Ayhan KAVAK
2 Nolu T Tipi Hapishanesi A-17
Tarsus/ MERSİN
DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI XIII
Madde 121: 19. yüzyılda, Fransa’da Baudelaire’in ardı sıra üç şair gelir ki, her üçü de yeni bir şiir estetiğinin doğuşunu gerçekleştirmişlerdir. Rimbaud, Mallarmé ve Lautréamont’tur bu şairler. Üçü, şiirsel söylemi çok ötelere taşıyan öncüler oldular. Günümüzde Dünya Şiiri’ndeki başat bir şiir türünün varlığı bu üç şaire çok şey borçludur. 1850’ler itibariyle şiirin atılımı günümüzü de aydınlatıcı olmuştur.
Madde 122: Asıl adı İsidore Ducasse olan Comte de Lautréamont 1846’da doğup 1870’te ölür. 24 yıllık yaşamına Maldoror’un Şarkıları ve Poésies’i sığdırır (Maldoror’un Şarkısı, Kırmızı Yay. Çev: Ö. İnce). Türkçe’ye her iki eseri Maldoror’un Şarkıları adıyla çevrilmiştir. Lautréamont, Fransa’da yasaklandığından kitabını yurtdışında bastırmıştı. Ne yazık, kitaplarının satışını görmeye ömrü vefa etmez…
Madde 123: Lautréamont’un kitapları ölümünden sonra tam elli yıllık bir unutuluşa terk edilmişti. 1919’da Fransa’daki ulusal kitaplıkta şiirlerinin bir nüshasını bulan André Breton, onları elle çoğaltarak bir dergide yayınlatır. Sonrası Lautréamont’un yeninden doğuşudur. André Breton, Lautréamont’tan o kadar etkilenir ki şöyle bir saptamada bulunur: “Bugünkü şiirinin sorumluluğunda en büyük pay bu adama düşer.”
Madde 124: 20. yüzyılın önde gelen edebiyat ve sanat akımlarından olan Gerçeküstücülük (Sürrealizm) Apollinaire tarafından ortaya atıldıysa da André Breton tarafından 1924 yılında yazılan Manifesto’yla belirginleşti. Breton, Aragon, Éluard, Soupault gibi şairlerin çıkardığı dergide bu akım iyice dallanıp budaklanırken Picasso, Dali, Miro, Ernst gibi ressamları da etkisine alacak bir aura yaratılacaktı. Gerçeküstücülerin yalvacı da Lautréamont olacaktı.
Madde 125: Kısacık yaşamına iki eser sığdıran Lautréamont hakkında çok şey söylenmiştir: Dehasına hayran olan André Gide onun için, “Rimbaud’u, Maldoror’un VI. Şarkısını okuyunca kendi yapıtlarımdan utandım” der. Aragon, “Maldoror’un birazcık tadına bakınca, bütün şiir yavanlaşıyor” der… Poésies’te geçen, “Denizin bütün suyu, düşünsel bir kan lekesi yıkamaya yetmez” sözü, Gerçeküstücü şairlerce çokça dillendirilmiştir.
Madde 126: Esrârnâme’de (Ferîdüddin Attâr, Ayrıntı Yay.) şöyle bir hikaye yer alır:
Akıllı biri Çin’de gitti bir ihtiyarın yanına
Dedi: “Haberdar et beni hakikatten yana”
O tarikat piri cevap verdi ona.
“On cüz vardır hakikatin manasında
İyi dinlersen, anlatayım sana.
Biri az konuşmaktır, dokuzu susmaktır.”
Bu dönemde de belki de az konuşmaya ihtiyaç var. Görsel mecrada oral diareye yakalanmışçasına ha bire konuşuyor birileri, incir çekirdeğini doldurmamacasına. Kakafonik bir atmosfer yaratılmış. Konuştuklarını toplasanız bir cümlelik anlamlı sözleri bile bulamazsınız. Edebiyat da bundan azade değil. Kimileri yazdığı metinlerin değerlendirmesini okuruna bırakacağına ha bire ne mealde inciler dizdiğini anlatıp duruyor, usanç yaratarak.
