
Yolumuzun üstündeki Cevdet Amca’nın manavından artık hangi meyve varsa paramızı denkleştirir, elma, armut, ayva, muşmula, mandalina ve portakal alır, paylaşırdık. Hem sohbet eder hem de meyve yiye yiye yürürdük. Ama Arap Kenan nedense meyvesini yemez, çantasına kordu. Ne zamanki Fakirhanenin üstündeki dik merdivenlerin başına geldik, o zaman çantasından çıkarır, başlardı yemeye. Oysa biz meyvemizi çoktan yiyip bitirmiş olurduk. Kenan, okula varıncaya kadar ağzını şapırdatarak yiyordu. Hepimiz ona gıcık oluyorduk.
Bir gün Kenan’ın olmadığı okul teneffüsünde aramızda karar aldık: Kenan yine meyvesini tek başına yiyecek olursa üzerine çullanıp elindeki meyveyi biz alıp yiyecektik!
Bir gün sonrasıydı. Yine Kahveler Durağında bir araya geldik, yine Cevdet Amca’nın manavına gittik. Paramızı denkleştirip meyve aldık, yol boyu sohbet ederek yemeye başladık. Kenan her zamanki gibi meyvesini yemedi, çantasına koydu. Birbirimizin yüzüne bakarak hınzırca gülümsedik.
Fakirhanenin dik merdivenlerinin başına geldiğimizde Arap Kenan çantasından çıkardığı elmaya tam ısırık atacağı sırada, üzerine çullanarak, elindeki elmayı zorla aldık. Şaşkınlıkla yüzümüze bakıyordu. Isırık attığımız elma elden ele dolaşıyor, ağzımızı şapırdatarak yiyorduk. Kenan hiç sesini çıkartmadan şaşkınlıkla bizi izliyordu. “Bari bir ısırık alayım,” dedi ama onu duymazdan geldik.
Kenan hatasını anlamış olmalı ki o günden sonra bir daha bizden ayrı hiçbir şeyi tek başına yemedi.
Görsel: https://blog.bridgebase.com/tr