Düşünce, Kültür ve Kişiliğin Niteliği

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Bir düşünce, kültür, kişilik yapısı en ufak noktada bencil, egoist, ukala özellikler gösteriyorsa, bilimsellikten uzak niteliksiz demektir. Niteliksiz karakteri etkisizleştirmesinin yöntemiyse, temel insan hakkı, gerçek ahlak ve adalet yasalarını her şeyin üstünde görüp, direkt uygulamakla mümkündür. Bunun yerine tanrı, din, ırk ve maddi gücü kutsallaştıran her yapı ahlaksız, adaletsiz ve hırsızdır.

İnsanı geri, ukala veya kısmi gelişmiş düşünceyle yaşamasının tek nedeni, dünya devletlerinin tek tanrılı dincilikle birlikte, kapitalist doyumsuz egoyu, temel eğitim ve kültür olarak öğretmeleridir. Ve bunun dışındaki farklı düşünce veya kültürleri önemsiz, geçersiz saymak, adeta insanı anasının karnındayken ukalalaştırmaktır. Üstelik ukala düşünceyi devamlı kılmak için maddi, askeri güç kullanılması, insanlığın namus ve şerefiyle oynamaktır. İnsanlık yaşamında bu gerçeklik varken adalet, ahlak, onur, şeref sahibi olunduğunu düşünmek, en büyük düşüncesizlik ve kişiliksizliktir. İnsanın bilincine yerleştirilen bu yapının, Türkiye’de nasıl şekillendiğini daha somut örnekleriyle incelemeye çalışalım.
 
Çoğu toplumlarda; düşünce, ahlak, kültürel kavramlar sorgulanmadan, devlet yönetimlerine hâkim askeri güç ve zengin çıkarcı çevrelerinin onayı ile meşrulaştırılıp resmileşir. İstisnaların dışında bu anlayış tüm devletler için geçerli bir durumdur. Türkiye’de de düşünce, kültür ve kişilik yapısının temelini, Müslüman Selçuklulardan günümüze kadar, İslami askeri diktatörler belirlemiştir. Sözde İslami diktatörlüğe karşı olduğunu söyleyen sosyalist, Alevi ve demokrat geçinen çoğunluğun düşünce ve kültür niteliği ise, resmi ideolojiden pek farklılık göstermiyor. Mevcut yapı içerisinde kişiliği koruyamamanın birden çok nedenleri olsa da yalancı, ahlaksız, kirli kültüre karşı olan her birey, hayatı pahasına kendi karakterini en iyi şekilde oturtup koruma mecburiyeti olduğunu bilmelidir.
 
Türkiye’de sağ, muhafazakâr, dinci, ırkçı, doyumsuz ukala kültürle yaşayanlar açısından, fazla bir şey ifade etmenin anlamı yok. Bu kesim analarının karnındayken ırkçı ve ukala doğduklarından, kültür ya da ikna metoduyla dönüştürmek çoğu zaman imkansızdır. Çünkü devlet babaları düşünme yeteneklerini geliştirmek yerine, sürekli içgüdüsel yarı insansı duyguyla yaşamaları için elinden gelen her şeyi yapıyor. Belirli bir seviyede özgür düşünce ve evrensel ahlaki kültür aşamasına gelmeyen her toplumda, değişim, dönüşümü sağlamak çoğu zaman mümkün olmamıştır. Bazen devrimci askeri hamlelerle, pasifize edilerek ivme kazandırılır bu seviyedeki toplumlara. 
 
Asıl sorgulanması gereken nokta sol, sosyalist, demokrat, hümanist ve Alevice yaşadığını ifade edenlerin, gerçekten bu kavramlara uygun yaşayıp yaşamadıklarıdır? Resmi ideoloji o kadar kirli, yalancı, (Mitomani) korkutucu, (Fobi) hilekâr ve ukala ki, kendi düşünce, kimlik, kişiliğine samimice yaklaşmayan hiçbir insanın, bu kirlilikten arınması mümkün değil. Çelik gibi sert, jilet gibi keskin bir zekâ, kültür ve pratiğe sahip olmakla ancak, kirli düzenle baş etmek mümkündür. Hepimizin önünde böyle dağ gibi bir engelin varlığı baştan bilinerek hareket edilmelidir.
 
