçeğinle doğanın gerçeğini karşılaştır ve her şeyin tamamen doğanın doğal kanunu olduğunu anlayacaksın. Aşklar; yani kaçak, hüzünlü, firari, asi ve sıcak aşklarda olmazsa olmaz doğanın kaçınılmaz kanunudur, bunu kabulleneceksin. Tüm aşkların acıları, sızıları ve çığlıkları Koe Sûr dağının ortasındaki mağarada üst üste yığılmış. Senin de yarın şimdi orada, git al o yarını ve kurtar bu tarafını. Git..."  
   Kalktı ve rüzgarın getirdiği sese kulak verdi. "Başka kıtalardan gelen hüzünlü sesler beni çağırıyor" dedi içinden. Kuruyan dudaklarını diliyle yalayarak ıslattı. Sonra hüzünlü aşklarla dolu o mağaraya doğru yola koyuldu. Gitti mağaranın kapısında durdu. İçeri girip girmemekle karar veremedi. İçinde olanlara tanıklık etmekte tereddüt etti. Bir yanı korkarken, bir yanı da ayrılan kırgın ve firari aşkların hüznüyle acı çekiyordu. Mağaranın kapısına iyice yanaştı. İçerden uğultulu sesler geliyordu. Kendini seslerin akışına verdi. "Hüzünlü aşkların acıları yankılanıyor" dedi kendi kendine. Oturdu mağaranın kapısında, hüzünlü akan nehirlerde akıp gitti iç dünyasında. Onu düşünüyordu iç dünyasında. Düşündükçe de kirpikleri ıslanıyordu. Kirpikleri ilkbahar gibi cemre düşürüyordu toprağa. Toprak bin bir çiçeklerin kokusunda uyuyordu sessizce. uyurken de tanıklık ediyordu olan bitene. Saatlerce bekledi mağaranın kapısında, içeri giremedi ve bir yanını orada bırakıp uzaklaştı mağaradan. 
 
   "Her ot kendi kökünden filizleniyorsa, her ağaçta kendi damarlarına tutunuyordur. Kaybolmuş hüzünlü aşkların derinliğini ve acılarını arıyorum; Nerelerdedir ? O nerede? Nerededir? Kiminledir? Mutlu mudur? Bir dağ kuşunun gökyüzüne kanatlanan kanatlarında mıdır? Yanan ateşin sıcaklığında başını duvara yaslamış buhar deminde midir? Kokusunu alamadığı uzak denizlerin üstünde uçan glaros kuşların çığlığında mıdır? Geyiklerin yırtıcı hayvanlardan saklanan kaya kavuklarındaki ayak izlerinde mi? Yoksa patikada çıplak ayakla yürüyen çocukların sıcacık gülüşlerinde midir? Nerede?"...  Soruların sorgusundan kurtulamıyordu. Bu sorulara da cevap bulamıyordu. Soruların sorgusu içinde yürüyordu. İğde ağacını geçti, iğde ağacının tam karşındaki tepede olan dilek ağacının yolunu tuttu. 
 
   Rengarenk bezlerle süslü olan ağacın yanına geldi. Etrafında yavaşça dolandı. Ağacı baştan aşağı detaylı bir şekilde süzdü. Ağacın en üst dalında da bir dağ kuşunun yuva yaptığını ve yuvanın içinde yavru dağ kuşlarına dikkatlice baktı. Ağacın altındaki büyük bir sal taşın üstünde oturdu. Ağaç dallarına bağlanan rengarenk bezler adeta bir gökkuşağını andırıyordu. Dilek ağacına baktıkça hüzünlendi, baktıkça acı çekti, baktıkça derinleşti ve konuştu. "Kim bilir bu ağaçta kaç tane aşkın sırrı asılı duruyor? Biten ve paramparça olan ne kadar sevdanın ayrılıkları sallanıyor bu dallarda? Kim hangi duyguyla dilek tuttu bu ağaca bez bağlarken? Ne kadar aşk ne kadar ayrılık ne kadar acı ne kadar gözyaşı ve ne kadar sır bu ağaçta saklı?" Gün boyu dilek ağacındaki  asılı duran hüzünlü, acılı ve sancılı sırları çözmeye çalıştı Çolağ.  
 
