Bir Ülke ve Toplum Bataklığa Nasıl Dönüştürülür?

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Osmanlı dönemini bir kenara bırakırsak, Türkiye’nin yüzyıllık geçmişine baktığımızda, Anadolu halklarının başına gelenler, dünyada başka hiçbir toplumun başına gelmiş değil.

Bunların hepsi seçim ve atamayla devleti yönetenlerin devlete, topluma yaptıkları ihanetlerle bir kez daha kanıtlanmıştır.
 
Yaşanan felaketler siyasi, kültürel, ekonomik ve psikolojik olmak üzere dört temel alanda en ağır şekilde devam ediyor. Örneğin insanlar öfke patlaması noktasına geldiğinden, sebepsiz yere çevresindekilere saldırı, kadın cinayetleri, siyasi katliamlar, intiharlar ve yolsuzluklar, dünya sırlamasında en üst köşede yer alıyor. Bunları yaptıranlarsa devlet ve toplum üzerinde hakimiyet sağlamış dinci, ırkçı, bayrak fetişisti gerici düşüncelilerden başkası değil. Türkiye’de bu yaşananlar Hitler, Mussolini, Franco, Pinoşet, Salazar ve Saddam gibi faşistleri çok gerilerde bırakmıştır. Toplum her soysuzluğu iliklerine kadar yaşadığına inanmaya başladığı halde korku, çaresizlik ve örgütsüzlükten, faşist düzene karşı durmaktan son derece korkuyor. Çünkü devlet fiziki saldırılarını belirli zaman dilimlerine göre yükselterek sürdürürken, psikolojik katliamlarını günlük katmerli şekilde uygulamasıyla, dünyada eşi benzeri bulunmayan faşist bir yönetime sahiptir. Peki Türkiye böyle akıl dışı bir yapıya nasıl sahip oldu?
 
Solcu, sağcı, dinci, liberal ve demokrat olan herkes, şunu net olarak bilmelidir ki Türkiye, İsrail, İsviçre, Mısır, Kolombiya gibi bazı ülkeler toplumsal, coğrafi, ekonomik, siyasal ve askeri açıdan stratejik öneme sahipler. İsviçre’nin dışında, diğer stratejik öneme sahip devletleri yönetenler, hiçbir zaman halklarını kendi ekonomik, kültürel, bölgesel ve bilimsel değerlerle eğitmediler. Yöneten ve yönetilenlerin çoğu, din ve de ırkçılık üzerine yetişdiklerinden, iç sorunların fitilini sürekli ateşleyen dinamitten başka bir niteliğe sahip değiller.
 
Bilindiği gibi toplum ve devleti gerçekçi yönetmek, derin kültürel birikimle donanmış nitelikli insan işidir. Çoktan tarihin çöplüğüne atılmış din ve ırkçı gericiliğe tapınanların, katliamdan başka bir düşünceleri olamaz. En büyük özellikleri din, ırk, para, maddiyat gibi varlıklara tapınıp, birlikte yaşadığı insanları öldürerek mallarına el koymaktır. Bu yüzden Anadolu toplumunun gerek gerici özellikleri gerekse coğrafi yapısı, her zaman kapitalist emperyallerin iştahını kabartan bulunmaz bir artı değer olmuştur.
 
Emperyal güce sahip devletler, Türkiye gibi geri tapınmacı yapıların farkına 1500’lü yıllardan itibaren varmışlardır. Emperyalistler, Türkiye’yi önce ekonomik destek ya da yatırım adı altında ikna ederek işe başlamışlardır. Böylece en az elli ya da yüzyıllara varan anlaşmalar yapıp, her alanda kendilerine bağımlı, yarı gönüllü kolonilere dönüştürdüler. İkna olmayanlara ise askeri güç kullanılarak gerçekleştirilir. Türkiye’nin kolonileşme tarihçesi kısaca şu şekildedir.
 
