Dengbej Halil
Daha on yedisinde ve üniversite kazanabilmek gibi bir derdi var. Dert diyorum çünkü hayaller insanı yormaz bu kadar. Teyzelik duygusunu tattıran, ilk göz ağrım. Diyarbakır' da rehberim aynı zamanda.
Daha on yedisinde ve üniversite kazanabilmek gibi bir derdi var. Dert diyorum çünkü hayaller insanı yormaz bu kadar. Teyzelik duygusunu tattıran, ilk göz ağrım. Diyarbakır' da rehberim aynı zamanda.
Ölümünden iki ay sonra, onu onun diliyle anlatmak, dolayısıyla kendimi, yani ömrümün özünü özetini, yaşadığım her anın, her ayrıntının bastırılmış hesapsız hürriyetini anlatmak isteği, karşı konulmaz bir güçle benliğimi sarıp sarmaladı. İçimde zaten çocukluğumdan bu yana, özellikle okul sıralarında kendimi kendi dilimle başkalarına anlatamama gibi düğümlenmiş kör bir sıkıntı vardı. Beni günün ve tarihin dışına iten bu habis sıkıntıdan, yazarsam kurtulacağımı sanıyordum.
Aradan altmış gün geçmiş, perhiz, kendini tek düze, bıktırıcı bir şekilde sürdüren varoluşu parçalamış, ölüm ve özgürlük duygusunu derinleştirmişti. Dengbej, bedeni hissettiren duygulardan uzaklaşmak için kafayı, yakın mekânlardan gelen sözcüklerin beliriş biçimlerine takıyor, onları hayale dönüştürüyordu. Sesler kesilmişti. Demir kapılar eskisi gibi sık sık açılıp kapanmıyor, zindancılar, “bu gün güzel yemekler çıktı, köfteler, pilavlar, helvalar!” diye bağırmıyorlardı artık.
-13-