ONYEDİLİ!/ Sait Almış

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
On yedi yaşında, 2 Şubat 1980 günü Ankara/Dikmen’deki baba evinden çıktı ve bir daha dönemedi.

Arkadaşı Sinan Sümer’in, MHP'li Bakan Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir'in kurşunlarıyla katledilmesini protesto edecek gösteriye katılmak için çıkmıştı baba evinden.

Tek bir amaçları vardı: Arkadaşlarının katlini herkese duyurmak ve onu son nefesini verdiği yerde anmak. Ama bu tepki bile çok görülmüştü onlara, ateş emrini alan askerler üzerlerine ateş açarak gelmeye başlamışlardı. Çıkan hengâmede er Zekeriya Önge vurularak ölmüş, korsan gösteriye katılanlardan 24 kişi yakalanmıştı. Yakalananlar arasında 17 yaşında genç bir devrimci çocuk da vardı. Adı Erdal Eren’di.

“Korktuğum için değil, doğrusu bu olduğu için söylüyorum, suçsuzum!” diye haykırsa da sesini duyacak kimse yoktu. Hüküm peşin, zaman dardı. 45 gün süren, tarihin en hızlı yargılamalarından biri ile idamına karar verildi. Karar duruşmasında şöyle savundu Erdal kendini ve halkının kurtuluşu uğruna verdiği mücadelenin haklılığını:

“Bugün, devrimcileri ve onların bir parçası olan beni, aldığınız emirlere uygun olarak yargılayabilir ve ölüm cezasına çarptırabilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün mutlaka oturduğunuz yerde halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak, doğru kararı verecektir.”

***

Erdal içerde işkence altında ölüme hazırlanıyor, adeta ölümü özler hale getiriliyordu:

“ Cezaevinde yapılan (Neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda Ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile.”

Erdal’ın son anlarına tanık olan avukatı, yiğit devrimci çocuğun ölüme gidişini şöyle anlatıyor:

“Gece 02.00 sıralarında sivil polisler geldi, Ankara Kapalı Cezaevi'ne gittik. Pis ve soğuk bir havaydı.

Bir sigara istedi, yaktım. Son derece rahat ve sakin, bir mektup yazmak istediğini söyledi, izin verdiler. Oturdu, sigarası bitinceye kadar mektubu yazdı.”

Ailesine yazdığı mektuptaki son sözleri ölüm ve yaşam hakkında en derin felsefî düşünceleri yansıtıyordu:

“Ama çok açıklıkla söylüyorum ki, benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. (…)Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı.

Elbette ki hayatta olmayı ve mücadeleyi arzularım.

Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir.”

***

“Karar özeti okundu, idam gömleği giydirildi, karar göğsüne asıldı. Elleri bağlanacağı sırada:

‘Bağlamayın, bana, vücuduma değmeyin!’ dedi.

Sehpaya yürüdü.

Takvimler 13 Aralık 1980’i, saatler 02.55’i gösteriyordu. Sekiz yıl önce Deniz, Yusuf ve Hüseyin İnan’ın koştuğu parkurda, özgürlük maratonunun son yüz metresini şimdi Erdal koşuyordu.

Aynı onlar gibi başı dik, yüreği elindeydi.

Yaşı küçük, ama deneyimi büyüktü. Denizlerden öğrenmişti ölüme meydan okumayı ve ölüm karşısında yaşamın onurunu korumayı.

Onlar gibi haykırdı özgürlük aşkını:

“Faşizme ölüm, halka hürriyet!”

“Kolay geçsin diye boynunu ipe kendi uzattı.

Aynı anda tabureyi tekmeledi.”

(…)

Şimdi, gecenin tam üçünde; hayranlığı ile büyüdüğü, açtıkları yolda yürüdüğü Denizlere kavuşmuştu…

Ölüme karşı Denizlerin yaktığı ateş daha bir harlı yanıyordu; aynı inançla, aynı ocakta…

Erdal ölüme karşı hayatın ateşini yakıyordu!

(Sait Almış-Mehmet İnanç Turan’ın “12 Eylül Karanlığında Ölüme Ateş Yakanlar” adlı kitabından alınmıştır.)

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...