İnsan, Düşünce, Alt Düşünce ve Üst Düşünce

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Alt Düşünce: İçgüdüsel istem ve edimlere cevap olan veya din vb. siyasal baskılar sonucunda, doğru düzgün merakını gideremeyip bilmeden yaşayan insan düşüncesidir.

 
 Ki bu düşünme biçimi hayvanidir. Çünkü hayvanlarda içgüdüsel hareket yeteneğine sahiptir.
 
Üst Düşünce : Çevresel zorluk, dini ve tüm siyasi baskılara rağmen, sürekli soru sorup bunun analizini yapan, zekasını geliştirip analitik düşünmeyi ilkeselleştiren düşüncedir. Bu bile çoğu zaman yeterli olmayıp, insanın kendisini sürekli eğitmesinin yanında doğru, gerçek kültürle sınırsız düşünüp sınırlı yaşamayı bilen insan olmasıyla mümkündür.

 
Doğada insanın dışında başka düşünen bir varlık olmadığını herkes biliyor. Ancak bu demek insanın doğru ve BEYİN kapasitesine göre düşündüğü anlamına gelmiyor. Çünkü insan beyni sınırsız bilgileri alıp onu her şekilde işleyen olağan üstü doğal bir RAM'e sahiptir. Nasıl ki, her Bilgisayar, işletim kapasitesi ve kalitesine göre işlem yapıyorsa, insan beyni de aynı şekilde kişinin onu çalıştırma yetenek ve işlevine bağlı düşünmektedir. İnsan beyninin “Üst Düşünce ya da Üst İnsan” seviyesine ulaşabilmesi, insanın kendisini doğru, yeterli eğitip beyin hücre sayısındaki hareketliliği yükselmesiyle mümkündür. Eğitilmeyen ve hücre hareket sayısı sınırlı kalan insan, yarım ya da İçgüdüsel “Alt Düşünme” seviyesinde düşünerek yaşıyor demektir. Düşüncenin nitelikli (Üst Düşünce) olabilmesi için çoğu zaman eğitimde yeterli gelmeyebiliyor. Buna doğru ve gerçek kültür eklemekle ancak istenilen seviyeye getirilebilir. Şimdi “Alt ve Üst Düşüncenin” insanda nasıl oluştuğu analizini yaparak, niteliklerini anlamaya çalışalım.
 
Bazı Çok Tanrılı (Poloteist) ve Tek Tanrılı (Monoteist) dinlerin ifade ettiği gibi, insan tanrı tarafından ilk yaratıldığı günden itibaren, tam olarak düşünerek hareket eden canlı değildi. Çünkü insan nasıl insan oldu sorusundan hareketle, gerçek tarihi aşamalar incelendiğinde, ilk insansı atalarımızdan Homo Hubilas ve Homo Erektus, hayvanlardan daha pasif ve zavallı bir durumda idi. Doğru düzgün ayaklarının üzerine yürümeyi milyon yıllar sonra ancak öğrenebildi. Nasıl ve ne şekilde hareket edeceğini bilinçsel olarak düşünemiyordu. Sadece diğer hayvan türlerinin yaptığı gibi içgüdüsel enerji manyetik yönlendirmesine uygun, doğal bir edinime sahipti. Bu noktada şu ayrıntıyı belirtmekte fayda var.
 
Hayvan türleri ana rahminde iken beyin hücre yapıları tamamlanmış şekilde hazır doğarlar. Bunun içindir ki, her hayvanın yavrusu doğduktan bir iki saat ya da en geç bir hafta içerisinde kalkıp yürüyebiliyor. İnsan Beyin yapısı hem kapasite açısından hem de hücre (Nöron) sayısı olarak 14 milyarı aşkın şekilde hazır olmasına rağmen, bazı temel içgüdüsel hücrelerin dışında diğerleri tamamen pasif uyur şekildedir. Bu yüzden insan yavrusu en erken 8 ay en geç iki yıl içerisinde yürüyebilmekte. Bebek çevresini tanıyıp hareket alanı genişlettikçe, sayısız hücreler yavaş yavaş harekete geçiyor. Ve hücresel sayı ile hareketlerin çoğalması, insanı hayvani seviyenin biraz üstüne çıkarıyor. Yunanlı Filozof Aritoteles durup dururken boşuna dememiştir; “İnsan düşünen sosyal hayvandır. Helenistik dönemde dahil tarih öncesi çağlarda insan topluluklarının büyük çoğunluğu doğru düzgün sosyal bile değildi. En akıllı atamız Homo Sapiens, ateşi bulduğu halde Neolitik Çağ'a kadar yemek pişirmesini dahi bilmiyordu. Yiyeceklerini çiğ olarak tüketmiştir. Neolitik Çağ'daki tarımcı topluluklar, sosyal insanın ilk (Proto) şeklidir ki, bu bile yeterli gelişmemişti. Neolitik Çağ kapanıp, Kral Tanrılar veya Sümer Uygarlığı'nın yazıyı bulmasına kadar, insan düşünce yapısının bilince dayalı yansıması veya oluşum şeklini, yine şu noktalarda somutlaştığını görüyoruz.
 
İnsanı düşündürmeye sevk eden kapasite ya da manivela, insan beyninde sınırsız hareket etmeye hazır bekleyen nöronlardır. Bu nöronların hareketi de yine canlının almış olduğu kalori ve vitaminlerden sağladığı enerji sayesinde. Özellikle insanlar beslenme veya iletişim sonucunda almış olduğu enerjinin en az % 20'sini, beyin hücrelerine aktarıp burada kullanır. Diğer kalan kısımı ise iskeletindeki sinir damarları tarafından kullanılarak hareket eder. Her hareket sonucunda insan merakla sorular sorarak düşünmeye başlar. Her şeyden önce soru sormasını bilmeyen ya sa soru hücrelerini harekete geçirmeyen insan, havan seviyesindedir. Ya da sınırlı şekilde soru sorup içgüdüsel aşamada kalmak, “Alt Düşünceli insan demektir.” İşte insandaki Alt ve üst Düşünce yapıları tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Bunları şu şekilde ifade edebiliriz.
 
