"Arafta Zaman” Bize Ne Anlatıyor?

Berivan Yıldız kullanıcısının resmi
Biliyoruz ki edebiyat hayatımızda önemli bir alan teşkil ediyor. Bu alanı kısmen de olsa şu şekilde ifade edebiliriz; bazen hatalarımızla yüzleşmenin zorunluluğunu, bazen artık ışığı sönmek üzere olan bir duyguyu canlandırır. Ya da girmeye cesaret edemeyeceğimiz "arka bahçeler!" de gezdirerek farklı bir bakış açısı kazanmamıza sebep olur.

Bununla birlikte önemli diğer bir husus da bir kitabın kahramanları. Nasıl da yer ediniyor hayatımızda? Bırakalım başkalarını kendimizi bile bazen anlayamadığımız zamanlarda insanı özüyle bize tanıtır. O kitabın içinden bize gelen karakterlerin aslında bizden bağımsız olmadıklarını gördükçe daha bir sıkı sıkı tutuyoruz elimizde ki kitabı...

Tam da böylesine derin hissettiren, az bir zaman önce okuyup bitirdiğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum. 

Arafta Zaman! 2017 Tudem Roman Ödülü’ne layık görülmüş, kısa bir zamanda 3. baskısını Klaros Yayınları’ndan yapmış bir roman.  Yazar Halil İbrahim Polat'ın kaleminden edebiyat dünyasına armağan edildi.  Halil İbrahim Polat daha önce şiir kitapları, roman ve akademik makalelerle de okuyucunun karşısına çıkmıştır. Akademik diyorum yazarımız aynı zamanda bir mimardır...

Arafta Zaman için özellikle şunu belirtmeliyim ki insanın merak duygusunu tetikleyen , baştan sona bu duyguyu canlı tutan bir kitapla karşı karşıyayız. Biliyoruz ki dil bir iletişim vasıtasıdır. Bir yazarın ise yegâne malzemesidir. Yazar Polat bir mimar, bir şair, bir romancı olarak dili çok iyi derecede her yönüyle kullanmıştır. Romanına gerekli derinliği katmış, bir başkalık ortaya koymuştur. Fazlalıklardan arındırılmış sık dokulu, duygu yüklü, iç çatışmaların yoğun geçtiği bir romandır Arafta Zaman. Her iddiayı, durumu, olayı, yargıyı yani hayatın halini bir denge içinde tutmuştur. İstanbul, Roma Bari hattında geçen mekânlar duraklar, cadde ve sokaklar, soluklanacağınız çay bahçeleri, kafeler... Ve bu mekânlarda karşılaştığı insanlar. Her yönüyle şehirlerin ruhunu size derinden hissettiren bir edebi anlatım...

"Her şey kendine bir dayanak arıyordu, sözcükler de. Şiir imgelerini, müzik ritmini, resim çağrışımlarını, mimarlık tarihini..." S.41 İnsanda bir yol arayışında değil midir? Hep bir çıkış yolu arar durur, Sinan gibi...

Kitabın ana karakteri Sinan sevgilisi Alev ile her şeyin oldukça güzel geçtiği bir arkadaşlık yaşıyor ve yedi yılın sonunda artık evliliğe evrilecek bir ilişkinin içindedir. Ta ki kütüphane çalışanı Nilnur'la tanışana kadar. Sinan Nilnur'la birlikte aşkı yeniden sorgulamaya başlar.  Vazgeçemeyeceği iki kadın arasında bulur kendini. Bu durum okuyucuyu ilk anlarda "aldatma..." duygusuna itebilir ama kitap bitirildiğinde çok yönlü düşüncelere sevk edecektir. İki ayrı kadın, iki ayrı dünya, iki farklı yaşam.   Alev modern ve zengin bir ailede yetişmiş, daha yolun başında olmasına rağmen başarılı bir ressamdır. Babasının desteğiyle Sinan da kısa bir zamanda hatırı sayılır bir mimar olarak karşımıza çıkıyor.  Bu sayede mesleki hayatında da iyi bir kariyer edinmiştir. Alev çok da benimsemediği bu şatafatlı hayatın içinden sıyrılıp, tutkuyla bir Sinan'a bir de resimlerine sığınan bir kadındır.  Kitapta ikilinin karşılıklı diyaloglarından tekrar anlıyoruz ki bir sanat dalı olan resim, dile getirilemeyenlerin görselleştiği bir yapıttır.

 Romanı güçlü kılan bir diğer husus ise karakterlerin yaşına, toplumsal durumuna, bireysel özelliklerine göre seçilen güçlü sözcükler eserin büyük bir titizlikle yazıldığını gösteriyor ayrıca. Bir anlatıcı olarak Sinan’ın gözünün değdiği her mekânı, deneyimlediği tüm anları, hissettiği tüm duyguları sıcağı sıcağına aktarıyor olması da yazarının bir başarısıdır.

