Ne söylenir acaba?

Sırrı Ayhan kullanıcısının resmi
Müşteri bekliyordum. Nihayet taksinin telsizinden gelen anons üzerine bir doktorun yazıhanesine yöneldim, vardığımda kapıda beni bekleyen altmış beş yaşlarında, bir doksan boylarında bir yolcuyu aldım. İstediği adrese götürdüm onu. Kapının numarasına bakıp beş altı metre uzağında durdum. Adam:

''Kapıya kadar yanaşsan iyi olur.” dedi.
''Ev karşıda işte.” dedim. “Karşıya geçebilirsiniz. Beni şimdi oraya döndürmeyin, sonra sorun olur.''
''Ben yürüyemem!''
''Neden? Sağlıklı ve dirisiniz. Biraz yorgun görünüyorsunuz ama her halde birkaç metreyi de yürüyebilirsiniz?''
''Sen boyuma bakma! Bacaklarımda hiç takat kalmamış.''
 ''Neden ? O kadar çok mu hastasınız?''
''Evet.''
''Özür dilerim. Geçmiş olsun. Umarım tez zamanda iyileşirsiniz,'' deyip tek yönlü yoldan evine varmam için diğer caddeyi dolandım.'' Ben kapıya kadar size yardım ederim.'' dedim.
''Sağ ol. Ama iyileşme umudum hiç yok!'' dedi.
 ''Bilimden umut kesilmez. Bilim insanları her dakika yeni bir ilaç buluyorlar. Temenni ederim sizin derdinizin de ilacı en kısa zamanda bulunsun.''
''Doktorlar bana ilaç verip sadece günlük olarak ömrümü saat saat uzatıyorlar. Ben iyileşmeyeceğimi biliyorum.''
''Sakıncası yoksa, hastalığınızın ne olduğunu öğrenebilir miyim?''
 ''Kanserim!''
''Efendim bu illetten de mücadele azmi ve yaşam sevgisiyle zamanla kurtulan çok insan var. Tüm içtenliğimle sizin de tez zamanda sağlığınıza kavuşmanızı dilerim.''
''Ben ağır kemoterapi tedavisi görüyorum. Yakında, belki de birkaç saat sonra ölebilirim.''
 
                                                              ''AYŞE''YE
                                                               Dünyanın herhangi bir köşesinde hastalık veya
                                                               benzeri nedenlerle umarsız bir durumda olduklarını   hissedenlere...
                                                              
