Türkiye'de Demokratik Eylemlerin Etkisizliği

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Türkiye’nin sahte laikliğini şu nokta net bir şekilde gösteriyor. Bilim, demokrasi ve mantık gereği, bir devlet hem laik hem de resmi din özelliğine sahip olamaz. Laikse dinle alakası olmaması gerekir, dinci veya dindarsa laik olamaz. Türkiye yönetimi İslam dinini resmi olarak kabul ederken, diğer din ve inançları yasaklayıp, İslami yasalarla resmi din eğitimi vermesi, sahtekârlık değilse laiklik hiç değildir.

 
Eylem; kelime anlamı olarak herhangi bir olumsuzluk karşısında kararlı duruş göstermektir. Ortaya çıkan olumsuzluklar türüne ve yapısına göre değiştikçe, eylemlerin şekli de değişir. Aynı zamanda olumsuzlukların yaşandığı toplumların kültür yapısı ve devlet yönetiminin niteliği, eylemlerin nasıl şekil alacağını belirleyendir. Adaletli, çağdaş, ileri kültüre sahip toplum ve yönetimlerde, istisnaların dışında demokratik eylemlerin büyük çoğunluğu olumlu neticelenir.
 
Demokratik eylemlerin genelde olumlu sonuçlandığı ülkeler bilindiği gibi, Avrupa burjuva devletleridir. Farklı birkaç ülkeyi daha bunlara ekleyebiliriz. Dünyanın diğer ülkelerinin yönetimleri şeriat, otoriter, diktatör, sahte demokrasici olmaları ve toplumun cahil, kültürüsüz bırakılması, demokratik eylemleri etkisiz kılmakta. Her şey sahte, sahtekârlığa dayandığından, sadece demokrascilik oynanmakta bu tür ülkelerde. Devlet ve toplum kendi düşüncesiyle, kendine tanıdığı hakkın dışında, başkalarına en ufak hak tanımak gibi bir kültüre sahip değil. Sürekli kendisini haklı gören ukala, narsist, ırkçı ve megolomani karakter egemendir topluma. Dünyadaki ülkelerin çoğunluğu ifade edilen yapıda olduğuna göre, Türkiye’de demokratik eylemlerin etkisizliğinin nedenlerini, ortaya çıkarmak gibi bir görevimiz olmalı.
 
Türkiye devletini daha net tanımak ve Türkiye’de demokratik eylemlerin bunca zamandır bir işe yaramadığını anlayabilmemiz için, Türkiye’nin anayasa, yasa ve kanunlarını çok iyi bilmek gerekir. Bunlar bilinmeden kimse demokratik eylemlerden olumlu sonuç alınıp alınmayacağını bilemez. Ve sürekli boşuna kürek çekilmiş olur. Öncelikle şu gerçeğin farkında olunmalıdır.
 
1920 ve 1923’e kadar Türkiye Cumhuriyeti’ni kurup yönetenlerin hepsi, Arap İslam Şeriat kanunlarının dışında başka bir kültürü bilmiyorlardı. Onu da en az 1000 yıl kullanıp bir adım ileri gedemediklerini bildiklerinden, Cumhuriyeti yeniden tamamen İslam Arap Şeriatına bağlı kuramazlardı. Bu geri kalmışlıklarını sözde aşabilmek için Cumhuriyet yöneticileri, Avrupa’nın birçok ülkesinden modern bazı yasalar alarak, modern Türkiye’yi inşaa ettiklerini ileri sürüp, halkı kendilerine inandırdılar. Gerçekte ise laiklik ve İslam gericiliği arasında sürekli bocalayan yönsüz, yolsuz, kimliksiz ve hedefi olmayan sahte bir düzen oluşturulmuştur.
Türkiye’nin sahte laikliğini şu nokta net bir şekilde gösteriyor. Bilim, demokrasi ve mantık gereği, bir devlet hem laik hem de resmi din özelliğine sahip olamaz. Laikse dinle alakası olmaması gerekir, dinci veya dindarsa laik olamaz. Türkiye yönetimi İslam dinini resmi olarak kabul ederken, diğer din ve inançları yasaklayıp, İslami yasalarla resmi din eğitimi vermesi, sahtekârlık değilse laiklik hiç değildir.
 