   "Dağlar rüzgarla kucaklaşmış, yıldızlar dağları öpüyor, bense izlerin peşinde seni bulmak için tükenen sevdaların kuytularındayım. İçimdeki boşluğa düş Lara ,ben tutarım seni? Hangi mağaranın kapağını açsam rüzgar esip geliyor bugünüme… Bak mevsimler hain olmuş beni ısıtamıyor. Sensiz olmuyor bu diyarlar Lara. Soğuk düşlerin iklimindeyim, üşüyorum yokluğunla Lara...  Düşler yangın yerindeyken, bende düşsüzlük almış başını gidiyor… Sayıklayan bir bedenin, hiçbir sese yetişemeyen görüntüsü sallanıyor karanlıkta. Bak ve duy Lara sensiz neyleyim ben buraları? Bende sana olan sevdamı dilek ağacına asıp gideceğim Lara" .. diye yalvaran Çolağ'ın bulut oldu özlemleri, uçan kuşlara kanat, dağ taş oldu gökyüzüne yayıldı hüzünlü sesi. Bir yaralı ceylan gibi bakıyordu Koe Sûr'da ki her kıpırtıya. Boynundaki kırmızı şalı çıkarıp ağacın dalına bağladı ve göz yaşlarını dilek ağacının gölgesine bıraktı ve oradan yavaş yavaş uzaklaştı.  
   
   Giderken, göz yaşları inci taneleri gibi düşüyordu yürüdüğü patika yoluna. Göz yaşları ve Lara'ya olan duyguları, Çolağı aşk filozofu Use Merali 'ye yönlendirmişti. Koe Sûr'u geçti Prkani'ye vardı. Prkani de çewres çımıda durdu. Çewres çımının soğuk akan suyundan yüzüne bolca su attı. Çewres çımından su içmeden yoluna devam etti. Wank'da ki aşk filozofunun evine vardı. Eve vardığında nefes nefese soluk alıp veriyordu. Kapının önündeki ceviz ağacının gölgesinde oturdu. Kararlı kararsız bir duyguyla kapıya kilitlenmişti Çolağ. Saatlerce oturdu. Oturduğu ceviz ağacının gölgesine hüzünler ekti, ektikçe de efkarlandı. Efkarlandıkça da  Atina'daki sürgün anılarına daldı. Anılarına daldıkça acı ve sızı tüm bedenine yayıldı. Aşk filozofu Use Meralinin evinde hiç bir kıpırtı yoktu. Çolağ Lara'yı düşünüyordu. Akşamın gölgesi bir perde gibi çekildi tüm Zımêq'in üstüne. Akşam karanlığı çöktüğünü anlayınca ani bir refleksle kalktı ve kapıya doğru gitti. Tam kapıyı vuracaktı ki, kapıda asılı bir not gördü. Çolağ notu okudu.  
    
   Aşk filozofu Use Merali Çolağın kendisine geleceğini bildiği için şu notu kapıya yazıp çekip gitmişti. Notta şöyle diyordu: 
  "Dürüst  bir kadının güzelliği ateşe benzer ve keskin bir bıçak gibidir. Yaklaşmayana hiç bir zararı dokunmaz. Onur ve erdem ruhunu daima sürdürür; Lara güzelliğini  bu ağaç ve sulardan aldı.  Yıllar önce seninle bütün güzelliğini paylaştı. Sen gittin... Lara yıllarca bekledi. Bekledikçe sen gelmedin. Lara yıllarını sana, sen yıllarını sürgünde eskittin. Senin sürgündeki umutların umutsuzlukla kesildi Lara'da. Sana olan sevdasını yüreğine gömerek bir serseriyle hayatını birleştirdi. Aşk devinimdir Çolağ, ve sen bunu biliyordun..?"  
 
   Çolağ, bu notu okuduğu kapının eşiğine çöktü. Yorgun düşen bedeni oracıkta uyukladı. Sabah tan vakti ağardığında uyandı...    
   Aşkı avucuna aldı sessizce çekip gitti... 
 
 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...