Yılmaz Güney'in Edebiyat Yolculuğu

Sibel Karakız kullanıcısının resmi
Yılmaz Güney’in sanat hayatı Edebiyat tutkusuyla başlamıştır. Burada edebiyatçı yönüne değineceğiz.

Türkan Şoray, Yılmaz Güney için şöyle demiştir: "Onunla hiç film çevirmedim, eğer onunla bir film çevirme imkanım olsaydı eminim ona aşık olurdum.."

Dev sanatçıyı anlatmaya güzel bir şiiriyle başlayalım:

Mutlu Olma Şansı
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili
Biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz
Acısını acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı.
Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak.
Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın.

Yılmaz Güney Çılgın yürekli, Çirkin Kral; sinema, edebiyat ve siyasi görüşleriyle yaşadığı döneme damgasını vuran muhteşem sanatçılarımızdan yıldızı en parlak olanlardan birisidir. Ancak ben burada ağırlıklı olarak edebiyat yönüyle ele alacağım.
Aile sorunları nedeniyle göçler, ayrılıklar ve zorlukların ardından ürkek bir güvercin gibi geçen çocukluğunun ardından, verdiği yaşam savaşı onu bir -çirkin- krala dönülürmüştür. Ayrı yaşadığı babasının yokluğu, annesi ve kız kardeşinin yüklediği sorumluluk, fakirlikten zayıf düşen kanatlarının güçlenmesini; bir kartala dönüşmesini sağladı. Toplumsal sınıf dengesizliğini kabullenemedi. Alışıla gelinmiş yaşam tarzını aklı almıyordu. “Neden bir kısım insan lüks içinde savruluyor” diye sorgularken, kendisi de birçok insan gibi yoksullukla cebelleşiyordu…
Sıkça okuduğu Nazım Hikmet şiirleri bu bozuk düzeni görmesini daha da netleştiriyordu. Dönemin “Çirkin Kralı” olarak anılan sanatçısına kendi düşünceleri doğrultusundan ve başkaldırılarından dolayı “Asi Çocuk” denmesi daha doğru bir tabir olabilirdi onun için. Kendine özgü dünyasında yaşam tarzıyla, farklı bir biçimde doğrularını anlatan dünya görüşüyle, dönemin gençlerini etkisi altına aldı. Onlarla yol arkadaşlığı etti ve bu uğurda hücrelerde yattı. Verdiği mücadelede, hedefini gerçekleştirdi denilebilir. Çünkü ona yol arkadaşlığı eden büyük bir kesimin takdiri ve hayranlığı sayesinde kaybeden değil, kazanan oldu. İnandığı doğrularından hayatı uğruna mücadele etti. Dünya görüşü, şiirleri, öyküleri ve filmleriyle tarihe adını altın harflerle yazdırdı.
Araştırmalarım sonucunda Yılmaz Güney:
Adana’ya göç eden dul Annesi ve kız kardeşiyle verdiği yaşam mücadelesinde hem okuyup hem de para kazanmak zorunda kaldı. Okumayı çok seviyordu. En büyük ideali iyi bir üniversite okuyup yazar olmaktı. Sırf bu yüzden Adana’dan İstanbul’a gitti. Çalıştığı süreçte kazandığı paranın büyük bir kısmını kitaplara verip, çokça kitaplar okuyordu. Arkadaşlarıyla birlikte para toplayıp dönemin gözde edebiyat dergilerini alıp, arkadaşlarıyla hep birlikte okuyorlardı. Kitap okurken kişiliği gelişiyordu. Hayatı sorguluyor, iyiyle kötüyü toplumsal yaşamı sosyal yönleriyle ele alıyordu. Henüz lisede 2. sınıftayken, okulun duvar gazetesine hikâye yazdı ancak reddedildi. “Hasta olan karısını şehre getiren, parası pulu olmayan, bu yüzden doktora tavuk vermek isteyen bir köylünün öyküsüydü bu. Ekim 1955 tarihinde “On Üç” Dergisi’nde yayımlanan “Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri” öyküsü yayımlandı. Bu öyküsünde “Komünizm propagandası yapmak” iddiasıyla hakkında bir dava açıldı. Aynı tarihlerde dergilere öyküler yazmaya devam eden Güney, liseyi bitirdikten hemen sonra İstanbul’a gitme hayalini gerçekleştirdi. Kafası karışıktı. Ona öncülük edebilecek, destek çıkacak veya maddi katkıda bulunacak kimsesi yoktu. Okuduğu kitaplar gibi