
Oysa ormanda gezintiye çıkan öküzün yolu üç gün amaçsızca gezindikten sonra büyük bir kasabaya düşmüş. Kasaba büyük ama insanlar fakir. Evler dökülüyor, insanlar aç, çocuklar perişan. Üstelik kasabalı yokluktan olsa gerek her defasında bir kurtarıcı arıyor!
Öküzü ilk olarak kasabanın papazı görmüş. Tutmuş boynundan kasabanın meydanına getirip kasabalıya, “İşte,” demiş. “Kurtarıcımız geldi. Bu öküzü bize Tanrı gönderdi. Bundan böyle kasabamıza bereket yağacak. İnsanlar aç kalmayacak çocuklar perişan olmayacak. Haydi bakalım hep birlikte öküz için kilisede dua edelim!”
Kasabalı aç perişan. Kim ne dese inanıyor. Daha doğrusu herkesten medet umuyor. Beş sene önce de zaten kasabanın şerifi bir maymun getirip benzer şeyler söylemiş. “Kurtarıcımız geldi. Bolluk yağacak bereket olacak!” diye.
Tesadüf bu ya o sene yağış bol olmuş. Ağaçlar yeşermiş, mısır tarlaları her zamankinden çok daha fazla ürün vermiş. Bir sonraki sene tam tersi olunca kasabalılar maymunu kovmuş. Kasabanın bakkalı maymunun ardından, “Yahu,” demiş. “İnsan maymunun önce bir kıçına bakar. Her tarafı meydanda. Kendi kıçına hayrı olmayanın bize ne hayrı dokunur?”
Kasabalı bütün heybetiyle öküzü meydanda görünce papaza inanmış. Maymundan deneyimi olan bakkal önce gidip öküzün arkasına bakmış. Bakmış her şey normal. Hatta bütün heybetiyle öküzün taşakları görünüyor. İçinden, ‘Tamam,’ demiş. ‘Bu sefer kurtarıcımız taşaklı.’
O gün insanlar el birliğiyle kasabaya öküz için malikâne yapmışlar. Kasabada odun ve kalas çok olduğu için o tür şeyler bulmakta zorluk çekmemişler ama diğer malzemelerin temininde bir hayli zorlanmışlar. Ama sonuçta kurtarıcı gelmiş ve bir süre sonra her şey güzel olacağı için herkes elinden ne gelirse yardımda bulunmuş.
Her yer tertemiz, yer pırıl pırıl. Öküz için hazırlanan malikâne o güne kadar hazırlanan en güzel yerleşim yerlerinden biri olmuş. O gece insanlar malikânenin önünde dans edip şarkılar söylemiş. Yemekler yenilmiş, oyunlar oynanmış, gecenin bir vakti olunca da öküzü malikânesine bırakıp evlerine çekilmişler.
Ertesi sabah kasabalı toparlanıp papazın eşliğinde malikânenin kapısını açmış. Ama ne açma! Her taraf pislik içinde. Kürün kırılmış, yem torbaları dağılmış, üstelik öküz malikânede yer koymamış, her tarafa sıçmış batırmış! İlk olarak kasabanın bakkalı söylenmiş. “Yahu,” demiş. “Oturduğu eve sıçan öküz gör kasabaya neler yapmaz!”
En rahatı papazmış. Çıkmış bir taşın üstüne, “Ey kasabalılar!” diye bağırmış. “Endişeye mahal yok! Ağzımıza sıçana kadar öküzden umudu kesmeyelim!”