DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI V

Görülmüştür kullanıcısının resmi
"Arthur Schopenhauer yaşamı acılar ve sıkıntılardan başka bir şey olarak görmüyordu. Acıları ve sıkıntıları yenmede, “Kendimizde her yoldan yaşama istemimizi yok etmemiz gerekir” diyordu. Bunun da Buddha’cı Nirvana’yla gerçekleşeceğini savlıyordu. Fakat söylem ve eylemleri arasında dağlar kadar fark vardı. Schopenhauer ritmik kalp atışları misali düzenli ve güvenli bir hayat yaşamaktaydı. 1848 devrimleri esnasında yaşamının akışı kesintiye uğradığında dehşete düşer. Sokaklara, caddelere, meydanlara akıp hak talebinde bulunan mazlum ve madunlara karşı hükümet askerlerinden medet umdu. Yaşadığı evin konumu meydanlara çıkanları görmek için oldukça elverişliydi. Bu yüzden nasıl bir haz duymaksa, askerleri evine davet eder. Schopenhauer’in evinden sıkılan kurşunlar neticesinde sokaklar kan gölüne dönüşür. Ayaklanma bastırılıp ortalık süt liman olduğunda da Schopenhauer huzur içinde felsefi çalışmalarına dönmüş. Yürüttüğü eskatoloji ve ontolojik güvensizlik üzerine yazılar yazmayı sürdürmüştür. Bizler de onun felsefi açılımlarını tartışmayı sürdürürüz. Bilinmez, o akan kanların vebali olduğu…" Ayhan Kavak.

 
 
DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI V
 
Madde 41: İskender ve bir korsan arasında geçen hikayede, Korsan İskender’e, “Küçük bir gemi kullandığım için bana haydut; kocaman bir filo kullandığın için de sana İmparator deniyor!”  der.
                Charlie Chaplin’in “Mösyö Verdoux” filmindeki mahkeme savunması da korsanın İskender’e söylediğini çağrıştırır:
“Bir cinayet seni katil yapar, milyonlarcası ise kahraman!”
Madde 42: Okumayanlar, kitaplarla aralarına mesafe koyanlar günü birlik yaşayanlardır. Öyleleri günlük hayatın içine sıkıştırılan pelteleştirdikleri beyinleriyle başka bir dünyanın mümkün olacağını idrak edemezler.
“Günlük hayatın küçüklüğünü aşan bir dünya ve anlamlı yaşam vizyonuna sahip olmanın okuma-yazma ve edebiyatla bağıntısı olduğu yadsınamaz. Kanat takılıp uçurulan düşler okumalardan ayrı değildir.
Madde 43: Ursula K. Le Guin’in muhteşem eserlerinden biri olan “Mülksüzler”de geçer:
“Düşüncenin doğasında iletilmek vardır: yazılmak, konuşulmak, gerçekleştirmek. Düşünce çimen gibidir. Işığı arar, kalabalıkları sever, melezlenmek için can atar, üzerine basıldıkça daha iyi büyür”. (s. 67, Metis Y.) Bir diğer anekdot da şöyledir o kitapta, “Özgürlüğümüz dışında hiçbir şeyimiz yok. Size kendi özgürlüğünüzden başka verecek bir şeyimiz yok. Bireyler arasında karşılıklı yardımlaşma dışında hiçbir yasamız yok… Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir” (Shavek’in yürüyüş esnasındaki konuşmasından, s. 256)
                Böylesi öğretici pasajların daha çoğunu Mülksüzler’de bulacaksınız. Okumuşsanız da ikinci kez okumak verimli olacaktır.
Madde 44: Zülfü Livaneli’nin kitabından okumuştum. Nobel Edebiyat ödülü de alan Knut Hamsun, ülkesi Norveç, Nazilerce işgal edildiğinde onları desteklemişti. Nazi işgalinden kurtulan Norveç’te halkına ihanet eden Knut Hamsun’a karşı hiçbir yaptırım, protesto, saldırı, kınama gibi bir uygulama yapılmamıştı. Lakin günün birinde, Hamsun’un evinin önüne gelen bir genç kız uzun uzun penceresine bakmanın ardından Hamsun’un yanında getirdiği kitaplarını orada yere bırakır. Genç kızın ardından yaşlı bir adam gelir ve o da Hamsun’un kitaplarını oraya bırakır. Derken insanlar akın akın gelmeye başlar. Hepsi de ellerindeki Hamsun kitaplarını öncekilerin koyduğu yere koyar. Katar katar gelen insanlar yere attıkları, kitaplardan bir yığın oluştururken Knut Hamsun da penceresinden dışarıda olup biteni izliyormuş. Üç gün boyunca kalabalıklar gelmeye devam eder. Kitaplardan küçük bir dağ oluştururlar. Kitap yığını büyüdükçe halkına ihanet eden yazar küçülür…
Madde 46: Arthur Schopenhauer yaşamı acılar ve sıkıntılardan başka bir şey olarak görmüyordu. Acıları ve sıkıntıları yenmede, “Kendimizde her yoldan yaşama istemimizi yok etmemiz gerekir” diyordu. Bunun da Buddha’cı Nirvana’yla gerçekleşeceğini savlıyordu. Fakat söylem ve eylemleri arasında dağlar kadar fark vardı.
                Schopenhauer ritmik kalp atışları misali düzenli ve güvenli bir hayat yaşamaktaydı. 1848 devrimleri esnasında yaşamının akışı kesintiye uğradığında dehşete düşer. Sokaklara, caddelere, meydanlara akıp hak talebinde bulunan mazlum ve madunlara karşı hükümet askerlerinden medet umdu. Yaşadığı evin konumu meydanlara çıkanları görmek için oldukça elverişliydi. Bu yüzden nasıl bir haz duymaksa, askerleri evine davet eder. Schopenhauer’in evinden sıkılan kurşunlar neticesinde sokaklar kan gölüne dönüşür. Ayaklanma bastırılıp ortalık süt liman olduğunda da Schopenhauer huzur içinde felsefi çalışmalarına dönmüş. Yürüttüğü eskatoloji ve ontolojik güvensizlik üzerine yazılar yazmayı sürdürmüştür. Bizler de onun felsefi açılımlarını tartışmayı sürdürürüz. Bilinmez, o akan kanların vebali olduğu…
Madde 47: Michel Tournier’in kısa düz yazılarında rast geldim:
Napolyon 14 Ekim 1806’da Prusya’yı yendiği savaş esnasında, Hegel Phénoménologie de l'Esprit’ini bitirmeye çalışıyormuş. Hegel’in deyimiyle, “Ak atının üstünde dünyanın ruhunun geçişini görmek” (Napolyon) için sokağa çıkar. Bir saat sonra evini yağmalamaya gelecek Fransız askerlerinden kurtulmak için onlara mahzenini açarak Pontak içkilerini sunar. Phénoménologie de l'Esprit yazmaları kurtuluşunu bu içkilere borçludur.
Madde 47: “Gerçi aklımızla okuruz; ama sanat zevkinin yeri iki kürek kemiğinin arasıdır. Sırtımızdaki bu ürperme, insanlığın ulaşabildiği en yüksek heyecandır. Sırtınızla okuyamıyorsanız hiç okumayın daha iyi” der Nabokov. Pek katıldığımı söyleyemem bu söze. Başkalarının da sırtı böyle mi oluyor? Tahmin etmem. Hani sırtta sırtmış mübarek. Vakti zamanında İç Anadolu’da hastalanan birinin dediğini hiç unutmam: “İki dalımın (kürek kemiği) arası geven otu gibi cayır cayır yanıyor.” Kim bilir Nabokov o hastayı elinde kitapla görseydi onun sanat zevkinin büyüklüğünü selamlardı.
Madde 48: James Baldwin, “Sokağın Dili Olsa” adlı kitabında, “Zindan, düşlemesi olanaksız cehennem” tespitinde bulunur. O cehennem içinde Yılmaz Güney de şöyle söyler: “Cezaevinde ancak yazabilirdim. Bir direnme biçimi olarak yazmak, kendimi sürekli biçimde diri tutmak; yani yaşamak. Bütün roman ve hikayelerimi cezaevinde yazdığım düşünülürse, yazma eyleminin anlamı daha iyi anlaşılır diyorum.” Evet, cezaevi böyle bir şey. İlla ki üretmeyi sürdüreceksiniz. Aksi halde o cehennem sizi yutar…
Madde 49: Dore Ashton’un derlediği “Picasso Konuşuyor”da (Ütopya Yay.) geçen Kahnweiler’in tanıklığına göre, Picasso İspanyolca şiirler okuduktan sonra şöyle demiş: “Bir insanın resimlerimde de bulabileceği her şeyi bulabilirsin bu şiirlerde. Resimlerinde şiirsellikten yoksun bir sürü ressam var ortalıkta
 en önemli şey bu: şiir.”
Madde 50: Ressam ve şairler arasındaki etkileşim ve paylaşımların en güzel örneğini Picasso’nun birçok şairle kurduğu dostlukta görüyoruz. Picasso hayatı boyunca farklı şairlerin çok sayıda kitabı için resimler yapmıştır… Jacques Prévert, Aragon, Paul Éluard, Pierre Reverdy, Michel Leiris ve Francis Ponge gibi şairler Picasso’ya en yakın olanlardı.
                Picasso’nun resim atölyesinde çokça vakit geçiren Éluard’ın şiir ve denemelerinde Picasso’nun görüşleri yansır. Keza Picasso’nun resimlerinde de Éluard’ın şiirleri… Picasso’ya ait görüşlerin çoğunun güzel nesir ve şiirlere dökülmesinde Éluard’ın payı vardır.
                Zamanında ressam Delacroix’in görüşleri de Baudelaire’nin şiir ve denemelerinde yansı bulmuştu. Herhalde resim kelimelerin (imge de olur) parıldadığı şiir; şiir tuvale aktarılmış renk cümbüşünün resmi demek yanlış olmayacaktır.
(Devam Edecek)
Ayhan Kavak. Siverek Hapishanesi.
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...