                Sevgili Ayşe,
Hassas bir konu ile ilgili bir toplantıya katılmak amacıyla Fizan’a gitmek için uçağa bindim. Ancak uçağımız maalesef istenilen saatte havaalanına inemedi. Bir an aklımda şimşek hızıyla bir kar kuş uçtu. Yoksa... Yoksa... Biz de mi onun gibi havada kalacağız?  Olabilir mi?
Neden olmasın?
Çok geçmeden iş anlaşıldı. Meğerse birçok kimyevi madde yüzünden havanın dengesi bozulmuş. Hava da akılsız insanoğluna gününü göstermek için bizi beklemiş. Neyse en sonunda gecikmeli de olsa Düsseldorf Havalimanı’na inebildik.
Bu sefer, Ayıboğan karşılamaya gelemeyeceğini söylemişti. Düşünüyorum; yoksa Oturan Boğa mı gelecekti?
Buna benzer düşüncelerle haybemi sırtıma aldım. Oflaya poflaya Azrail'le dişlerimi Sırat Köprüsü’nü geçtim. Yarışın son etabında birde ne göreyim! Elinde otuz ikili mavzeriyle Oturan Ayı değil de geveze berber değil mi? Mavzerini bana doğrultmuş. Ben acaba rüya mı görüyorum yoksa diye düşünürken, bir de ne göreyim, Oturan Ayı peş peşe kurşunları beynime boşaltıyor!
Ayşe inanmazsın, ben, ''Ne olacak? Nasıl öleceğim?'' diye beklerken, berber gülerek elini uzatıp boynuma sarıldı: ''Ben senin bugünkü paşanım'' diyerek heybemi alıp sırtına attı ve dışarıya çıktık. Dışarıda sanki Afrika'nın ve de Ortadoğu çöllerinin derdine derman olacak amansız bir yağmur yağıyordu. Berber, heybemi atının terkisine attıktan sonra ben de sıkıntıyla onun terkisine binmek zorunda kaldım.
Sanki benim sıkıntımı anlamış gibi, ''Hocam, ben düş satıcısıyım. Meraklanma, gerektiğinde umut da satıyorum.'' dediğinde benim tüm endişelerim dağıldı., sinirlerim boşaldı, tüm dertlerimden kurtulup hafifledim. “Daha nereye gidiyoruz, ne yapacağız?” Dememe fırsat kalmadan, ''Bugün sen benim esirimsin, senin itiraz ve de seçim hakkın yok!'' demez mi!  Başka Bir şey dememe fırsat vermeden bilinmez denizlere pupa yelken açıldık.
Gide gide Nevada çöllerini geçip Nice kıyılarına vardık.
Yine başladı seninki. “Bu taraf falan açık hava müzesi, yok öte taraf bilmem ne müzesi… sayıyor da sayıyor. Ben ise nefesimi tutmuş, acaba ne olacak endişesiyle bekliyorum.
Gide gide Maraş'a değil de İkitelli'deki gibi, “Kirli Medya Sitesi”ne vardık. Orada Pizza Kulesi'nin yanındaki üç ilginç binayı parmağıyla göstererek: ''Bunları buradaki salaklar yapmışlar.'' dedi.
Biraz etrafı dolaştıktan sonra atın başını çevirip Pizza Kulesi'nin altına doğru sürdü. Atımızı Siverek Hanı'na bağladık. Bir an 'Hancı bizden ne isteyecek?'’ diye düşünürken, bizim berber usturasını çekip hancının boğazına dayadı.
''Açın kapıları Şah’a gideceğiz!'' diye nara attı.
Açılan kapılardan Şah’a değil ama, İnan ki Pizza Kulesi'ne çıktık gibi sevindim. İnanamazsın Ayşe, tüm Babil'in Asma Bahçeleri, Nemrut'un görkemli manzarası, Fırat ve Dicle'nin asiliği ve de Mısır Çarşısı sanki benim ayaklarımın altındaydı. Hayallerdeyim, rüyalardayım. Kendimi bir anda Ahmedi Xani'nin Türbesi'nde kapıcılık yaparken bulmuş,   ben bilmem hangi hayalle Apé Musa'yı köşede görmenin sevincini yaşarken, Berber: ''Hoca, Hoca kendine gel! Mırran geldi, çek bir fırt.'' dedi.
Ve elime mırra kadehini sevecen bir şekilde tutuşturuverdi. ''Yav dostlar, bu ne biçim bir iş yav? Ma kurban ben neredeyim? Nereden bu düşler sahnesine düştüm acaba?' derken, ''Şu tarafa bak!'' diyerek limanda boşalan gemileri ve daha neleri neleri gösterdi.
Kulağıma fısıldayan Berber: ''Aman Hocam kimse duymasın, ben de uzatmaları yaşıyorum. Ama inan bu bozuk düzene gol atmadan boş yere sahayı terk etmeyeceğim!” dedi. Sarı Hoca'dan feyiz aldığını. Bir şeyler karaladığını, bitirmeden de bu dünyadan terki diyar etmeyeceğini sayıkladı.
İnanmazsın Ayşe, “Ay bir hoş oldum., mest oldum dostlar, el verin,” der demez . Sorma gitsin. “Korkma, seni buradan atmayacağım! Geçenlerde senin gibi başka bir iflah olmaz daha buradaydı., ama o da granit gibi...” Ha mermer, pardon Gerger diye hitap ettiği adama da makas zoruyla mırra içirmişler.
Ayşe’m diyor ki; ''Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varmış da , bilemem bir mırraya ne kadar yıl... ''
''Öf Ayşe’m!.. Her şeyi de bilmekten usandım ya... Bu Sokrates nerede yahu? Niye tüm işini bana yüklemiş Bunu sen söyle sevgilim.”
 Ayşe sana bir sır vereyim mi? Bu Kızılderililer, bu kıyıda köşede tek tük kalmış Kelaynaklar var ya, inanılmaz güzel insanlar yav...
Ben işim var dedikçe; ''Esirlerin konuşmaya değil, denileni yapma hakları var!'' deyip bana sert sert bakınca, gücümün azaldığını anladı herhalde. Atımıza atlayıp Avrupa Lokantası'na götürdü beni. Ustura zoruyla bana takviye olsun diyerekten bu globalizm, denilen ileti, öf yağlı yağlı o şehirde ne kadar ıspanak varsa boğazımdan boşalttı. Sonra da güpegündüz gözüyle beni de Ayhan Uzala gibi kaçırarak mağarasına getirdi. Sesim kısılmıştı/ çağıramadım/ bağıramadım/ direnemedim. Ayşe’m!  Ayşe’m seninle ve de evrendeki tüm Kızılderililerle olan hayatımız bir film şeridi gibi, gözümün önünden akıp gitti.
Her şey bundan ibaret değilmiş. Bu dünya görmemiş, ayılar ayısı Berber var ya, beni bir ağaca bağlayarak Demirci Kawa'nın gücü adına kazana atıp pişirmeden önce ''cesedin yakışıklı olsun,” diyerek ne kadar marifetli ve de bilenmiş baltası varsa benim kafamda denedi. Daha sonra tüm Kızılderililerde olduğu gibi, aklı sonradan başına gelmiş gibi, tadı yok, bilmem Spartaküs'ün yeğeni miymiş neymiş, neyse işte onları da seyirci olarak çağırdı.
Ayşe ne haldeyim ve ne kadar sıkıntıda olduğumu sana anlatacak tavşankanı ve de domuz derisi yoktur ha! Bunu böyle bilesin!
''Ne olacak? Dur bakalım ne olacak?'' derken son bir gayretle göğsümün sol alt memesinde sakladığım internetin yardım düğmesine tıklattım.
Ayşe’m, çıkmayan candan umut kesilmez. Çok geçmeden Gâvur Elo tüm sülalesi ile bulunduğumuz bölgeyi ablukaya alıp kuşatarak, beni bu münafıkların elinden sağ selim kurtardı.
Sana bu mektubu Musa Dağı eteklerinde, bulduğum kardelen köklerindeki mürekkeple yazıyorum. Bana Don Kişot'la Sanço Pança'yı gönder. Haberini dört gözle bekliyorum. Ne zaman görüşeceğimizi sana garanti edemiyorum.  Seni öptüm.
Seni çok çok özledim! Tez zamanda buluşmak umuduyla...
Tüm renkleriyle insanlığı ve ne kadar parçalı da olsalar, tüm Ayıboğan sülalesini SE-Vİ-Yİ-YORUM.  
SIRRI AYHAN - 06- 04- 20. İlk Kitabım. Eksik Hayatlar'dan.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...