Dünyanın her toplumunda insanlar, temel evrensel ahlak, adalet ilkeleriyle eğitilmedikçe, her zaman maddi varlık, makam, mevki ve rütbe gibi niteliksiz yapılara kolayca meyil gösterir. Bunu psikoloji bilimi defalarca kanıtlamıştır. En iğrenç durumsa, evrensel ahlak ve adaletin olmadığı yapılarda onurdan söz edilemeyeceği halde, herkes kendisini sütten çıkmış ak kaşık görmesi üçyüzlülüktür. Bir toplumda rejim ne kadar kirli, ahlaksız olsa da buna alternatif olduğunu ifade edenler, düşüncelerinde samimi, kararlılık göstermiş olsalar, sistemi belir noktalarda zorlayıp bazı şeyleri kabul ettirebileceklerini bilmeleri gerekir.
 
Samimi kişileri tenzih ederek çoğu sol, sosyalist, hümanist, demokrat ve Aleviler, düzenin şu kirli mantığından bir türlü uzaklaşmış değiller. Sürekli ezilmişlik ve dışlanmışlık edebiyatı yapılırken, diğer taraftan istemediği veya sevmediği birçok halk ve kültürü, sistemden daha ustalıklı şekilde ya yok sayıyor veya çarpıtarak itibarsızlaştırırlar. Böyle bir düşünce, kişilik, kültür yapısıyla, resmi ideolojiye alternatif olunduğunu iddia etmek, düzenden arınmamış demektir.  Örneğin Türkiye’de çoğu ilerici olduğunu düşünen demokrat ve Aleviler, Kürt vb. halkların kültürlerini ya inkâr ederler veya inkâr etmenin bir anlamı kalmamışsa şayet, bu defa sözde tarih, kültür araştırması adıyla çarpıtıp belirsizleştirmektedirler.
 
Özet olarak Türk İslam İdeolojisi; Alevi, Kürt, Türkmen, Çerkez, Gürcü, Laz, Hemşin, Ermeni, Süryani vb. halkları yok sayıp, hepsini İslam ümmeti safsatasıyla asimile etmeyi sürdürdüğünü herkes bilir. Benzer bir durumsa, yine hümanist, Alevi ve sosyalist olduğunu ileri sürenler Guti, Med, Asur, Urartu, Yunan, Mazdek, Hürremilik gibi kültür ve de halkları ya görmezlikten gelirler ya da çarpıtmada en ufak sakınca görmezler. En saçma saplantılı durumsa Sümer, Luvi, Hitit, gibi krallıkları, kendi atalarının kültürü olduğu ukalalığıyla, yeni bir dezenformasyona kucak açmış olmalarıdır. Halbuki Sümerler başta olmak üzere Hitit, Akad, Luvi vb. krallıklar hem dil kültürü açısından hem de inançsal olarak, konfederal yapıya sahip olup hiçbir halk ve kültürü direkt temsil etmezler. Şayet temsil etmiş olsalar dahi bunları meşrulaştırmak, aynı zamanda tanrı kralcılık, kölelik vb. iğrençliklerine tapınmaktır.
 
Dünyadaki çoğu toplum ve kültür, kendisini bu uygarlığın bir parçası olarak görse de Sümer, Mısır, Hitit, Luvi gibi krallıklar döneminde, tüm kültürel yapılar anonimdir ve tek bir anlayışa hitap etmez. Özellikle diller başta olmak üzere çoğu inançlar Sümerlerden çok daha sonra ayrılarak netleşen kültürlerdir. Bunu da bölgede başarılı şekilde sürdürenlerin başında Guti, Babil, Urartu, Med, Pers, Sasani, Yunan ve Samiler gelir. Mevcut gerçekleri görmezlikten gelip sırf Sümer ve Hititlere sarılmak, kirli rejimlerin yaptığı ukalalıktan hiçbir farkı yoktur. Üstelik sol, demokrasi, kültür, hümanizm adına bunların yapılması, bu düşünce, kültür ve kişiliklerin ne kadar niteliksiz olduğunun en açık kanıtıdır.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...