Bir sohbetin ardından sola dair birkaç söz -2-

Yusuf Değirmenci kullanıcısının resmi
"Sosyalizmin,

hem de kapitalist gericiliğin ortasında,
hiç kimse bir şeylerini feda etmeden
kurulacağını düşünmek bir masaldır."
                                                     Che
 
Herkesin kafası karışık olabilir. Karşıt olmanın hesabı düşüncede başlar. Yıllardır içinden çıkılamayan bir sorunu, sosyalist insanların ele alma biçimi kendi doğrularıyla birlikte, genel doğruları da hesaba katarak işlemesi bir beklenti olabilirdi. Yaşadığımız toplumun kanayan yarası olarak, tümüyle her şeyimizi etkileyen bir sorun karşısında duyarsız olmak, sosyalist bir üslup değildir. Çünkü dış etkenler ve ezilen olgu sosyalistleri ilgilendirir. İlgilendirmesi gerekiyor. ‘‘Mesafe’’ burada sorgulamak olarak da algılanabilir. Ya da Kürt sorunu bir beladır anlamını da içerir. Bu sözcükten birçok şey türetilebilinir. Türkiye‘de var olan anlayış, bu sorunun inkârıyla alakalı olduğu için, solun da, sağın da bu konuda düşünceleri bir noktada birleşebiliyor. N’olur alınmasın yakın mesafedeki sosyalistler. Kötü bir şey söylemiyorum. Neyse! Konumuza dönelim…
 
****
Eleştirilerin dışında, seyir alan bir yol var. O yol, çeşitli teorilerle izah edilmeye çalışılsa da, sorunun özü bu teoriler arasında çarpık bir konuma geliyor. Ve özellikle bunu yapanlar sosyalist ise ve okuduğu kitaplarda kalmışlarsa, Kürt sorunu, Kürt hareketleri, bu teorilerin dışına itilir ve bir anlamıyla küçümsenir. Evet, Kürtler ve öncüleri hep küçümsenmiştir. Bu genel bir izlenimdir. Bir parantez açarak sözlerimizi daha harbi hale getirelim: -Özünde beslendikleri olgu karşıdan bakan Türklüktür. Yöneten, bilen, ezen milliyetçilik yani henüz aşılamayan ve ötekileştiren baş belası gurur…- Bu parantezde alınanlar olabilir; bence bir mahsuru yoktur.   
 
****
 
Oysa ulusal sorunu çözülmemiş bir toplum, sınıfsal konumu nasıl devrimsel kılınacak, onu da hâlâ anlamış değilim. Temel çelişkiler, sorunun özünde ne kadar ileri aşamaya geldi ki, sınıfsal çelişkilerden dem vuralım. Bunu potansiyeli olan illerde bile başaramazken sosyalistlerimiz, temel çelişkileri çözülmemiş bölgelerden beklemesi ve Kürt örgütlerini bu yönlü suçlaması ne kadar anlamlıdır! Gerçekten bilmiyorum… Çok güzel de yazıyorlar, çok güzel de anlatıyorlar ama!
 
****
 
Diyarbekir’de kaç tane fabrika var? Ya da başka illerde?  Daha düne kadar Kürtçe konuşulduğu için horlanan, dövülen vb. şeyleri yaşayan halkı anlamak ve ızdıraplarını dinlemek, paylaşmak sosyalist bir dayanışma değil midir? Nasıl bir anlayıştır ki hâlâ Türkiye solu, ulusal sorunu bu denli hâlâ anlayamıyor. Kaldı ki Kürtler dünyada tek ulus da değildir. Ve ulus olmanın değerleri de çalınmış. Sanki öyleymiş gibi bir hava var. Eğer varsa ve de ayrılmak istiyorlarsa, sınırın ötesinde kalacaklar, sana ne diyesim geliyor, bu çokbilmiş sosyalistlere! Pardon…
 
****
 
Bir uyanışın ve doğru algının geliştiği de aşikârdır. Bu doğru algıya varmak için solun, özgürlük hareketini iyi niyet olgusunda izleyerek varmıştır diyebiliriz. Çünkü her şey niyetle başlar ve o niyet ortak olmanın kanısını politik arenada ispatlar… Aslında bu özünde ideolojik bir duruştur. Önce de, şimdi de başka seçenek yoktu.
 
