Sol, Demokrat ve Aleviler Geleceğe Nasıl Bakmalı?
Herkesin şahit olduğu gibi, Türkiye’de özellikle eğitim görmüş ve kendisini entelektüel sayan sol, Aleviler ve liberaller, gizli ya da açık milliyetçi düşünce yapısını henüz aşmış değiller.
Herkesin şahit olduğu gibi, Türkiye’de özellikle eğitim görmüş ve kendisini entelektüel sayan sol, Aleviler ve liberaller, gizli ya da açık milliyetçi düşünce yapısını henüz aşmış değiller.
Edilgenliğin Alevilere derin etkisi sonucunda, kendilerini kabul etmeyen düşünce ve öncülere sahiplenmeleri, içine düştükleri boşluğu doldurma psikolojisidir. Kime, neye inanılıp inanılmayacağına bakılmadan, birazcık duygularını okşayan kişilere sorgusuzca bağlanmayı, Aleviler marifet, evrensellik görmekteler. Halbuki öz değerleriyle öncüsünü yaratmayan toplulukların evrenselliği söz konusu olmayacağı gibi, bu tarz anlayışlara kimse itibar dahi göstermiyor. Kendisi olunmadan evrensellik gibi üst kültürel kavramları sahiplenmek, daha ağır sonuçlara yol açmaktadır.
Çünkü tarih şunu hep kanıtlamıştır; elinde silah, sınırsız yetki olan her insan, kolay şekilde canavarlaşabiliyor. Öz savunmacı örgütlenmelerde en ufak suiistimale meydan verilmemelidir.
Bunların hepsi seçim ve atamayla devleti yönetenlerin devlete, topluma yaptıkları ihanetlerle bir kez daha kanıtlanmıştır.
İnsanlığın varoluş tarihi tüm yönleriyle gerçekçi, doğru öğrenilmediği sürece, insanlar varsayımlar üzerine içgüdüsel düşünürler. İçgüdüsel duyguyla yaşam, kişinin kendisiyle ve çevreyle devamlı çatışmasına sebep olur. İnsandaki bu içgüdüselliği tedavi eden tek kaynak, dil ve felsefedir. Dikkat edilirse insanlık ve dilin evrimini çarpıtan tek anlayış, semavi dinlere inananlardır. İnsana kimlik, kişilik kazandıran dilin ilk tarihi ile, semavi dinlerin tarihi incelendiğinde, ikisi arasında altmış bin yıl fark vardır. Dil; başta insana kendisinin ne olduğunu öğretendir.
Bireyleri yönetip eğiten ve sözde vatana millete hayırlı evlatlar yetiştiren devletler olduğuna göre, suçlu devlet yönetimi değil midir? Bu direkt şu anlama geliyor. Devletler dinci, ırkçı ve maddiyatçı psikolojiyle kişiliksiz insanlar yetiştirmektedir. Kişiliksiz insan istediğine sahip olmak için, çatışıp savaşmaktan başka türlü hareket edemez.
gündeme getirmek yeterli olmamakta.
Gerçek anlamda demokratik yapıya geçmeyen her devlet ideolojiktir. Hangi siyasi yapıdan olursa olsun, ideolojik kalan devletler ekonomik, siyasi, din, ırk, kültür ve düşünce sorunlarını çözmemiştir. Genelde ırkçı ve bağnaz temelde iç çatışmaları yaşayan niteliği düşük devletlerdir bunlar. Demokratik devletlerse, büyük oranda siyasi, ekonomik, din, ırk, kültür ve düşünce sorunlarını çözmüş, barış içerisinde yaşarlar. Bu iki siyasal yaşam gerçeğinden hareketle, Türkiye'nin hangi kategoride yer aldığını daha somut şekilde anlamaya çalışalım.
Kemalist Alevilerin düşüncelerini anlayabilmek için, Kemalizm ve Cumhuriyetin ilkelerinden (Atatürkçülük) altı oku genişçe incelemekle mümkündür.
Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini inceleyip anlamak isteyen kişiler, çok derin bir kültür bilgisine sahip olması gerekir. Çünkü dar düşüncelerle Kemalist ilkelerin hem birbiriyle nasıl çeliştiğini, hem de temel bilimsel felsefelerden uzak ve karmaşıklığını çözmek mümkün değildir.
Öncelikle faşizmin klasik tanımlamasını yaparak devam edersek, tarihsel olarak yaşananlar daha net anlaşılmış olacaktır. Faşizmin ne kadar iğrenç ve alçaklık olduğunu her insan tahmin etse de, nerelere dayanarak uygulandığı bilinmediği gibi, bilenlerde çıkarları gereği açığa vurmamaya özen gösterirler.
Herhangi bir düşünce, din, siyasi yapı, devlet, toplum, grup ve kişiler şahsi egoist çıkarları için, en ufak insani kural, merhamet, ahlak ve acıma duymadan; uyguladıkları katliam, işkence ve psikolojik baskılar faşizm demektir.