Bağımsızlık Mitingi

İsmail Cömertoğlu kullanıcısının resmi
Yıl 1968, Düziçi Öğretmen Okulu 5. sınıfta (lise bölümü 2. sınıf) okuyordum. Cebir dersindeydik. Sınıfımız önünde tören yapılan 3. Bina’daydı. Sınıfın penceresinden bayrak direği görülüyordu. Gayri ihtiyarı baktığımda direkteki bayrağın yarıda asılı olduğunu görünce, beynimden vurulmuşa döndüm birden.

. “Bu da neyin nesi? Bayrak niye yarıya indirilmiş?” Bu soruların cevabını düşünürken başıma dayanılmaz bir ağrı musallat oldu, ateş bastı, terden sırılsıklam oldum. Cebir öğretmenimiz Yusuf Kök tertemiz bir kalbe sahipti, ama sert mizaçlı, otoriterdi. Bundan dolayı durumu ilk anda ona açıklayamazdım. Başımın ağrısından yerimde duramıyordum. Bir çaresini bulup dışarı çıkmalı ve bayrağın neden yarıya indirildiğini anlamalıydım.
Kuşku ve korkularımı aşarak parmak kaldırıp söz aldım.
“Hocam, başım çok ağrıyor, müsaadenizle dışarı çıkabilir miyim?”
“Çık oğlum, hava al.” dedi. “Elini, yüzünü yıka da öyle gel.”
“Faydası olmaz öğretmenim.”
“O zaman sana bir ağrı kesici vereyim…”
O anda beş yıldır benimle aynı sırada oturan ve beni çok iyi tanıyan Ali Avcı yardımıma yetişti.
 “Hocam, İsmail dışarıya, bayrağa bakıyor.” dedi. “Ona ne hap ne de başka bir şey yardımcı olur. Lütfen izin verin de İsmail dışarı çıksın.”
Direkteki bayrağı gören, otoriter ve sert mizaçlı olarak bilinen Yusuf Kök yumuşadı birden.
 “Tamam, İsmail dışarı çık, hava al, kendini iyi hissedersen gel.” dedi.
 Hocama teşekkür ederek sınıftan fırlarcasına dışarıya attım kendimi. Bayrak direğinin yanına gittim. Normal iş günü olmasına rağmen bağımsızlığımızın sembolü olan bayrak yarıya indirilmişti. Az ötemde gezinen nöbetçi öğretmen Yusuf Ziya Telli’yi görünce hemen yanına gittim.
 “Hocam, bayrak niye yarıya indirilmiş, bayrağımız niye ağlıyor?” dedim.
“Bilmiyorum, benim haberim yok.” dedi Yusuf Hoca bayrak direğine bakarken.
 “Hocam ben burada merakla bekliyorum. Lütfen öğrenip bana da bildirirseniz memnun olurum.” dedim.
“Tamam, oğlum. Hemen öğrenir seni bilgilendiririm.” dedi ve oradan ayrıldı. O sırada sevdiğim, saydığım, güvendiğim solcu, sosyalist öğretmenim Veli Arıkboğa oradan geçiyordu. Hemen yanına gidip aynı soruyu ona da sordum:
 ”Bayrağımız niye ağlıyor?”
 O da konu hakkında bilgisi olmadığını söyledi ve çekip gitti.
Beş on dakika sonra nöbetçi öğretmen Yusuf Ziya Telli geldi.
”İsmail, ABD’nin eski başkanlarından Dwight D. Eisenhower ölmüş. Okula gönderilen talimat üzerine bayrak yarıya indirilmiş.” dedi.
Tabii ki ben çok hiddetlendim.
 “Böyle bir şey olamaz, Türk bayrağı emperyalist ABD’nin başkanının yasını tutmak için yarıya indirilemez! Bağımsız Türkiye’nin bayrağına ağlamak yakışmaz!  Hocam, emir verin bayrak göndere çekilsin.” dedim.
 “İsmail bu durum beni aşar, benden bunu isteme.” dedi Yusuf Hoca.
Ben artık yerimde duramıyor, içim içime sığmıyordu. Bir şeyler yapmalıydım. Ağlayan bayrağı göndere çekip güldürmeliydim. Hemen son sınıf öğrencilerinden milli konularda çok duyarlı olan Kenan Hoplar’a yanına gittim. O da benimle aynı düşüncede idi. İkimiz birlikte hareket ederek, durumu duygusal, milli, bağımsızlıkçı bir dille anlatıp taraftarları çoğalttık. Benim gibi düşünenlerin sayısı hızla artıyordu. Yemek saati geldi. Bağımsızlık sevdalısı olan bizler yemeğe gitmedik. Birebir görüşmeler yaparak yemekten sonra bağımsızlık mitingi düzenlemeyi aramızda kararlaştırdık.
Spor kolu başkanını ikna ederek davulları aldık. Davullar çalmaya başladı, ardından bağımsızlık marşları, antiemperyalist sloganlar eşliğinde tören alanı dolup taştı. Davullar daha coşkuyla çalınıyor, marşlar söyleniyor, bağımsızlık sloganları haykırılıyor, halaylar çekiliyordu. Nihayet bayrak direğinin önünde toplandık.  O anda çoğu kişi tarafından tanınan ve sevilen Ahmet Gök gruptan ayrılarak çıkıp gitti. Ben bunun moral bozukluğu yaratacağını ve büyük kopmalara neden olacağını düşündüm. Dağılmayı engellemek için alelacele kısa ve özlü bir konuşma yaptım. Her cümlemin sonunda alkış sesleri kopuyor, yeri göğü inletiyordu. Alkışların dozuna bağlı olarak bende coşuyor, coştukça daha heyecanla konuşuyordum.