"İnsan, dedim kendi kendime, varlığı ne kadar doldurucu ve baştan çıkarıcıysa yokluğu da bir o kadar keskin ve yıpratıcıdır." S.33

Bazen hayatımızdaki insanlar sanki hiç çıkmayacaklarmış hep varlarmış gibi davranırız. Ya da bile isteye, mecburen çıkarırız. Bu da daha acı sanırım. Sinan'ın başta doğru bulup yaptığı tercihle aslında büyük bir yanlışa , yalnızlığa, mutsuzluğa sürüklenişine şahit olacağız, sevdikleriyle beraber. Sinan Nilnur'a duyduğu aşka rağmen kendi sosyoekonomiğine uygun olan sevgilisi Alev ile evlenir. Bu kararıyla birlikte hayatı artık hep bir "yarım kalmışlıkla” geçiyor. Geçen zaman,  onu tercihine alıştırmak ve iyileştirmektense bir pişmanlığın sarmalına alıyor. Yazar Polat karakterlerinin kalbini, en derin düşüncelerini, arzularını, her bir ayrıntısına kadar anlatmış. Bundan ötürü okurda ayrı bir ilgi uyandırıyor. Bir karakteri anlatmak baştan aşağı içiyle dışıyla yansıtmak, bir duygusunu dile getirip o duygunun bütün hallerini hissettirmekte sanatın ayrıcalığı olsa gerek. Haliyle insanı ve toplumu büyük bir sadakatle yansıtmış yazar Halil İbrahim Polat.

"Ancak ölümden daha kararlı olan şeyler vardı.  Yaşadığınız toplumun her adımda önünüze koyduğu tercihler ve baskılar." S.181

Bir yanda evliliğinde hayatında ki adamı kaybetmek üzere olan bir kadın,  diğer yanda hesapsızca seven , terk edilmiş ve en önemlisi evlilik dışı anne olmaya hazırlanan bir kadın.  Okurken "acaba kim kimin ayağını kaydıracak...?" diye bir düşünce sarsa da bizi hiç de alışık olmadığımız insan karakterleriyle çıkıyor karşımıza. Böylece kitap,  her köşe başında şaşırtmayı başarıyor. Aslında umutlandırıyor da "gerçek sevgi" adına...

Bu sırada Sinan'da yaşadıklarına sarılıp,  artık geçmişinden de başka tutunacağı bir şeyi olmayan bir adam olarak devam ediyor hayatına.

Arafta Zaman konusu itibariyle çarpıcı bir o kadar da hassasiyetle kaleme alınmış bir kitap. Çatışmalar yalnızca kadın ve erkek özelinde değil aynı zamanda geleneksel ve modern aile yapıları,  sistemlerin hiyerarşisi derken dünyanın düzensizliği de vurgulanıyor. Mimar Sinan hemen hemen her köşe başında bize mimari ve yapılardan söz ederken bu sisteme de inceden inceye muhalefetini de ortaya koyuyor. Aklımıza hemen de rant uğruna her evraka imza atan adamlar da düşüveriyor.

Sürprizleri olan bir roman . Öyle ki “kitap içinde kitap" yazıldığını ikinci bölümde okuyacağız.  Bir diğer karakter olan Uğur’un "Nilnur” adlı romanı Sinan'ı bize "dış gözlerle" anlatıyor. Başta Sinan ve Uğur'un tanışmaları gayet sıradan gelse de sonradan hiç de beklenmeyen bir şekilde cereyan eden durumlarla karşılaştırıyor.  Burada da ayrı bir düşünce düşüyor kafamıza. Bir yandan ta kalbinin içine girdiğimiz, anlamaya çalıştığımız onunla birlikte kâh sevinip kâh üzüldüğümüz Sinan; diğer tarafta ise elindekilerin kıymetini bilmeyen tatminsiz bir adamın nelere sebebiyet verdiğini ve bundan dolayı yaptıklarının bedelini ödemesini istediğimiz Sinan.

Kitaba renk katan diğer bir husus ise şarkılar. Daha çok filmlerde karşılaştığımız müzikler yer edinir kalbimizin bir köşesinde. Öncesini bilemiyorum ama Eleni Karaindrou "By the sea." S.153'ten sonra kitapla birlikte artık kalbinizin bir yerinde Arafta Zaman'la yer edinecektir.

Son olarak iyi bir okurun mutlaka okuyup kitaplığında yer alması gereken bir romandan biraz bahsetmek istedim. Son sözü ise karakterimiz Mimar Sinan’a bırakmak istiyorum; "Hayat beni bir süredir bilinmezliğin sırrından bilmenin kahrına aktarıyordu." S.85

Okumak her zaman olduğu gibi bizi daha çok güçlendirecek, keyifli okumalar...

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...