Alt Düşünce: İçgüdüsel istem ve edimlere cevap olan veya din vb. siyasal baskılar sonucunda, doğru düzgün merakını gideremeyip bilmeden yaşayan insan düşüncesidir. Ki bu düşünme biçimi hayvanidir. Çünkü hayvanlarda içgüdüsel hareket yeteneğine sahiptir.
Üst Düşünce : Çevresel zorluk, dini ve tüm siyasi baskılara rağmen, sürekli soru sorup bunun analizini yapan, zekasını geliştirip analitik düşünmeyi ilkeselleştiren düşüncedir. Bu bile çoğu zaman yeterli olmayıp, insanın kendisini sürekli eğitmesinin yanında doğru, gerçek kültürle sınırsız düşünüp sınırlı yaşamayı bilen insan olmasıyla mümkündür.
 
Günümüzde insanların büyük çoğunluğu araç, gereç, yazı ve eğitim gibi astronomik düzeyde her imkana sahip olduğu halde, içgüdüsel Alt Düşünce aşamasında yaşandığını rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bunun açık kanıtı, insanların doyumsuz ve tatminsizliğidir. Lüks araçları kullanmak, doğa ve insan aklını aşacak şekilde sınırsız varlıklara sahip olmak, asla insan olmak değildir. Benzer şekilde direkt ve dolaylı olarak başkalarını yok saymak ya da egemenliği altına almak için din, ırk, ekonomik ve düşünce ırkçılığını kullanmak özürlü insandır. Bu vb. konular, insanın gelişmiş içgüdüsel Alt Düşünce egosuyla yaşadığını gösteriyor. İfade edilenlerin asıl özeti, gelişmiş hayvani aşamada düşünerek yaşamaktan başka anlam taşımıyor. Özet bir örnek daha verecek olursak...
 
Akıl yapısında psikolojik ciddi sorunu olmayan ve mevcut egemen sistemlerden maddi manevi çıkarı ağır basmayan her insanın, “Barış” kelimesinden en ufak bir rahatsızlık duymayacağını hepimiz biliyoruz. Bu genel ve evrensel duygu ya da düşünce, insanın Üst İnsan olabileceğini gösteren önemli işaretlerden sadece birisidir. Normal insan mantığı ciddi bir eğitim almadan bile, evrensel Barış kelimesini kabul ediyorsa, demek ki, insanları hayvani içgüdüsel alt düşüncede tutan maddi çıkarlardır. Ve bunlardan en baştakiler dini ve siyasal baskı, ekonomik bencillik ve de hükümranlıktır. Art niyetli egoist bencil yapılar, bunlara birçok olumsuzlukları ekleyerek, Barış kelimesinin anlamını değiştirip, egemen güçlerin aşağılık bencilliklerine uygun şekilde düşünmektedirler. İşte düşünceyle ilgili tüm kör düğümler burada toplanıyor.
 
Her konuda evrensel ölçülerde yaşanabilecek doğal insani kural ve yasalar mevcut iken, bunu hiçe sayıp içgüdüsel egosuna hakim olamayan ya da olmak istemeyenler, insanlığı bilerek alt düşünce seviyesinde bırakanlardır. Çünkü bu düşüncede olanlar tüm insanlığı ayaklar altına alarak, sadece şahsi ve işbirliği içerisinde olduğu kişilerin çıkarları için, inandıkları Allah ve de dinlerini kullanmaktan dahi hicap duymazlar. Eğer böyle düşünülmeseydi, insanların onurlarını ayaklar altına alan çatışma, kaos ve savaşlar asla yaşanmazdı Her şey Alt Düşünce veya gelişmiş süperego seviyesinde bırakıldığı için, çirkeflikler bitmek bilmiyor. Bir ayrıntıyı daha belirtmek yerinde olacaktır.
 
Hayvani düşünce derken asla hayvanları aşağı gördüğümüz anlaşılmamalı. Hayvanların her hareketi onların doğası gereği ve diyalektik gerçekliğidir. İnsan ise kendi Üst İnsan doğasına ve diyalektiğine uygun hareket etmediği için, hayvan örneği veriliyor. İnsan mecburen Üst İnsan olmak zorunda; bu olunmadığı sürece her türlü anormallik içerisinde kendisini ve çevresini aldatarak yaşaması, başta çocuklarına en büyük ihanettir. Örneklerden de anlaşılacağı gibi düşüncenin iki aşaması olduğu hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalı. Her yürüyen, konuşan ve bir şeyler ifade eden insan, insan olarak asla görülmemeli. Her şeyin sınırı olduğu bir dünyada, büyük ya da küçük şekilde sınırsız sahip olma güdüsüyle yaşamak, hayvandan daha aşağı bir varlık demektir. Dünyada hiçbir hayvan, karınını doyurduktan sonra, önündeki yiyeceğe asla sahiplik şeklinde yaklaşmaz. İhtiyacından fazlasına sahip olma bencilliği sadece düşünebilen insana has olması, insanın içgüdüsel alt düşünce seviyesinde yaşayan hayvan olduğunu göstermeye yetiyor. Bu bakımdan herkes düşünce yapısının aşamasını sorgulamalıdır.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...