“Arkadaşlar, bakın Türk bayrağı ağlıyor. Türk bayrağı ABD emperyalizmi için ağlıyor. Türk bayrağının kanımızı emen, iliğimizi sömüren ABD için yas tutmasından utanıyorum. Türk bayrağına ağlamak yakışır mı arkadaşlar? Biz bu acı duruma sessiz mi kalacağız? Tabii ki hayır! Bayrağımızı layık olduğu yere çekmeliyiz. Bayrağımız göklerde dalgalanmalıdır. Şimdi ağlayan bayrağımızı göndere çekme ve güldürme zamanıdır…”
Konuşmamı bitirdim ve bir arkadaşımı İstiklal Marşı’nı söylemek için çağırdım. Ben bayrağı göndere çekmek için gittim. Heyecanla ipi çözmeye çalışırken arkadaşım Tacım Akpınar bu işin sonunda çok büyük bir ceza alacağımdan, okuma hakkımın elimden alınacağından korktuğu için beni engellemeye çalıştı, ama çabası boşa gitti. İstiklal Marşı eşliğinde bayrağı göndere çektim. Bayrak gökte dalgalanırken rahatladım ve mutluluğun zirvesine eriştim. Öğretmenler Odası aynı binadaydı ve öğretmenler bizi tepkisiz izliyorlardı. Solcu, sosyalist öğretmenlerimizin durumdan hoşnut oldukları her hallerinden belliydi.
Arkadaşlarım beni omuzlarına aldılar. “Yaşasın bağımsız Türkiye, kahrolsun ABD emperyalizmi, defol Amerika ve benzeri sloganlar atıyorlardı. Çok geçmeden nöbetçi öğrenci geldi ve müdürün beni çağırdığını söyledi. Arkadaşların omuzlarında sloganlar eşliğinde 2. Bina’ya kadar gittik. 2. Bina, 1. Bina’ya (müdürün kaldığı bina) çok yakındı. 2. binadan yürüyerek müdürün kaldığı binaya gittim. Kapıyı çalarak, içeriye girdim, müdürü nezaketle selamladım.
 “Beni çağırmışsınız efendim.” dedim.
Okul Müdürü Akif Korkmaz:
“Ne yaptın oğlum?” diye sordu.
“Görevimi yaptım efendim.”
“Görevin neydi?”
“Ağlayan Türk bayrağını layık olduğu yere çektim. Bayrağımız göklerde dalgalanıyor ve gülüyor bize. Bayrağımız ağlamıyor ve de yüreğimiz dağlanmıyor.”
“Git bayrağı tekrar yarıya indir.”
“Yapamam Müdür Bey. Benim görevim onu dalgalandırmaktı. Ben görevimi yaptım. Kesinlikle bayrağı yarıya indirmem. Bayrağı yarıya indirmek kimin göreviyse o gitsin indirsin. Artık bir anlamı da yok. Halkım ve arkadaşlarım Türk bayrağının ABD için ağlamayacağını kavradı. Bayrağı yarıya indirseniz de bir anlam ifade etmez.”
Müdür, kararlı olduğumu görünce hiddetlenerek: “Çık git!” dedi. “Gözüm görmesin seni.”
 Doğruca arkadaşlarımın yanına gittim.  Birkaç gün sonra okul müdürü yine beni çağırdı. Yazılı ifadem alınacaktı, çünkü mitingi düzenleyenler disipline verilmişti. Mitingi düzenleyen on kişi yazılı ifade verdi. 10 tane soru sorulmuştu:
1. Size bu duyguyu kim aşıladı?
2. Spor kolu başkanından anahtarı kim aldı?
3. Davulları kim çaldı?
4. Sloganları kim attı?
5. Halayın başını kim çekti?
6. Marşları kim söyledi?
7. İstiklal Marşı’nı kim okudu?
8. Konuşmayı kim yaptı?
9. Bayrağı göndere kim çekti?
Onuncu soruyu maalesef hatırlayamadım. Soruları dikkatle okudum. Soruların hepsine cevap olarak “Ben yaptım” diye yazdım ve kendimle gurur duydum. Hiçbir arkadaşımın zarar görmesini, hele hele solcu öğretmenlerimizin zarar görmesini asla kabul edemezdim. Çünkü komünist ve solcu olarak bilinen Mecit Aşkan, Veli Arıkboğa, Hüseyin Avni Şanlı gibi öğretmenlerimizi azmettirmekten cezalandırmak istiyorlardı. İşte bunu bildiğim için soruların hepsine “Ben yaptım” diye yazmıştım. Neticede ABD emperyalizmine karşı bağımsız Türkiye’yi savunduğum için 10 gün okuldan uzaklaştırma cezası aldım. Diğer arkadaşlarımın her biri de 7 gün okuldan uzaklaştırma cezası aldılar.
 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/22/2024 - 21:29
01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...