Veli...

Gülefer Cambaz Savran kullanıcısının resmi
Kafeden içeri girdiğimde Meral karşı masada oturmuş beni bekliyordu. Beni görünce el salladı, yanına gittim. “Ne içersin?” dedi. “Bira ” dedim. Sohbete başladık.

Çalıştığı yerde tatsızlık olmuş, ona canı sıkılıyordu, ağlayarak anlattı bana.  Arka masadaki gürültüden bazen söylediklerini anlayamıyordum. Hiddetle arkama döndüm ve onu ilk defa orada gördüm.  Beyaz uzun saçları vardı, karışık saçlarını arkadan bağlamış,  arada bir sakallarını sıvazlıyordu. Masasında gençler vardı, o konuşunca herkes gülüyordu. Masada oturan genç kızlar da umurunda değildi. Arada ağıza alınmayacak küfürler savuruyor, daha sonra hep birlikte kahkahalar atıyorlardı. Yine de yüzünde hüznün çizgileri vardı sanki. Meral’e kim olduğunu sordum, adının Veli olduğunu söyledi. Eski bir sabıkalıymış. Siyasetten içeri girdiğini o gün öğrendim. Seksen darbesinde hapislere girip de işkence gören insanların hikâyelerini çok okumuştum, içim ürpermişti. Meral o akşam saatlerce konuşmuş hatta bir ara başımı bile ağrıtmıştı. Bense kulağım arka masada ona tahammül göstermiştim.

             Bir hafta sonra tekrar aynı kafede buluşmamızı istediğinde hemen kabul etmiştim. İtiraf ediyorum:  Biraz da Veli’yi merak etmiştim. Kafeye girdiğimde Veli bu defa yalnızdı.  Masasında küçük bir rakı şişesi ve yanında kavun ve beyaz peynir vardı. Birazdan Meral ve erkek arkadaşı geldi. Kapıdan içeri girdiklerinde Veli onlara el etti. Meral yanıma gelerek birlikte onun masasına geçmemi teklif etti. Kabul ettim. Bizi Kerem tanıştırdı ilk. “Veli Abi, bu Zeynep” demişti, ben heyecanlanmıştım. Elini bana uzatıp toka etmişti. Birazdan siparişlerimiz de gelmişti. Canlı müzik yapan grup şarkılarını söylüyor Veli de onlara katılıyordu arada.  Bir ara “dağlarına bahar gelmiş memleketimin karanfil kokuyor sigaram” diye bağırarak şarkı söylemeye başladı. Şarkı bittiğinde kimseden ses çıkmıyordu.  Gözlerinin kenarlarına yaş birikmiş, gördüm.  İlerleyen saatlerde alkolün de etkisiyle yine küfür etmeye başlamıştı.  ‘Laz Ziya’   diye bir komisere sövüyordu bu defa.   “Nasıl kıydın Yusuf’a?” diyordu, “ o daha on yedisinde bile değildi. Yalnızca duvara yazı yazmaktı suçu. Belki de ne yaptığını bile bilmiyordu,  oyun sanıyordu yaptığını.”  O gece işkencesine şahit olmuştu. Çocuğun bağırtılarına uyuyamamıştı ve bir daha ondan haber alamamıştı

             O akşamdan sonra kafeye daha sık gitmeye başlamıştım. Masasına oturup sohbetler ediyorduk.  Kendisiyle ilgili hiç soru sormuyordum. Zaten hiçbirine cevap da vermiyordu. Ondan etkilenmiştim.  Masasına gelen kızları da kıskanmaya başlamıştım. Artık biliyordum o da bana ilgisiz değildi ama hep güvensiz bir hali vardı. Önce ailesi onu yalnız bırakmıştı çünkü babası “ben anarşist bir çocuk istemem” demişti.  Hapiste yatarken onu hiç aramamış annesinin de yanına gitmesine izin vermemişti.  Hapisten çıktıktan sonra evlenmiş fakat karısı da çevredeki baskılara dayanamayıp onu terk etmişti.

  O sert görüntüsünün altında biraz kırılgan, biraz hayal kırıklığına uğramış bir çocuktu aslında. İlerleyen zamanlarda arkadaşlığımız da ilerlemişti. Ben ona onu sevdiğimi söylemiştim.  Olmaz demişti. O gün elini ilk tuttuğumda buna ses çıkarmadı.  Cesaretlenmiştim.   Halkların eşitliği, dinlerin eşitliğinden bahsederdi. Ben anlamazdım. Hepimiz eşit değil miydik, ama yine de dinlerdim.  Yalnız yaşıyordu, bir defasında beni evine çağırdı, kabul ettim. Bir gecekondu mahallesinde tek katlı bir evdi. Dedesinden kalmıştı, içeri girdiğimizde ev pislik içindeydi.  Yıllar olmuş bir kadın eli değmemişti besbelli, bütün çamaşırları yerde içerisi içki şişeleriyle doluydu.  Toplamaya çalıştım, izin vermedi. “Sanki biri mi gelecek?” dedi.  Yıllar olmuştu bu eve kimse girmeyeli. Hiç arkadaşı da yoktu.  Bir tek o kafedeki gençler. Onların çoğu da bedava biranın peşindeydiler.  Dava arkadaşlarının çoğu kendini kurtarmış şimdi birer saygın iş adamı olmuştu ama o davasından yalnız kalmak adına vazgeçmemişti. Şimdi durum buydu. Bir gün bu sistem değişecekti.  Yine de umutluydu,

     Onu ilk öptüğümde dudakları anason kokuyordu.  Bedeninde yara izleri vardı. Ellerini saklar gibi üstüne koydu, ben izlerinden öptüm o utandı.   İçeride işkence etmişlerdi besbelli.  Anladım. Hiç soru sormadım, sorsam zaten anlatmazdı, biliyordum. 

 

         Haftalar geçti böylece… Daha sonra haber alamadım kafeye de gelmiyordu.    Evine gittiğimde kapısı da kapalıydı. Komşularından birinin kapısını çaldım. Kadın beni birkaç kere o eve girerken görmüştü.  Yüzüme tiksinir gibi baktı. “ Veli “dedim.  

Birkaç gün önce yatağında ölü bulunmuş,  ailesine haber verilmiş, fakat kimse gelmeyince, belediye alıp kimsesizler mezarlığına gömmüş.  Kadının yüzünde bir gülümseme belirmiş sanki “ layığını bulmuş” der gibiydi. Uzun süre sokaklarda koştum, sonra bir kaldırımda oturup saatlerce ağladım.  Sevdiğim adamı artık kaybetmiştim. Oysa ondan öğreneceğim çok şey vardı…

 

 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...