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden alınan sayısız yasaların varlığı bir gerçek iken, Türkiye devleti aldığı her yasayı uyguluyor demek değildir. Büyük kısmı raflarda tozların arasında küflenirken, bazılarını işine gldiği zaman tozunu üfleyip, geçici olarak kullanır.  Bunun nasıl oynandığını T.C. Anaysasının temelini oluşturan ve hiçbir zaman, kimsenin kolayca değiştiremediği maddelere bakarak, demokratik eylemlerin etkisizliğini anlamaya çalışalım. Anayasanın temelini oluşturan dört maddeyle birlikte, diğerleri bunları destekleyen Beyaz Balkan Türk ve İslam ırkçılığına hizmet eden fetiş, faşizan bir içeriğe sahiptir. O maddeler şöyledir.
 
1-Anayasanın Birinci ve İlk Kısım Maddesi, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik, sosyal, hukuk ve insan haklarına bağlıdır der. Bu birinci kısım madde büyük bir muğlaklık, belirisizlik ve karmaşıklık taşımaktadır. Atatürk Milliyetçiliğiyle hangi milletin üstünlüğüne hitap edildiği belli değil. Sözde Türk Milliyetçiliği öne çıkarılmış görünse de Ataütk’ün kökeni bir kere Türk değildir. Osmanlı ve Cumhuriyet yönetimlerinde gerçek Türkler, o günden bu zamana kadar alt veya üst düzeyde hiçbir devlet kurumunda yönetici yapılmamıştır. Türkler, Türklüğünü diğer toplumlarda kendi kimliğini ve kişiliğini inkâr edip, İslam ve Atatürk’e tapındığında her şey olabiliyor. Bu mantık ya Atatürk adıyla kişiyi putlaştıran bir milliyetçiliktir veya perde arkasında, Beyaz Balkan ve İslam milliyetçiliği demektir. Laiklik, hukuk, sosyal yapı, insan hakları ve demokratik denilen uydurma, uyutma ifadesi, Balkan İslam ırkçılığını kabul edenler için gerçerlidir. Bunu kabul etmeyen Türk’de aşağılanıp asimile edilmiştir.
 
2-TC. Anayasasının 3. Maddesinde yer alan Türkiye devleti ve milletiyle bölünmez bir bütündür, Dili Türkçedir.
Bir devlet bölünme korkusunu (Fobi) Anayasa maddesinde yaşatıyorsa, büyük anormallik ve haksızlıklar üzerine var olmuş demektir. Devletin ulusal dili ya da üst kültür yapısı, Türkçe veya başka bir dil ile belirlenebilir. Bunda bir yanlışlık söz konusu değil. Fakat Türkiye’de Türklerin dışında anadilleri farklı olan Kürt, Laz, Gürcü, Hemşin, Ermeni, Süryani ve Çerkezlerin dillerini tanımayıp, bu halkları Türklük adına Arap İslam ve Beyaz Balkan Türkü yapmak, dünyanın en kara ırkçılığıdır. Ve farklı dilleri konuşanlara ulusal veya yerelde eğitim hakkı verilmeden, nasıl oluyorda sosyal, hukuk ve laik, demokratik devlet olunur? Gelişmemiş demokrasiler dahi böyle anormal bir mantığı kabul etmez.
 