****
 
Yani dün böyleydi demekle bir yakınma içerisine girdiğimizin anlamını çıkarıyorum. Dün, çok farklı bir dünya vardı, bugün ise dünya farklılığını farklarla ezmeye çalışıyor. Her fark bir silah… Güç olabilirsen, politika yaparsın ve istemlerini başarırsın. Şimdi tüm bunların bilincinde olduğumuz halde, şunu hâlâ söyleyebiliyorsak: ‘‘Bir Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın önderine, Mustafa Kemal’e saldırmak neredeyse “Kürtçülüğün” olmazsa olmazı olarak dikte edildi. (Gerçi bu ara dinciler o görevi üstlenmiş durumdalar.) Bu “takıntı” öyle boyutlara vardı ki en basit “hassasiyetler bile kapı dışarı edildi.’’ denilen…
 
****
 
Ve ilgimi çeken başka bir şey: ‘‘Türk ve Kürt halklarının “davası” dört bin yıl öncesinden kalma “etnisite” üzerinden asla yürütülmemeliydi/yürütülmemelidir. Türkiye solunu “Kemalistlikle” itham edip dışlamak yerine onun açmazlarına da “entelektüel duyarlılıkla/incelikle” yaklaşarak “ortak direnişin” yollarını aramalıydık.’’ Bu söylemler ne kadar hoş değil mi? İnanın 2014 yılındayız ve hâlâ bu tür düşünceler tartışılıyor. Gel de çık işin içinden… 
 
****
 
‘‘Ortak direniş‘‘ evet çok doğru bir tespit, öyle olmalıydı çok önce, şimdiki zamandan uzaklaşarak… Fakat şöyle bir şey var ki, bunu es geçmişler. Kürt olgusu Türkiye ve Türkiye solunun tabusudur. Tabii yenilenmenin resmini bu duvardan indirerek söylüyorum bunu. İnkâr edilmiş, yok sayılmış bir sorunun ortağı olmak nasıl bir şey olabilir ki?  Muhatabına destek, sol literatürde müttefik olarak algılanır evet, ezilen bir halk var, inkâr edilen bir halk var ve sen solcusun. Sosyalistsin. Ama gel gör ki kimileri Kürtlere kuyruklu bile dedi. ‘‘Aşağılamaktan’’ bahsederken, bunun karşılıklı olduğunu görmek ve izah etmek de önemlidir. Tarihe baktığımızda, M. Kemal’in söylemlerinin hiçbiri hayata geçmemiştir deniliyor. Ve de birçok katliam yaşanmıştır. Kürt Alevilerin durumu ortada. Burada toplumsal güvensizliğin ortaya çıkışı, siyasal ve ideolojik cepheye de yansır doğal olarak. Kaldı ki Kürtler güvensizliğin geliştirildiği ortamlarda çok acılar çekti. Bu tarihseldir. Gelen vurmuş, giden vurmuş. Şimdi M. Kemal’i ele aldığımızda, bir bütün olarak Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu da görmek gerekir. Çürümüştür ve çözümsüzdür. Bırakın Kürtleri, dincilerin maskarası olmuş durumdadır. Her konuda, hele hele Kürt sorunu konusunda CHP ve vb. örgütlerin yaklaşımını da hesaba katarsak, sınırın az ötesinde kalmak bir seçenek gibi görülebilinir. Bunu başka bir milliyetçilik olarak alakalandırmak, saf bir belirlemedir. Talihsizce kendini gizleme telaşıdır.
 
****
 
Lozan Antlaşmasındaki sözlerin hiçbiri tutulmamıştır. Hatta çok ilginçtir, Diyarbekirli bir Kürt Vekil de Lozan’a geliyor o zaman. İşe bak ki adamı sarhoş ediyorlar ve otelden aşağıya bile inmemiş… Şimdi burada güvenden söz açmak ya da güveni tazelemek önemli olabilir. Ama ‘‘Barış’’ sözcüğüne bile tahammül yoksa unutmayalım ki tarih hesap sormanın hafızası olur.
 
****
 
Din olayına girmeye gerek yok. Gündemi nasıl çarpıtacaklarını iyi bilir resmi ideoloji. Özgürlük anlayışları herkese göre değişir. Birey olmakla da alakalı olabilir. Başucundaki soruna bakış açınla, ret ve kabul değerlerinle de alakalı olabilir.
 
 
Yusuf Değirmenci

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...