FELSEFENİN FELSEFESİ

Alihan Demir kullanıcısının resmi
Felsefe hiç kuşkusuz daha iyi bir dünyayı tasarlamak için oluşturulmuş bir düşünme sistemidir. Genel amaçları ve özelliklerine baktığımızda var olanı değil arkasındakini görebilme becerisi kazandırmak için bizi bir dizi çetrefilli yollara sürükler. Bu yollar, aslında bize dayatılanı değil dayatılmayanı görmemizi ve bir yerde özgürleşmemizi sağlar.

     
                   Nerede yaşarsak yaşayalım üstümüzde bir baskı aracı mevcuttur. Bu baskı aracı çoğu zaman kendini devlet olarak örgütlese de toplumun her yerinde her anında binlerce küçük devletçi zihniyet, bize istediklerini dayatmaktadır. İşte felsefe tam burada bize yeni bakış açıları kazandırıp olayların arkasını ve sebeplerini daha iyi anlamamızı sağlar. Burada felsefe bizlere şunu çok net bir şekilde göstermektedir: alternatif düşünme ve mantık ilişkilerini kurabiliriz. Bunu başardığımız zaman da bambaşka açılardan birçok saklanan gerçeği görebiliriz. O zaman anlarız ki sadece bizden saklanılanlar değil aynı zamanda doğada hareket halinde olan her şeye yeni anlamlar ve kişisel gözlemler yapabiliriz. O zaman anlarız ki kavramların kategorileştirilmesinde bile bir baskı ve çıkar düzeneği kurulmuştur. Felsefe sayesinde edindiğimiz yeni ve alternatif bakış, bizlere gerek cehaleti yenmede gerek de sıradanlaşan çözümlere pratik tespitler oluşturmada yardımcı olacaktır.
                   Dünyayı anlamada ve evrene dair genel geçer tespitlerin ötesinde sunulanı değil saklanılanı ya da keşfedilmeyeni yakalayabiliriz. Örnek vermek gerekirse mağaradaki gölgelerden kendilerine yeni tanrılar yaratan toplulukların düştüğü kör ve dar çıkmaz yerine yıldızlar arası değişimlere ve hesaplamalara dalabiliriz. Şüphesiz ki bu durum da bizi bir önceki halimizden daha donanımlı ve aktif hale getirecektir. Mağarada üşümemek için yakılan ateşten duvara yansıyan gölgeler, ne kadar gerçekçiyse içinde yaşadığımız dünyada yaşadıklarımız da o kadar gerçektir. Her gün başka bir çeşidi moda olan her şey, olaylar, diyaloglar, savaşlar, kahramanlar, vatan hainleri, güçlüler, düşkünler, ötekileştirilenler, yerinde olmayı arzuladığımız medya maymunları, arzuladığımız o kusursuz bedenler, kesinlikle giymek zorunda olduğumuz dünyaca ünlü diye başlayan tüketici unsurlar ve davranışlar da o derece gerçeklikten uzaktır. Koşullanmış bir köpekten bir farkımız olmadığı burada açıktır. Bize iyi ve kötüyü bir programlanmış bir etiketle sunan mevcut bilimimiz ve sözlü kültürün yarattığı değer yargılarımız ki buna örf adet gelenek görenek gibi toplumsal baskı araçlarını ekleyebiliriz, bizi yanılsama içinde tutmaya devam edecektir. Oysa hakiki gerçek gölgeler değildir. Hele hele gölgelerin dünyasında yaratılan etiketler markalar, ikonlar, rol modelleri ve kalıp yargılar hiç değildir. O zaman gerçek nedir? Gerçek her neyse ona giden yol alternatif bakış açısıyla donanıp yıldızları izlemek ve insanın doğasına giden yolda felsefenin ilkeleriyle yürümektir. Bu yoldaşlık sanal olana karşı, reali daha yakın kılacaktır. Bu yüzden duvara yansıyan yanılsamalara aldanmamak, onun kaynağına inmek zorundayız.
                  Felsefenin araştırma ilkesinden yola çıktığımızda varacağımız ilk durak, gölgelerin sahte olduğu ve orijinalinin güneş olduğunu fark etmemiz olacaktır. Burada da sıradan olmayıp sıradışı olmayı amaçlamamız gerekiyor. Bir yerde zincirlerimizden başka kaybedeceğimiz başka bir şey olmadığını da anlamış oluruz çünkü tepeden tırnağa bir yanılsama ve görüntülenme sayısıyla yaşadığımız dünyada hiç bu kadar köle ve cahil olmamıştık. O zaman daha ne kadar köle ya da cahil olabilir? Dememek için gölgeden çıkıp güneşe doğru yol almalıyız.
                  Thales, yıldızları inceleyip matematiğe yeni teoriler ararken yani gözü yıldızlarda olduğundan önündeki kuyuyu göremeyen biri olarak lanse edilse de felsefenin onunla başladığına dair güçlü bir görüş vardır. Thales’e atfedilen bu öykü gerçek midir bilinmez ama 21. Yy bireyi, elindeki kendinden akıllı cihazlar yüzünden çoktan bu kuyuya düşmüştür bile. Burada anlatmak istediğim, Thales  ve ardılları bizlere binlerce yıl öncesinden şunu defalarca haykırdılar: Uyanın ve daha derinlere inerek gerçekleri yakalayın. Burada bizlere düşen her kim tarafından sunulursa sunulsun şüpheciliği bırakmamak ve aynı zamanda da kuyuya düşmemektir. İçinde yaşadığımız çağ binlerce kapital oyuncak ve yapay değerler yüzünden kuyularla kaygan zeminlerle doludur. Felsefe bizi mayınlı arazide düzlüğe çıkaracak kılavuzdur.
             Gölgeler ve gerçekler özgür kavramlar olarak düşünüldüğünde birbiriniz zıttı olarak konumlanmaktadır. Gölge bize sunulan dünya ise gerçekler de bunların tam tersi bizden saklanılan ya da daha göremediğimiz ayrıntılardır. Truman Show filmi veya Matrix filmi bu düşünce etrafında şekillenen binlerce sanatsal eserlerinden bazılarıdır. Bu sanatsal yaratılarda ortaya konulan her şeyin bir senaryo olduğu algısı felsefenin temel şüphe özelliğiyle örtüşmektedir. Bu eserlerin ana fikri de felsefenin  yürüdüğü yol da aynı soruyla kesişmektedir. O soru şudur: Ya içinde yaşadığımız bu dünya başkasının bir kurgusuysa ve biz böyle milyonlarca uğraşın içinde debelenirken kurgunun sahibi bize bakıp gülüyorsa o zaman biz neyiz? İşte bu soru daha da açıklanarak detaylandırılarak binlerce yıldır insanlığın ortak aklında ve kültüründe kendine yer bulmuştur. Kodlamaları arasında ‘’yalan dünya’’ ‘’ölümlü dünya’’, ‘’zalim dünya’’ ‘’hayat yalan’’, ‘’her şey boş her şey anlamsız’’ vb. örneklerle aslında dünyanın geçiciliği sahteliği, samimiyetsizliği gibi olumsuz nitelemeler günümüze kadar gelmiştir. Dünyanın her yerinde her alanda buna benzer sitemler, isyanlar, tespitler kendilerini örgütlemiş ve karşımıza farklı adlarla çıkmaktadır. Kimisi buna töre kimisi din kimisi kültür kimisi de sanat diyebilmiştir. Bizi buraya getiren şüphedir. Hatta şüpheden de şüphe eden zihinlerdir. İşte felsefe, adeta  ’’ Yaşıyorlar’’ filminde de anlatıldığı gibi var olan bir dünya ve bizlere sunulan gösterilen bir dünya arasındaki uçurumu ayırt etmemizi sağlayan bir gözlüktür. ‘’Yaşıyorlar’’ filminde bir imge gibi gerçeği gösterme aracı olarak kullanılan doğaüstü bir özellik taşıyan gözlük imgesi, bizlere felsefenin en önemli özelliği olan ‘’ var olanın arkasında aslında ne olduğunu merak etme’’ ilkesiyle verilmektedir. Truman Show’da karakterin içinde yaşadığı yapay dünya bir tiyatro sahnesi olarak tasarlanmıştır. Bu tiyatro sahnesinde her şey o kadar gerçekçidir ki kocaman bir şehir tiyatro sahnesi olarak programlanmış ve filmin sonuna kadar bizler bunu fark etmiyoruz. Yönetmen de tıpkı filozoflar gibi şüpheyle yola çıkan karakterin sonunda kameraları oyuncuları ve kocaman seti gördüğünü bizlere gösterir. İşin ilginç yanı filmin karakteri, bütün yaşamının bir senaryo olduğunu anladığı anda isyan edip setten çıkmak istediğinde bunun kolay kolay olmayacağını anlamasıdır. Burada bizlere, binlerce filozofun ve düşünce insanının yaşadığı ‘’Özgürlük kolay değildir, bedel ister.’’ mesajını almak zor değildir. Felsefe bu yüzden sırf bu özelliği yüzünden kolay değildir ve bedel ister. Bu bedeli veremeyenlerin gerekirse baldıran zehrini yanında taşımaları gerekir.
              Felsefe; şüpheciliğiyle, zihni özgürleştirici birikimiyle ve binlerce yıldır süregelen akılcılığıyla her şeyden önce kötü olana karşı iyiyi savunur. Karanlığa karşı aydınlığı tutar. Haksızlığa karşı birleştirici ve bütünsel bir eşitlikçi tavrını ortaya koyar. Güçlüden yana değil ilkelerden yana hareket eder. Siparişle oluşturulan ısmarlama bir deneyim değil mantıklı temelleriyle 21. Yüzyılın en çok ihtiyaç duyulan bilimidir.
ALİHAN DEMİR

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...