Anadolu 1453’ten itibaren tamamen Osmanlı’nın eline geçmesine rağmen, yaklaşık yetmiş yıl sonra İngiliz, Alman, Fransız, İtalyan, İspanya, İsviçre, İsveç, Danimarka, Norveç, Hollanda, Rusya gibi onlarca devletle ticari, teknik, siyasi, askeri iş birliği yapmaya başlamıştır. Somut örneklerse Anadolu’dan, Arap ülkelerine kadar uzanan demir yollarının inşa edilip, işletmesinin bu devletlerde olması. Aynı şekilde 1700 ve 1800’lü yıllarda Arap ülkelerindeki petrol arama, çıkarma ve işletmenin, yine birçok Avrupa ülkesi tarafından gerçekleştirildiği. Askeri ve siyasette ise, bölge halklarının aşiretçi kabile yönetimlerini, sözde ulus devlet şeklinde yüzyılları aşan kolonilere dönüştürmüşlerdir. Benzeri kolonileştirme örneklerini daha da çoğaltabiliriz.
 
Anadolu ve Orta Doğu halkları, Osmanlı’nın 1536’dan itibaren, ilk önce Fransa ve arkasından diğer Avrupa ülkeleriyle yapmış olduğu kapitülasyon anlaşmalarıyla kolonileşmeye başladı. Birinci Dünya Savaşı’na kadar emperyalistler bu bölgelerde hegemonya yarışına girdikleri halde, en büyük kazançları Osmanlı’yı bitirmeleri olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonrası Anadolu’yu boş bırakmayan emperyalistler, aralarında anlaşarak Türkiye adıyla, yeniden kolonileştirmişlerdir. Tüm yaşananlar özet olarak bu şekildeyken, bazı sosyalist düşüncelerin dışında, Türkiye’deki emperyalist hegemonyayı bertaraf edecek gerçek anlamda ne bir kültür ne siyasi düşünce ne de askeri ve ekonomik güç var olmuş değildir. Zavallı Anadolu halkı dinle uydurulan hikâyelerle yaşayınca, kendilerini ve devletlerinin bağımsız olduğuna inanmaktadırlar.
 
Öz kültürel değerleri üzerine bağımsız şekilde var olmayan hiçbir toplum ve devlet, içerisindeki dil, din, inanç, kültür, ekonomik, siyasal sorunları çözecek yetenek ve kültüre asla sahip olamazlar. Çünkü tek anladıkları şey her türlü sorunu, faşizan katliamlarla ortadan kaldıracaklarına inanan ilkellikten ibaretler. Ve binlerce yıldır aynı sorunların katmerlenerek devam etmesi, Anadolu’yu yönetenlerin ne kadar yeteneksiz, kültürsüz olduklarını kanıtlıyor. İfade edilenlere yeni örnekse, son günlerde ülkücü faşist Sedat Peker’in deşifreleridir. Deşifreler, Türkiye’nin bilinenlerden daha derin ahlaksız ve hukuk dışı olduğunu kanıtlamaya yetmiştir.
 
Senelerdir sol, demokrat ve iyiniyetli insanlar, Türkiye’nin gerçek bir hukuka sahip bağımsız devlet olmadığını sürekli yazıp bağırdıkları halde, Kemalistlerin çoğu da dahil bu yazılanların Türkiye düşmanlığı yaygarasıyla gerçeklerin üzerini hep kapattılar. Gelinen noktada teknolojik iletişimin gelişmesi, devlete ve topluma yapılan ihanetlerin ayyuka çıkmasıyla, ülkücü faşistin deşifreleri adeta Türkiye toplumunu derin uykudan uyandırdı. Ülkücü zatın itirafları, demokratların yapmak isteyip yapamadıklarını, kısa sürede başardı. Tüm gelişmeler hepimize şunu gösteriyor.
 
Bu aşamadan sonra sol, demokrat ve insanlıktan yana olanlar, gerçek bir birleşme sağlamazlarsa, 1920’lerdeki gibi Türkiye’yi yine emperyalistler şekillendirecektir. Mevcut gerçekliği anlayıp görmek için, kahve falıyla kendisini ve toplumu oyalamaya kimsenin hakkı yoktur.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...