
Sararmış bir sayfadan kızılca sözcüklerin kayıyor kalbimin en kurak yerine.
Işılca bir yeşilin renklerinde çocukça tezcanlılıkla mahsur nefesim, nefesimin ufuğunda bizlere şuandan geçmiş ve gelecek arasında mekik dokuyan asi bir zaman vaat edersin.
Kimden geldiğinde kıymetini yitiriyor kıymetinde. Anlamların arasında bir sır gibi büyüyen kıskaçlara yenik düşmeyen dizeler silsilesi gibi kuruluyorsun hayatımıza. Ne ezberlediğim şiirlerimin bağrında, ne yastığımın altında nede kendimden geçtiğim voltalarda yerin yok diyorum. Tanımsızsın...
Öyle ya umuda yakın her şey gibi. Dağsın, berekete hısım kavgacısın. Ve nihayetinde aynasısın, yüzü, elimin içisin. Biraz nisan yağmuru. Usulca kirpiklerime eğilen kutsal rüya kokusundan, sıkmayan narin edalı bir sabahsın.
Tel örgülerden kopamayan bir çift el, yıllara inat ananın gözlerinden akıtmadığı özgür yarınlara ağıtlarla sardığı, sakladığı gözyaşısın.
Tanımsızsın diyorum…
Dört duvarlı cehennem tarihine yazılırdın. Bahar güzelliğiyle sıkıntılara örtünen müjde. Habersiz, selamsız gelirdin, selamı saklı bir kelam.
Dağılmadan mürekkebi ellerimin
Dağılmadı mürekkebi ellerimin
Rengi sesinde
Ömrü yağmurlarımdan büyüyen düş
İki satırda kaldı gözlerim
Her serpilişinde üşürdü bitimsiz tutsak gece
Adın kaldı işte durmadan tattığım hece
Sözler vardı zaman içinde kalır, sözler vardır yarına açılır. Sözler vardır yürek içinde göz, sözler vardır yara bere içince koşar hayatın en masum yerinde dinlenir ve çekerek zaferin bayrağını uslanmaz, yorulmaz yeminlerle kucak acar kavgaya. Sözdün işte, tepeden tırnağa dağa bürünen -ki dağ bizde adam akıllı içmektir insanlığını, kimliğine ibadet ederek.
Bir uzun hava nasıl hırçınlığıyla çağlayanlaşırsa acı dalgalarıyla kadere. Kara bulutlar yerleşirken korkunç sesiyle ovalara, kasvet nasıl abanırsa yüreklerin günlerine, sen tam tersiydin. Ruhumun patikalarından sislerden hayali adımlarla sana koşarken; sen… ah sen ömrümün sessiz vaveylası, alnında güneşle konardın zamana, mekâna ve yıllara…
Bütün acıların bana… Minnetsiz yarınlar sana diyerek. Sen; Ömrümün iz bırakan neşesi… Üç harf öğretirdin bana d-a-ğ! dağlardın direncimi kavgacı kılarak, kimliğimdeki ibadette.
Bu devran nerelidir bilmezler
Sırtımızda sürgün bir yara
Biliyor kendini hançer bir kıyamete
Sürgün ki sürgüler kapısını hasretin
Şu avucuma sığmıyor gök susuyor
Dinleyişler kekeme
Suskun savaşçıdır sözler bazen
Duyar mı bu devran harfin kuyusunda tutuşurken çığlığım
Adınla düş koynuma
Üşüsün bu tutsak gece
Kategori: