Telsiz

Veli Bayrak kullanıcısının resmi
1990’lı yılların ortaları. Siyasetten girdiğim cezaevinden yeni çıkmışım. Ağabeyimin bir dükkânı var ama artık kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum. İş arıyorum veren yok. Dilekçe veriyorum dönen yok. En sonunda sağ olsun bir abimiz aracı oldu da beni okullara öğrenci ve kamu kuruluşlarına memur ve işçi servis imkânı sağlayan büyük bir firmada işe soktu.

 
İşletme Müdürü ilk gün beni çağırdı, “Sana ne iş verelim?” diye sordu. Şimdi de öyle ama o zamanlar daha geçerliydi, “Ne iş olsa yaparım.” dedim. Adam sevindi buna, “Öyleyse seni Ömer Bey’in yanına verelim.” dedi. “Ömer Bey elinde telsiz her gün Ankara da bulunan servis istasyonlarımızı gezer, araç ve şoförleri kontrol eder, kimin ne kadar eksiği fazlası var rapor eder biz de ona göre çizelgemizi çıkartırız.”
 
Ömer Bey Ankara’nın yerlisi. Eskiden Kaymakamlıkta çalışırmış ama emekli olduktan sonra köşesine çekilmek yerine bu işe girmiş. Üzerinde takım elbise, boynunda kravat, ayağında yumurta topuk iskarpin, yüzü her daim tıraşlı, elinde telsiziyle bazen arabayla bazen taksiyle gün boyu Ankara’yı gezer. Bir de konuşmasına her zaman, “Amcasının.” diye başlar, “Amcasının bir çay içelim mi? Amcasının yemek yiyelim mi? Amcasının su içelim mi”
 
İlk gün Sıhhiye’deyiz. Ömer Bey önde ben onun ardında koruma misali bir çay ocağına girip taburelere oturduk. Oturur oturmaz Ömer Bey telsizi şak diye masanın üzerine koyunca 3 garson birden koştu:
 
“Amirim ne içersiniz?”
 
Üçer bardak çay içtik. Telsizden ara sıra cızırtılı sesler geldikçe garsonlar bize koşuyor “Amirim bir emriniz var mı?” diye tekrar soruyor. Ömer Bey her telsiz öttüğünde kulağına götürüp tekrar şak diye masaya vuruyor ve garsonlara, “Amcasının bir gazoz, bir su, bir meyve suyu.” diye ihtiyaçlarını sıralıyor.
 
Kalkarken tabii elini cebine atacak gibi oluyor ama işletmenin sahibi dahil garsonlar, “Aman amirim.” deyip bizi yolcu ediyor. Bense arkada koruma misali sesimi çıkartmıyor Ömer Bey’i takip ediyorum.
 
Oradan çıkıp bir lokantaya gidiyoruz. Yine Ömer Bey önde ben arkada sessiz sakin masalardan birini seçip oturuyoruz. Ömer Bey telsizi şak diye masanın üzerine koyunca işletme sahibi dahil bütün garsonlar başımıza üşüşüyor.
 
“Amirim buyurun, menü sizin.”
 
Artık o gün Allah ne verdiyse. Pide mi, döner mi, Adana mı, İskender mi? Bu arada ara sıra telsizden sesler geliyor, Ömer Bey telsizi kulağına götürüp indirdikten sonra şak diye masaya bırakıyor, garsonlar başımıza üşüşüyor, Ömer Bey listeyi sıralıyor.
“Birer buçuk kömürde pişmiş döner. Benimkisi pideli olsun. Şöyle ortaya karışık salata, birer büyük ayran, ikişer su, gerçi ayran söyledik ama yoğurtta olursa iyi olur keçi yoğurdu. Sonra?! Telsiz ötsün bakarız.”
 
Çıkarken yine Ömer Bey elini cebine atacak gibi oluyor, işletme sahibi ve garsonlar başımıza üşüşüp “Aman amirim.” deyip hesap almıyor, elimize kolonyayı sıkıp bizi yolcu ediyor.
 
