İki Kitap Bir Yazar/Cem Duman

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Sevgili Cem Duman’ın Mart 2018’te “Ben Bu Ülkeyi Çözdüm-Hollanda öyküleri” ve “Bir Başka-anılar” kitabı çıktı. İki kitap da 3C ve Kibele Yayınları işbirliği ile yayına hazırlanmıştır.

Cem Duman’ın mayasında vardır zaten yazmak. Bu mayayı ona miras bırakan ise Köy Enstitülü öğretmen olan babasıdır. Yaşadığı koşullar onu Hollanda’ya savurmuştur. Ama Cem Duman dik durmasını bilmiş, hızlı esen rüzgârların karşısında yıkılmamış, yaşama ve yazın hayatına tutunmuştur. Sesimiz gazetesi ona nefes olmuş, yüreğinin sesini kaleminin ucuna yüklemiş… Belki de acısını bir nebze olsa da dindirmiştir.

Ben Cem’i bir yazın misyoneri olarak görüyorum. Çünkü kitap yayımlamakla kalmamış; kitap redaksiyonu, sayfa düzenlemesi, kitap sözleşmesi, kitap tanıtım toplantılarının düzenlemesine kadar olan bütün rolleri üstlenmiş. Büyük bir keyifle yazarları evinde konuk etmiş, onları Hollanda’da gezdirmiş; kâh gülmüş, kâh üzülmüş, kâh tadını çıkarmış…

Bu “Bir Başka Anılar” kitabında on beş yazar ve sanatçı ile anılarını paylaşmış. Kendi deyimiyle, “Bir Başka-anılar; yazar, şair ve sanatçılarla seyahatlerim ve sohbetlerimizden çıktı.”

Yine kendi deyimiyle “Kafamda var olan ‘yazmak’ düşüncesini gerçekleştirmeye, başka yazarların çalışmalarını düzenlemekten zaman bulamadım.”

Demek ki artık zamanı var Cem’in. İkiz yetmez, üçüz isteriz. Hatta dördüz yetmedi beşiz…

       Yazın hayatında başarılar diliyorum Sevgili Cem Duman’a…

                                                                                  Necmettin Yalçınkaya  yazar-editör

 

                                                                                 Henk Oortgiesen

 

Ev satın almak için dolaşırken karşılaşmıştım Henk Oortgiesen ile. 2003 yılında evin satın alma sözleşmesini imzalamadan önce birkaç kez kapıda veya bahçede karşılaştım. O zamanlar seksenli yaşlarda, temiz giyimli, güleç ve kibar bir insandı Henk. Sözleşmeyi imzalamadan bir gün önce yine kapıda karşılaşmış ve kendisine:

“Biz bu evi satın almak istiyoruz. Bizi komşu olarak kabul eder misiniz?” diye sordum, o da mahcup bir biçimde:

“Ne demek, aksine çok memnun olurum,” dedi.                   

Evin inşaatı bitmek bilmiyordu. Her karşılaştığımda, “düzelir, düzelir,” diyerek moral veriyordu bana. Kısacası Henk ve eşi Leida güzel insanlardı.

Henk, Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden bir yıl sonra, 1919’da Hollanda’nın doğusunda Warnsveld’de dünyaya gelmiş. Orta düzeyde meslek eğitimi almış. İkinci Dünya Savaşı’nda da askermiş. Ama genel kültürü ve görgüsü ile inanılmaz düzeyliydi. Ondan çok şey öğrendim.

Benim yayın etkinliklerimi takip ediyordu. Bir gün:

“Biliyor musun ben de bir kitap yazdım,” dedi.

Duyunca şaşırdım ama inanılmaz mutlu oldum.

“Peki, kitapçılarda var mı, nereden satın alabilirim? Okumak istiyorum,” dedim heyecanlı heyecanlı.

“Ailemi yazdım. Aile üyelerimin sayısı kadar bastırdım ve sadece onlara verdim,” dedi.

Yani bu kitabı benim okumamı pek uygun bulmamıştı. Bir daha sohbetlerimize konu etmedik. Aradan yıllar geçtikten sonra, yine bahçede karşılaştık. Gülümseyerek:

“Komşu, kitabımdan bir tane sana vereceğim,” dedi.

Çok hoşuma gitmişti. Ama kitabı bana veremeden vefat etti. Kızı Klazien’e durumu anlattım: “Babanız yazdığı kitaptan bir tane de bana verecekti, ama…” dedim.

