Benim adım DUYGU!

Gülefer Cambaz Savran kullanıcısının resmi
Sizi bir yerden tanıyorum galiba" dedi yanıma yaklaşarak. Aslında birkaç gündür aynı soruyu ben kendime soruyordum. Onunla ilk durakta karşılaştığımda aynı şeyi ben de düşünmüştüm, ama hafızamı ne kadar zorladıysam da olmuyordu, hatırlayamıyordum.

 Bu uzun boylu, iri yapılı kadını nereden tanıdığım aklıma gelmiyordu, çıkaramıyordum. Soruyu tekrarladı: "Sizi bir yerden tanıyorum fakat çıkaramadım." Zihnimde aniden bir ışık yanar gibi oldu ve ağzımdan çıkmış bulundu: "Apo sen misin?" Gülümsedi bu kocaman gülüşü ve simsiyah gözleri unutmam mümkün değildi aslında.
O hep farklıydı diğerlerinden. Çalıştığım atölyeye ilk geldiğinde annesinin elini sıkı sıkı tutan ürkek bir çocuktu.
" Ne yaptıysam okumak istemedi Hakan Bey” diyordu annesi iş yeri sahibine. “Okulda dalga geçiyorlarmış ben de eli ekmek tutsun istedim, burada bir şeyler öğrensin"
“Tamam” dedi Hakan Bey, "çalışsın bakalım. "
Kadın atölyeden çıkar çıkmaz yanıma gelerek. “Sana bir çırak getirdim al hayrını gör, eti senin kemiği de senin” dedi alaycı bir şekilde Hakan Bey. İlk o zaman dikkatimi çekti zeytin karası gözleri. Biraz ürkek, biraz heyecanlı yüzüme baktı gülümseyerek. Yanıma çağırdım: "Adın ne senin çocuk?"
"Apo " dedi.
"Biz seninle bir ekibiz artık, sen benim yardımcımsın" 
Sözlerim onu rahatlatmış olmalıydı, heyecanı geçmişti, görebiliyordum.
Atölyedeki diğer çıraklardan farklı olduğu hemen anlaşılıyordu. Bir kız çocuğu gibi konuşuyor ve hareket ediyordu. Bu durum diğer çalışanların da gözünden kaçmamıştı. Yemek aralarında diğer çocuklar atölyeden dışarı çıkıp dolaşır ya da top oynarken o benim yanımda kalıyor ya da diğer kızlarla birlikte oturuyordu. Konuşmayı sevmiyor daha çok dinliyordu. Çünkü ne zaman kızların konuştuğu bir konuya girmek istese herkes birbirini dürterek gülüşüyordu. Bu durumun onu çok üzdüğünü görebiliyordum ama insanlar acımasızdı bir şey yapamıyordum. O ise buna rağmen yine de yanımızdan ayrılmıyordu.
Ne acıdır her zaman bizden olmayanı sorgular sonra kendimizce yargılar, bir de utanmadan cezasını keseriz. Ötekine tahammülümüz hiç yok. Ona da aynısını yapmışlardı. Çocuklar kendi aralarında bir de isim takmışlardı. "Kız Apo” diye çağırıyorlardı. Bir iki tanesine kızsam da baş edememiştim. Canını yakıyorlardı, anlayabiliyordum. Çünkü onlar yaşlarına göre oldukça büyük kahkaha atarlarken o hiç gülmüyordu.
Mesai saatleri ve dinlenme saatlerinde yanımda hiç ayrılmıyordu, birlikte yemek yiyor birlikte dinleniyorduk. Seviyordum onu diğer çocuklarda olmayan bir saflığı ve kırılganlığı vardı. Korunmaya muhtaç bir kedi yavrusu gibi benden medet umuyordu.
Bildiğim her şeyi ona öğretmeye çalışıyordum. Diğer insanlardan daha çok onun buna ihtiyacı olacaktı. Çünkü hayatta kalabilmek için bir şeyler üretmeliydi yoksa bu gözü dönmüş tahammülsüz toplum onu içinde ezip yok edecekti. İşten çıkar çıkmaz kimseyle konuşmadan evine gidiyor, iş saatleri içinde benim yanımdan ayrılmıyordu. Atölyedekiler, alaycı bakışları ve acımasız duruşu bana karşı sergilemeye başlamışlardı artık. Arkamdan alay edildiğini duyabiliyordum. Sevgi Abla bir keresinde: "Hayırlı olsun kendine kız yapmışsın!" dedi.
Öfkeli bakışımı görünce sustu, bir daha da söylemeye cesaret edemedi.
Bir sabah işe geldiğimizde atölyenin önünde polislerin olduğunu görmüştük. Bazı isimleri arıyordu. İçerden yaşları Apo’dan büyük birkaç erkek çocuğu alıp götürdüler. O gün Apo da ortalıklarda yoktu. Merak etmiştim. Herkes birbirine neler olduğunu soruyordu.
İşbaşı olmasına rağmen Apo hala gelmemişti. Ofise geçerek patrona “Apo gelmedi” dedim.
"Biliyorum" dedi yere bakarak. Kötü bir şeyler olduğunu anlamıştım.
"Bizim çocuklar” dedi, “kandırmışlar onu gece alıp bir yere götürmüşler…” Sonra sustu, utandı. Şimdi hepsini polis götürdü. "
Apo o gün işe gelmedi, daha sonraki günlerde hiç kimse bir şey bilmiyordu kulaktan dolma bir iki laf geziyordu ortalıkta. Onların doğru olduğu bilen de yoktu.
Yıllarca aklımdan çıkaramamıştım.
Şimdi karşımda kocaman gülüşü ile bana bakıyordu.
Ne diyeceğimi bilemiyordum bir iki hal hatır sorduktan sonra bana kartını çıkarıp verdi. "Falanca gazinoda çalışıyorum, ne olur bir gece gel" dedi.
Yüzüne garip bir şekilde baktığımı görünce, "Yok çekinme valla bildiğin gibi bir yer değil. Eşini de getir, aileler geliyor… Ben geceleri çıkıp şarkı söylüyorum. Ne olursun mutlaka gel" dedi
Durakta insanların garip bakışları yine bizim üzerimizdeydi. "Annem hastanede gündüz yanında ben kalıyorum, gitmeliyim " diyerek ilk gelen otobüse binmek üzereyken bağırdı: “Ha unutmadan söyleyeyim: Benim adım DUYGU!"
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

11/20/2024 - 20:50
11/14/2024 - 19:11
11/03/2024 - 12:12
10/10/2024 - 20:58
09/30/2024 - 13:44

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...