Madde 127: Tahsin Yücel’in “Eleştiri Kuramları” (İşbank Yay.) kitabında geçer. Yazın eleştirisinin başlangıcı hakkında Guy Michaud’dan bir alıntı yer alır: Orada Michaud, yazın eleştirisinin 18. yüzyılda Almanya’da doğduğunu söylerken, “İlk kez Lessing yazını eleştiri üzerine oturtur, eleştiriyi de felsefe üzerine; kalemiyle yaşar ve yaşamını eleştiri uğraşına adar; ilk kez onun eleştirisi yapıtların özenli bir incelenmesine dayanır” saptamasında bulunur.
Madde 128: Yapıtında Yücel, zamanında ozan, romancı ve öykücülerin alabildiğince edebiyat eleştirmenlerini kötülediklerini belirtir. La Fontaine; eleştirmeni, “Bir garip kişi” diye yaftalamıştır. Bir başkası da köpeğe benzetmiştir: “Kaçın bu adamdan, ısırır, eleştirmendir!” Dönemin Polonyalı yazarı Witold Gombrowicz de şöyle demiş: “Her yazar, günün birinde, eleştirinin kendisine yalnızca yararlı olamayacağını değil, okura giden yolda fazladan bir engel olduğunu da anlar… Sanırım eleştirmenin bir düşman üzerine çiçekler yazdırdığı zaman bile bir düşman olduğunu eninde sonunda anlamamış yazar yoktur.” Vah ki vah, öyle anlamak isteyenlere…
Madde 129: Sainte-Beuve mezarında bile huzur bulmamış eleştirmenlerdendir. Ölümünden çok sonra Nietzsche onun için, “Erkeğe özgü hiçbir şey onda” derken, akabinde, “tüm erkek tinlere karşı küçük kinle doludur. İnce, meraklı, sıkıntılı, kulak kirişte, şurada burada dolaşır- dişi bir varlıktır gerçekte, kadın öç almaları ve kadın kösnüllükleriyle. Ruhbilimci olarak, bir çekiştirme dehasıdır: bu çekiştirmeyi sokuşturma konusunda sayısız yöntemleri vardır; övgüye zehir karıştırmakta bir benzeri yoktur” der. Nietzsche eleştirmeni yerden yere vururken, erkek egemen bakışını görünür kılar. O kötülüğü kadınla özdeşleştiren bir zihniyetteydi… Sainte-Beuve esinde ve yazın çalışmasında özel olan şeyi anlamış gibi görünmez hiçbir zaman, bu çalışmayı başka adamların uğraşılarından ve yazarın başka uğraşılarından farklı kılan şeyi de anlamışa benzemez” der. Ne zor şeymiş eleştirmenlik! Zamanında ağzını açanlara demediklerini bırakmamışlar.
Madde 130: Roman, öykü, şiir, deneme vs. disiplinlerde yazarlar dün olduğu gibi bugün de haddeden geçmekten korkuyorlar. Gerek dil gerekse de yapıt eleştirisi konteksinde hakkını teslim eden eleştiriler ve değerlendirmeler yazarın yazım serüvenini de olumlu etkiler diye düşünüyorum. Eleştiriden korkulmamalıdır. Yazar edebi eleştirileri ön açıcılık penceresinden görürse şayet, daha bir nitelikli metinlere imza atar…
(devam edecek)
Ayhan KAVAK
2 Nolu T Tipi Hapishanesi A-17
Tarsus/ MERSİN
Duvar Yazısı Edebiyat Kayıntısı XIII
Roman, öykü, şiir, deneme vs. disiplinlerde yazarlar dün olduğu gibi bugün de haddeden geçmekten korkuyorlar. Gerek dil gerekse de yapıt eleştirisi konteksinde hakkını teslim eden eleştiriler ve değerlendirmeler yazarın yazım serüvenini de olumlu etkiler diye düşünüyorum. Eleştiriden korkulmamalıdır. Yazar edebi eleştirileri ön açıcılık penceresinden görürse şayet, daha bir nitelikli metinlere imza atar…
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...