Bu böyle bir ay sürdü. Birgün hastalandı Ömer Bey işe gelmedi. Bizim işletme müdürü odasına çağırdı beni, “Al şu telsizi.” dedi. “Bugün sen yalnız çık. Bir şey olursa haberleşiriz.”
 
Telsizi elime alıp Sıhhiye yönüne doğru yola koyuldum. İlk işim çay içip kendime gelmek. Her zaman ki gibi tabureye oturur oturmaz elimdeki telsizi şak diye masaya bıraktım. Baktım ne gelen var ne giden. Telsizden birkaç ses geldi, kulağıma götürüp tekrar şak diye masaya bıraktım yine kimse gelmedi. Baktım olacak gibi değil, garsonlardan birini çağırıp bir çay, bir de su istedim. Yirmi dakika sonra geldi siparişler. Kalkarken telsizi masaya şak diye bırakıp elimi cebime atacak gibi oldum garson, “Elli lira abi.” dedi. O zamanlar iyi para! Çıkartıp verdim.
 
Oradan lokantaya gittim. Dedim içimden, ‘Belki bunlar beni tanımamıştır’ diye. Masaya oturur oturmaz telsizi şak diye masaya bıraktım. Ne gelen var ne giden. Telsizden sesler geldi, dinlermiş gibi yapıp tekrardan masaya şak diye bıraktım. Baktım yine tınlayan yok. Zorunan bir buçuk kıymalıyla birazda salata söyledim. Kalkarken telsizi masaya şak diye vurdum. Garson, “Yüz elli lira abi.” dedi. Çıkartıp verdim. Sözüm ona oradan tatlıcıya, manifaturacıya, kasaba, manava gidecektim hiçbirine gitmedim.
 
Ertesi gün oldu Ömer Bey iş başı yaptı. Yine birlikte yola koyulduk. Ömer Bey telsizi şak diye masaya bir bırakıyor garsonlar işletme sahipleri başında pervane dönüyor. O gün akşam oldu. Edemedim sordum, “Yahu Ömer Bey.” dedim, “Bu sizde ki tılsım ne. Dün ben de aynını yaptım ama hiç kimse beni tınlamadı. Üstelik daha fazla para aldılar benden.”
 
O sırada Sıhhiye Köprüsü’nün altında yeni yapılmış banklardan birinde oturuyorduk. Ömer Bey telsizi şak diye bankın üzerine bırakır bırakmaz karşıdaki çay ocaklarından ikişer üçer garson koştu, “Buyurun amirim.” diye. Hatta bir simitçi geçiyordu o bile bir tane simit bıraktı, "Amirim çayla iyi gider." dedi. Onlar gittikten sonra Ömer Bey, “Amcasının.” dedi. “Vurmasını bileceksin. Öyle her masaya şak diye telsiz bırakana ‘Amirim’ demezler bu memlekette.”
 
Adam elinde telsiz yıllarca vurmuş masaya. Bense o yıllarda elimde fırça duvarlara yazı yazıp duruyordum. Nerden bilirim telsizi şak diye masaya vurmasını. Bir sene çalıştım Ömer Bey’in yanında. Birkaç kez bir telsiz masaya şak diye nasıl bırakılır onu öğretmeye çalıştı ama üç tane telsiz kırdım. Ömer Bey her üçünde de kızdı bana, “Amcasının.” dedi. “Sen telsizi böyle bırakmaya devam edersen değil sana bir çay bir yudum su bile vermezler.”
 
Ben de vazgeçtim bundan. O gelmediği zamanlar evden ekmek yemek götürüyordum yanımda. Çayı zaten paramla içiyordum. Yazıyı mı? O günden sonra duvara değil de kâğıda yazmaya başladım. İşte bu öyküler de zaten o kağıtlardan kalan öyküler.
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...