OKSİDENTİA'DA İNSAN MANZARALARI

Bihterin Okan kullanıcısının resmi
Ben bir gözüm. Hatta kötü kalpli bir röntgenci. Benim görevim birbirine tıpatıp benzeyen insanları, ince ayraçlarla birbirlerinden ayırmak.

 
***
 
Büyük şehirlerin alış-veriş merkezleri neden birbirlerine bu kadar benzerler? 
 
Neden yokuşları ya da merdivenleri ile meşhur şehirlerin alış-veriş merkezleri o şehirlerin en düz caddelerine kurulmuşlardır? 
 
Şehirlerin atar-damarları, alış-veriş yapılan yerler midir?
 
***
 
Büyük şehirlerin sakinleri, ''Çarşı'ya iniyorum'', ''Zeil'a gidiyorum'', ''Champs Elysees'de alış-verişe çıkıyorum'' derken, geçen yazdan kalma eteğe uygun bir bluz bulmayı, topukları yıpranmış ayakkabıyı tamire vermeyi kastetmiyorlar artık.
 
***
 
Çarparak yürüyorum uzun yol boyu, havanın güzel olması kalabalığı artırmış. İlkokula yeni başladığı elindeki  nerede ise kendisi kadar büyük, renkli külahından belli sarı kafalı çocuk geçiyor yanımdan, Opası'nın elinden tutmuş, Oması'nın sevecen bakışları şemsiyesi altında. Gururlu anne-baba bir kaç adım geriden geliyorlar. 
 
Kulağıma çalınan Tigrinia sözcüklerinden Eritreli olduğunu anladığım dört kadın birbirlerini selamlıyor, birbirleri ile üçer kez yanaktan öpüşürken. Hepsinin saçları ince dalgalı, hepsi saçlarını gergin bir şekilde arkadan bağlamışlar. Hepsinin boyunlarında aynı şekilde atılmış ince şallar var. Hepsinin giysileri aynı koyu tonlarda. Gülümsemeleri aynı, aynı hareketlerle birbirlerine dokunuyorlar. Birbirlerine aynı sıcak  bakışlarla karşılık veriyorlar. 
 
Bir saksafon sesi yayılıyor caddeye. Ben geceden kalmayım. Hala Gery Mulligan kulağımda, dün geceden beri, kulağıma ''Years of Solitude'' üflemeye devam ediyor.
 
Önümde bebek arabası ile ilerleyen çift yavaşlıyor. Yanlarından hızlanarak geçtiğimde, saksafonun sesinin yerini, bir çingenenin nefesi ile çalan klarnetin sesi alıyor. Sadece klarnet çalmıyor şimdi. Balkan yayılıyor şimdi dalga dalga, bu ülkenin orta yerine.
 
Sokak yolcuları, bakışları ile sesin yokluğunu düşler gibiler.
Sokak yolcuları, giydikleri koyu renk takım elbise ve beyaz gömlekleri, markaları görünen kravatlarının içinde kas yapmış iri bedenleri ile insandan çok elbise giyinmiş et yığını görünüşlü güvenlik görevlilerinin oluşturduğu koridorunun arasından geçiyorlar.  
 
Burunlarında az önce çıktıkları metrekarelerce büyük dükkânın bütün atmosferine dağılmış parfüm kokusu, ellerinde, mağazanın isminin en alımlı ya da en sade, ya da en büyük ya da en dikkat çekecek hali ile küçüklü büyüklü yazılı olduğu torbalarla. Sokak yolcuları geçip gidiyorlar.
 
***
 
Çingeneler müziklerini çalmaya devam ediyorlar. Üç kişiler. Akordionu çalan, gelip geçenlere gülümseyerek bakıyor. Ayakları üzerinde sağa sola yaylanarak kendince ritim tutuyor.  Önlerine ters çevirdikleri yırtık bir fötr şapka koymuşlar. Kimse durmuyor, kimse dinlemiyor, şapkada para yok. 
 
Yoldan geçenlerin kimileri, gelen sese doğru şöyle bir bakışlarını çeviriyorlar, yürüyüp gidiyorlar. 
Kimileri ise hiç görmüyorlar, kimileri ise hiç duymuyorlar. Baktıkları noktalar çok ama çok uzakta. O uzakta bir yerlere takılı olan bakışlarda, asla o müziğe, Balkan'a yer yok, asla bir çingenenin gülümsemesine gülümseme ile verilecek bir cevap yok. 
 
***
 
Bir çingene, önünde içi asla dolu olmayacak, ters çevrilmiş şapka kadar varlıktır. 
 
***
 
Bir Balkan havası, Avrupa'nın orta yerinden ılık ılık yayılırken ve gülümsemesi ile geldiğinin ve orada olduğunun ve bundan böyle orada yaşayacağının haberini verirken, bir Avrupalı duruşu olarak, adımların hızlandırılarak uzaklaşılması, estetik değeri yüksek bir heykelin soğuk mermeri kadar yüzü çarpıyor. 
Çarpıyor ki, böylece benzeşenlerin diğerleri ile farklılıkları ortaya çıkarılıyor.  Eski ve zalim kıtanın insanının, atalarından aldığı zekâda ve duruşta  değişen bir şey yok. Çizgiler keskin, çizgiler iki yüz yıl önce Avrupalı kartografların, dünyanın kalan kısmını çizdikleri kadar keskin.
 
***
İnsanlar, birbirlerine, geçen her an daha çok benziyorlar. 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...