“Sizinle ilgili bölümü merak ediyorsunuz değil mi?” dedi.

Bir kez daha şaşırmıştım. Meğer bizi de ailesinden saymış, kitabın ek bölümüne de ilave etmiş, ama kitap bir türlü elime geçmedi.

Henk ayrıca ressamdı. On sekiz tane tablo yapmıştı. Her aile bireyine bir tablo düşüyordu; biri de benim içindi. Çalışma odamda asılıdır hâlâ.

Henk ile uzun sohbetlerimiz olurdu. Bahçelerimiz yan yana olduğu için günde en az bir defa karşılaşır, selamlaşır ve ayaküstü de olsa sohbet ederdik. Bazen de kahve içmek için bir araya gelirdik. Bana İkinci Dünya Savaşı anılarını anlatırdı.

-Almanlar Hollanda’ya Doğu’dan girdiler, biz Batı’da, Scheveningen’de beşinci gün bir kurşun dahi sıkmadan teslim olduk. Komutanlarımız böyle karar vermişler. Ama Almanlar bizi tutuklamadı, sadece silahlarımızı bir depoya doldurduk ve evlerimize döndük, dedi üzgün gözlerle.

-Zor yıllar olmalıydı! dedim.

-Hem de çok… Ama biz açlık çekmedik. Köyde yaşıyorduk ve patatesimiz boldu.

Henk’ten çok şey öğrendim demiştim. Dört çocuğu, gelinleri ve damatları, torunları, torunlarının çocukları… Büyük bir aile. Hepsiyle oldukça iyi ilişkisi vardı Henk’in.

“Bunu nasıl sağladın?” diye sorduğumda kısa bir sessizlikten sonra:

“Onları dinleyerek,” dedi.

-Leida ile evlendiğimde ben on dokuz, o on dört yaşındaydı. Ona ilk söylediğim şu oldu: ‘Çocuklarımız olursa onları dinleyeceğiz ve ikimiz tek ses olacağız!’

‘İyi bir öğreti ama uygulaması çok da kolay değil,’ diye düşünmüştüm.

“Torunum Koen,” diye sürdürdü konuşmasını. “On yedi yaşındayken babasına okulu bırakıp çalışacağını söylüyor. Babası Koen’a kızıyor ve onu evden kovuyor. O da gecenin karanlığında yirmi kilometre bisiklet sürerek bana geldi. Yüzündeki ifadeyi görünce, bir şey demedim ve sakinleşmesini bekledim. Biraz kendine gelince, “Dede,” dedi, “Okulu bırakıp çalışmak istiyorum.” Nedenini uzun uzun anlattı, sesini kesmeden dinledim. ‘Sana güveniyorum!’ dedim sadece. İlk bir yıl elinde bir kova su, küçük bir merdiven kapı kapı dolaşıp cam sildi. On sekiz yaşına girince eski bir araba aldı, yanına da bir çalışan. Şimdi yedi katlı bir ofisi, iki yüz elli personeli var. Ayrıca Türkiye’ye de uzandı; Kuşadası’nda lüks evler yapıyor.”

Ben de köyde doğmuş ve büyümüştüm ama meyve ağaçlarından, çiçeklerden çok şey anladığım söylenemez. Bahçemde dört tane küçük meyve ağacı, birkaç çeşit de gül ve diğer çiçeklerden var. Her sene, “Komşu, ağaçları budama zamanım geldi mi?” diye sorardım, o bana ayını, gününü söylerdi. Her sene aynı sohbet devam ederdi.

*

Henk, doksan iki yaşında vefat etti. Sağlıklı gözüküyordu ama yaşlılığın verdiği yetmezlikler giderek kendini belli ediyordu. Leida’nın durumu daha zordu. Tekerlekli sandalyeyi kullanmak zorundaydı. Henk, sabah eşine kahvaltı hazırlıyor, yandaki koltuğa oturuyor ve kalp krizinden ölüyor. Öldüğünü duyunca şok oldum tabii ki.

İnançları ve kültürleri gereği, cenaze evde beş gün tutuldu. Aile dışında bir tek bizim görmemize izin verildi. Henk’in ölümünden iki sene sonra da Leida öldü. Dedim ya: “Güzel insanlardı!”

Artık meyve ağaçlarım, güllerim ve bahçemdeki çiçekler eskisi gibi bakımlı değiller.

                                   BİR BAŞKA-anılar CEM DUMAN Hollanda

 

 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...