DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI XXXIV

Görülmüştür kullanıcısının resmi
"Biz Mahsus Mahaldekiler için ise bırak bilgisayardan yararlanmayı, daktilo öncesi dönemlerde çakılı kalmaya yazgılatılmışız. Elle yazma ve çoğaltmaktan gayrı bir seçeneğimiz yok üstelik daksilsiziz. Yanlış kelime yazılmışsa şayet, üzerini karalayıp yazmayı sürdürürüz. Bazen metin karalamadan geçilmez. Yeniden bir kopya yazımı yapılır. Onun için çokça zaman harcanır. Hasılı yazılar dışarıya yollandığında da ayrı bir dert. Hasbelkader tanıdık bir dost-akraba bulunursa bilgisayara geçirme başarılabilmektedir." Ayhan KAVAK 2 Nolu T Tipi Hapishanesi C-20 Oda Tarsus/MERSİN

 
DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI
XXXIV
Madde 331: Edebiyat tarihinde, daktiloyla yazılmış ilk kitabın Mark Twain’in Tom Sawyer’ı olduğu söylenir. O günden bugüne çok şey değişmiştir. Daktilolar artık kullanılmaz olsa da kimi yazarlar ısrarla daktiloyla yazmayı sürdürmekteler. Onlarınki de bir nevi uzatmaları oynamaktır. Bilgisayarın hükmü her yere sirayet etmiştir.
 
Madde 332: Biz Mahsus Mahaldekiler için ise bırak bilgisayardan yararlanmayı, daktilo öncesi dönemlerde çakılı kalmaya yazgılatılmışız. Elle yazma ve çoğaltmaktan gayrı bir seçeneğimiz yok üstelik daksilsiziz. Yanlış kelime yazılmışsa şayet, üzerini karalayıp yazmayı sürdürürüz. Bazen metin karalamadan geçilmez. Yeniden bir kopya yazımı yapılır. Onun için çokça zaman harcanır. Hasılı yazılar dışarıya yollandığında da ayrı bir dert. Hasbelkader tanıdık bir dost-akraba bulunursa bilgisayara geçirme başarılabilmektedir.
 
Madde 333: Hapishanedeki canlar yazımsal çalışmalar açısından dışarıdakilere göre oldukça dezavantajlıdırlar. Bir nevi maça 5-0 yenik başlarlar. Elle çoğaltmak o kadar kolay olmuyor. Aşırı zaman israf edilir. Hadi dışarıya yolladın ve bilgisayara geçirme şansı da yakaladın diyelim. Dışında gelişen bir durum olduğundan redaksiyon hatalarının ceremesini çekmek zorunda kalırsın. Gene edebiyat nehrine de ulaştıramayabilirsin metinlerini. Böylesi durumlar peş peşe tekrar ettiğinde yazmaya küsmeler gelişebilmekte. Bahsettiğim iceberg’in sadece görünen yüzüdür. Daha nice handikapları aşmak icap ettiğine girmeyeceğim…
 
Madde 334: Bedrettin Cömert, “Eleştiriye Beş Kala”da; “İçerik ve biçimin sanatta iyice ayırt edilmesi gerekir. Ne var ki içerik ve biçim, ayrı ayrı alınarak, sanatsal olarak nitelenemezler, çünkü salt onların ilişkisi... Onların somut ve canlı birliği sanatsaldır” der.
 
Madde 335: Bir edebiyat eserinde de içerik ve biçim birbirini tamamlamalıdır. Örneğin bazı romanlar içerik anlamında iyi olabilse de biçim açısından yüzeysel ve yavan kalabilmektedir. Böyle olursa eser de heba edilmiş sayılır. Sanatsal hamlık diye tabir edilir. Haliyle içerik ve biçim bütünselliğini yakalamak için on fırın ekmek tüketmek lazım.
 
Madde 336: N.G.Çernişevski (1828-1884), “Sanatın Gerçeklikle Estetik İlişkileri” (Evrensel Yay.) eserinde şöyle der: “Sanatın asıl önemi, yaşamda insan için ilginç olan her şeyin yeniden yaratılmasıdır; yaşamın açıklanması, yaşamdaki olaylar hakkındaki yargı, çok sık olarak, özellikle edebi yapıtlarda birinci planda öne çıkar.”
 
Madde 337: “Gerçekçiliğin Tarihi”nde Boris Şuçkov da, “Sanat, insan zihninin gelişmesi, ilerlemesi doğrultusunda gelişerek, ilerleyerek, insana tarih boyunca yoldaşlık etmiştir. Bunun için sanat boş zamanları dolduracak bir oyalanma, başıboş bir haz kaynağı, ya da sırf estetik açlığın doyurulması amacı olamaz hiçbir zaman.” der.
 
Madde 338: Edebiyat üzerine alıntı yaparken Ahmet İnam’ın bilgece tespitlerine başvurmamak olmazdı. “… Edebiyât, insanın kendindeki sonsuzluğu aramasının gerçekleştirmeye çabalamasının yollarından biri. Edebiyât, deyim yerindeyse bir ebediliğin yolculuğu, bir edebiyat. Sonsuzluğun ardındaki insan, bunu; dinle, sanatla, bilimle, felsefeyle, düşüncenin kıvılcımları ardından koşmaya, yürümeye çalışarak başarmayı umuyor. Edebiyat tarihi edebiyât tarihinden daha eski insanın. Ebediliğini arıyor, bilinç taşıyalı, dil kullanalı, kavramlarla düşüneli beri…” (Edebiyat Üstüne, Doğu-Batı Dergisi)
 
Madde 339: Gene İnam, “Edebiyat yaşamın resmi değil, onun parçasıdır. Yaşamı kendi edebiyle yöneldiği sonsuzluk olanağı ile tanır, ortaya koyar edebiyat. Edebiyatın edebiyatlaması, onu yaşayan insana, kendisiyle, yazarla, edebiyat metniyle ortaya çıkan yaşamı anlatmasıdır.” der.
 
Madde 340: Sanat ve edebiyat üzerine sayısız yazar ve düşünür kendi meşreplerince analiz ve tespitlerde bulunmuşlardır. Kuşkusuz yazımsal serüvene çıkanlar açısından ön açıcı da olurlar. Kanımca edebiyat alanında her saptamayı da mutlak doğru görmemek lazım. Mutlaklık yazarı kalıplara sokar. Bunun için söylenenleri idrak ettikten sonra edebiyatta arayışlarını hep sürdürmek evladır.
Devamı Gelecek…
Ayhan KAVAK
2 Nolu T Tipi Hapishanesi C-20 Oda
Tarsus/MERSİN

 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...