3-TC. Anayasasının 24. Maddesinde devletin dini İslam’dır, ilköğretimden Ortaöğretimdeki temel eğitim dersleri içerisinde herkese zorunlu olarak okutulur.
Buradaki anormallik, Anayasanın 2. Maddesinde Türkiye devleti laiktir ifadesini kullanmış olmasına rağmen, arkasından devletin dini İslam’dır zorunlu olarak öğretilir şeklinde belirtilmesi, dünyanın en geri ülkelerinde bile görülmeyen aptallaştırma ifadesidir. Sözde laik bir devlette, resmi dinin varlığı Türkiye’den başka bir ülekede görülmez. Bir devlet şeriat sistemine ya da ona yakın anlayışla yönetiliyorsa, o devlet laik değildir. Şimdi sormak lazım, herkese Türkiye Cumhuriyeti laik midir, yoksa şeriat mı? Veya at izinin it izine karışması gibi bir aptallaştırma mıdır?
 
24. Maddedeki diğer bir sorunsa; Alevi, Hristiyan ve Yahudiler resmi gayri resmi hiçbir şekilde tanımamıştır. Şu anda Alevi Dernek ve Cem Evleri yasal olmadığı gibi, yasal hiçbir güvencesi bulunmuyor. Sadece dernekler kanununa bağlı yönetmeliğe dayanmakta olup, bunun yasal ve kanuni güvencesi söz konusu değildir. Aleviler bu kış uykusundan uyanmalılar.
 
4-TC. Anayasasının 42. Maddesinde, Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına okutulamaz ve öğretilemez ifadesi. Öncede belirtildiği gibi Türkiye’de en az yedi farklı dilin varlığı ve bunlar hiçbir şekilde, yerel ya da ulusal düzeyde kabul edilmemiştir. Böyle bağnaz, ukala, tekçi yapıda, demokratik eylemlerin etkili olacağını düşünmek dünyadan, yaşamdan ve siyasetten bir şey anlamamaktır.
 
5-TC. Anayasasının 66. Maddesinde, Türk devletine vatandaşlık bağıyla, bağlı olan herkes Türk’tür. Bu Anayasa maddesiyle Türk ırkçılığı adıyla, perde arkasında Beyaz Balkan Türklük ve İslam ırkçılığıdır yapılmak istenen. Türk İslam Sentezi adıyla laiklik yozlaştırıldığı gibi, halklarda aynı şekle sokulmuştur. Türkiye’de sayıları milyonları bulan Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Ermeni, Süryani ve Hemşinleri inkâr etmek, İslam karanlığına hizmet etmektir.
 
İslam ve Beyaz Balkan Türk ırkçılığı dışında, diğer kültürleri dışlayan Anayasa ve buna bağlı eğitim öğretim sisteminde, demokrasi adıyla halka oy kullandırmak demokrasi cambazlığıdır. İslam, laiklik, ırkçılık ve şeriat karışımıyla, bilinçli olarak öz Türk kültürü ve diğer halkların dilleri asimile edilmektedir.
 
Devlet ve topluma giydirilen İslam, Beyaz Balkan Türk ırkçılığı, tüm kültürleri yozlaştırdığından hiçbir halka hitap etmeyen karmaşalar yumağı oluşturulmuştur. Böyle derin yoz bir kültüre sahip yapıda, demokratik eylemlere kimse ehemmiyet göstermez. Her seferinde demokratik duygularla sesini duyurmaya çalışan insan kitleleri, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri, bir noktadan sonra yorulup istemeyerekte olsa, mevcut yoz yapıyı kabullenmekten başka çare bulamıyor.
 
Diğer taraftan dirençli, kararlı, sadık kişi, siyasi parti ve örgütler, demokratik yollarla hiçbir şey elde edilmeyeceğini görüp, mecburiyet karşısında silahlı eylemlere yönelmektedirler. Çünkü demokrasinin olmadığı, her türlü yalancılığın egemen kılındığı devlet ve toplumda, sözde demokratik eylemlerle yetinmek samimi olmamaktır. Şunu herkes bilmelidir ki, insanların ne istedikleri dinlenerek samimi gerçekçi hukuksal çözümler üretilse, kimse farklı eylemselliklere başvurmaz. Türkiye gibi devletlerde silahlı eylemsellikler sürekli olmadığı sürece, demokratik yoldan hak elde edeceğini düşünenler ya korkaktır ya da samimiyetsizdir.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...