Milliyet, Ulus ve Çoğulcu Ulusalcılık
Tüm bunlar bize şunu bir kez daha hatırlatıyor. Demokrasiden yana her siyasal düşünce, dinde gerçek, doğru rönesans ve reformlar yapılmadan, bir adım ileri gidilemeyeceği bilinmelidir.
Tüm bunlar bize şunu bir kez daha hatırlatıyor. Demokrasiden yana her siyasal düşünce, dinde gerçek, doğru rönesans ve reformlar yapılmadan, bir adım ileri gidilemeyeceği bilinmelidir.
Bir ülkede her on yılda bir muhtıra, darbeler yaşanıyorsa, bunu yapanların içte bir avuç kalpazana, dışta emperyalistlere hizmetten başka bir anlama gelmiyor. İstisnai ve olağanüstü durumların dışında birazcık akıl sahibi olan devletler, kendi halkını zapturapt altına alarak yönetmeyi düşünmemiştir. Türkiye’nin sürekli darbeyle yönetilmesi, evrensel insan hak, hukuk ve ahlaktan yoksunluğun en somut kanıtıdır.
Tarihsel kaynaklardan ve Alevilerin yaşamlarından anlaşılacağı üzere, İslamcı bölge devletleri, Aleviliği yok etmek için elinden gelen her türlü katliamı uygulamakta en ufak utanma duymamıştır. Bunda istediği sonucu alamayınca, bu defa Aleviliğin özünü bulanıklaştırmak için maddi, makam ve rüşvetle teslim aldığı bazı Alevilere, Alevilik İslammış gibi birtakım kuralları, Alevilik olarak zorla kabul ettirmiştir. Böylece Alevi olan olmayan milyonlarca insanın bilincinde, derin bulanıklık yaratmayı başarmış durumda.
Osmanlı Devleti'nin Kimliksel Sosyolojisi
Anadolu Selçuklu Devleti'nin Kimliksel Sosyolojisi
Atatürk'ü ya da diğer ifadeyle cumhuriyet ilkelerini defalarca analiz etmiş olmamıza rağmen, bir kez daha farklı açılardan ele almak zorunda kalıyoruz. Buna sebep olansa, Alevilerin büyük çoğunluğu Atatürk'ün dine, modernizme ve laikliğe bakış açısının, temel bir felsefeye dayanmadığını anlayamamış olmalarıdır. Ya da anladıkları halde korkudan demokratlık süsü vererek, kendilerine sığınacak bir liman olarak görmek istemelerinden kaynaklanıyor. Gel ki Aleviler, İslam'ın Hz. Alici Mezhebine de aynı şekilde bakmaya devam ediyorlar.
Dil ve düşünce insan olmanın en temel varlığıdır. Bu da her insanın doğup yaşadığı bölge, coğrafya ve topluluğun doğal özelliklerine göre gelişir. Örneğin kişinin boğazdan çıkarmış olduğu sesin (Fonetik) tonu, bölgenin iklimsel yapısına uygun düzenli ve düzensiz seslenişle harflendirilir.
Dil eğitiminin gelişmediği çağlarda bu düzensiz ses tonları, insanların bilinçlerine tamamen oturduktan sonra, çevredeki tanınan varlıklara benzetilerek resim ve şema (Hiyeroglif) yazılarla somutlaştırılmıştır.