kalın kitaplar yazmak için hayallerinin ardından gitti ve kendine bir yol çizmeye karar verdi. Ona göre yazar olmak için İstanbul’da yaşaması gerekiyordu. Kararını verdi ve İstanbul’a taşındı. İstanbul’da öncelikle bir iş bulması gerekiyordu. Sinema yönetmeni Atıf Yılmaz’ın film yaptığını duydu ve doğruca oraya gitti. Atıf Yılmaz ve Yaşar Kemal’le tanıştı. Atıf Yılmaz, senaryo çalışmaları yapması için ona iş verdi. Sinemada ilk kazandığı para ise, yaptığı senaryo çalışması karşılığında Yaşar Kemal’de aldı. Sinemanın büyüsüne kapıldı bir yıldız olmaya karar verdi. İlk iş olarak “Yılmaz Pütün” olan ismini “Yılmaz Güney” olarak değiştirdi. 1961 Yılında cezaevine girdi. 1,5 yıla mahkûm edildi. Mahkûmiyet sürecini kitap yazmak için bir fırsat olarak değerlendirdi. Siyasi kitapların cezaevine girmesinin yasak olması nedeniyle, okuduğu istediği nitelikte olmasa da bol bol okumaya devam etti. Bu süreçte, “Salpa, Hücrem ve Sanık” isimli üç roman yazdı. 1974’te çıkıp aynı yıl tekrar cezaevine girince, Mamak Cezaevi’nde tanık olduğu çocuk tutukluların başını çektiği “Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz” adlı bir isyanı romanlaştırdı. “Gençlik Öyküleri” isimli bir kitabı ölümünden sonra yayımlandı. Güney’in 1959 yılına kadar dergilerde yayımladığı öykülerini bir araya getiren çalışmada, sanatçının on sekiz öyküsüne yer verildi. Ekim 1955’ten 14 Eylül 1958 tarihine kadar kaleme alınan öyküleri; “On Üç, Salkım, Yeni Ufuklar, Pazar Postası ve Bir gibi dergilerde yayımlandı. Güney’in hikâyeciliği, sinemacılığa bulaşana kadarki süreçte aktif oldu. O tarihten sonra romana küsmese de edebi anlamda hikâye yazmayı –Güney dergisinde, “Oğluma Hikâyeler” adıyla yayımladığı hikâyelerini dışında edebiyatı bıraktı. Düşmanına zalim bir kaplan gibi olan Yılmaz Güney, sevdiği karşısında bir kuzu misali yumuşak ruhlu bir insandı. Fatoş Güney’le ilk tanışmasında yazdığı mektubun içine sarı lale ve bir yüzük koyarak çıkma teklifinde bulundu. Uçurum kadar büyük olan sınıf farklılığı vardı aralarında. Bir araya gelmeleri imkansız gibi görünen bu birlikteliği büyük sevgisini ve hayatını ortaya koyarak verdiği mücadeleyle kazandı aşkını. Yılmaz Güney için, “Sanat-Siyaset ve Edebiyat” olmak üzere üç tutkusunun olduğu belirtmiştim. Oysa Yılmaz Güney’in dördüncü tutkusu vardı, o da silahıydı. Silah tutkusunun nedenini ise psikolog olan oğluma sorduğumda, büyük zorluklar içinde gelmesi ve kendini güvende hissetmemesinden kaynaklandığını ifade etti. Fatoş Güney’in, silaha karşı çıkması ve artık silahını bırakması konusunda baskı kurmasından etkilenip, “Umutsuzlar” filmini yaptı. Kan Film Festivali’nde kazandığı ödülü ise Türk Hava Kurumu’na bağışladı.

Halka mal olmuş Yılmaz Güney sözleri:

*Bizim parasızlıktan kesemediğimiz sakalımız serseriye moda olmuş.
*Hayatın iyi, uslu bir seyircisi olmaktansa hayatın içinde başarısız bir adam olmak bin kere daha iyidir.
*İyi bir boks seyircisi olmaktansa, kötü bir boksör olmayı göze almak daha iyidir.
*İçimi yalayıp geçen hüzün geride mutlu düşler bırakıyor sevgili.

Yılmaz Güney’in başka bir şiiri:
 
Sevgi ve Dostluk:
Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim
Sonbahar gelsin ve o yaprak dökülsün diye
Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim
Yağmur yağsın o bulut yok olsun diye
Nefreti, karların üzerine yazmak isterdim
Güneş açsın o karlar erisin diye
Ve dostluğu ve sevgiyi,
Yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim
Onlarla birlikte büyüsün diye

Hazırlayan: #SibelKarakız

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...