Konuk Yazarlar

Bana ne yaptınız? Mehmet Tepebaşı

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

Hele bir de sorguya alınacak başka insanın bulunmayışı (beni kınamayın ne olur!) işkence seanslarımın bitmez bilmez sürelere yayılması, zaman geçtikçe vücudumun iyice iflas etmesine neden oluyor. Yaşam bir çelişkiler toplamıymış şimdi daha iyi anlıyorum. Sorguya alınacak başka arkadaşımın olmayışı, beni gerçekten mutlu ediyor. Bu iki ayda şunu öğrendim ki, insan başkalarına yapılanları ve onun çektiği acıları taşıyamıyor.

Anahtar Kolyeli Çocuklar/ Atilla Keskin

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

 

“ Edebiyat“ yapma merakıyla süslenip, püslenmemiş yazılanlar; öylesine olduğu gibi, yaşananlar anlatılmış.

Yalın bir dil.

İçtenlik, samimiyet var yazılanlarda. Hiçbir zorlama yok.

Duygular, hisler olduğu gibi aktarılmış.

Öyküleri teker teker özetlemeyeceğim.

Her biri bir roman konusu olabilecek kadar derinlikli, acılı, sevinçli gerçek öyküler bunlar.

Çocuklarını köyde, kocasına, kendi anasına bırakıp yola düşen gencecik kadınları okuyacaksınız.

Arap Kenan/ Mehmet Güzelay

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

 

Yolumuzun üstündeki Cevdet Amca’nın manavından artık hangi meyve varsa paramızı denkleştirir, elma, armut, ayva, muşmula, mandalina ve portakal alır, paylaşırdık. Hem sohbet eder hem de meyve yiye yiye yürürdük. Ama Arap Kenan nedense meyvesini yemez, çantasına kordu. Ne zamanki Fakirhanenin üstündeki dik merdivenlerin başına geldik, o zaman çantasından çıkarır, başlardı yemeye. Oysa biz meyvemizi çoktan yiyip bitirmiş olurduk. Kenan, okula varıncaya kadar ağzını şapırdatarak yiyordu. Hepimiz ona gıcık oluyorduk.

Guli Orhan/ Mehmet Güzelay

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

 

O zamanlar Mehtap Mahallesi, Çamlık, Şirinyer ve Buca’nın her yeri boş arsa doluydu. Bu yüzden Guli Orhan birkaç yere bakmak zorundaydı. Zaten çoğu zaman maçlara yetişemezdi. Yetişse bile karnı aç olurdu. Bu da yetmezmiş gibi eşeği kendisine yük olurdu.

Maça yetiştiğinde, kim varsa eşeği ona teslim ederdi. 60’lı yılların sonu yetmişli yılların başı ya, ben on bir on iki yaşında var yokum. Guli Orhan genellikle bana denk gelirdi. “Şerif, karnım aç,” derdi, “Yıldız Bakkal’a koş, 50 kuruşluk helva, yarım ekmek bir de gazoz al.”

Vatansız ve Sahipsiz Bir Yeryüzüydü Düşüm

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

karanlığa kin kustu inancım
göğsümü kanatırken zulüm
durmuş zamanın ölü vaktindeydim
aldırmadım
yanılan andır diyordum
çocukluğum ve gençliğim
efkârımın yalımlarında kanasa da
hiç eğilmedi başım
sırtımda çürüdü nemli duvarlar
ağırlığı omuzlarıma çökünce ağlayanların
patika yollarda yürüdüm
isyanım çıldırdı
sesimi direnen türkülerle ezgiledim
vatansız ve sahipsiz bir yeryüzüydü düşüm
toprağın her yerde herkesin olduğu
gökyüzünün hepimize mavi baktığı
vatansız ve sahipsiz bir yeryüzüydü

Sonsuzluğa uçan uçurtma: Şeytaniko!/ Mehmet Güzelay

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

Mahallede, bir kaldırımın üzerine sıralanmış, boş boş oturuyorduk. Ardından kalkıp top oynamaya başladık. Bir süre sonra sıkılınca top oynamayı bıraktık. Kalkıp evlerimizin yolunu tutuyorduk ki,
 “Şero, Şirinyer’e gidelim.” dedi Heci.
“Oğlum, şimdi orada, bu sıcakta ne yaparız?” diye sordum.
“Aklıma bir şey geldi, oraya varınca sen de beğeneceksin.” deyince, “”İyi o halde gidelim.” dedim.

Salkım Taneli Kadınlar/ Cengiz Yeziz

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

“Bak işte Fadime Abla senin oğlanın yaptığına bak!” dedi,  meme uçlarındaki diş izlerini göstererek. “Dişleri etime kadar battı. Kanadı bile, bu izler geçer mi abla?” diye sordu.  “Annem görürse öldürür beni!”
“Ay ay ay kör olma sen e mi! El kadar çocuğun ağzına memeni mi verdin? Sende hiç akıl yok mu?”
“Ne bileyim abla! Hani çocukları emzirirler ya bende ‘nasıl bir şeymiş bu, diyerekten şey ettim.”
“Nerdeyse üç yaşına girdi, meme mi verilir çocuğun ağzına?”
 Taze gelin birden atladı:
“Geçer kız geçer korkma ben biliyom o izleri.”
Fadime:

Kök ve Çekirdek* / Ganime GÜLMEZ

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

‘Aile ve özel mülkiyet’e dayalı bir aidiyet sistemi, insanın kendi emeğine yabancılaşma sürecinin hızıyla birlikte; çökmek bir yana, adeta ortak bir ‘insanlık kökü’, yani neredeyse tek yaşam kaynağı haline geldi.
İnsanlığın, pandemi sürecinden çok şey öğreneceği tahminleri yürütüldü. Evet çok şey öğrenildi, öğrenilmekte! Ancak bu, dünyanın bir yarısı açısından hiç de birçoğumuzun umudettiği bir güzergâhta gerçekleşemedi. Diğer yarısının payına hâlâ savaşların, çoğu ölümle sonuçlanan göçlerin reva görülmesinde ise hiçbir değişiklik olmadı!

Sayfalar

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Konuk Yazarlar beslemesine abone olun.