Kesim Pazarı

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi
Büyük dev kayalarla, yedi kademeli piramit şeklinde yapılan zigguratın altın kapısı açıldı. Site ürperdi, horoz sustu. Açılan kapıdan, ruhları kendine doğru oyan ve dünyayı kabuğuyla yutacak kadar aç olan sarı bir boşluk boşandı. Kayboldu üç boyutlu çizgiler

Boşluğu, ard ayaklarının üzerinde yürüyen, tek hörgüçlü bir hecin devesi izledi. Deveyi, iç dünyalarına uğramadan yaşayan koçlar, koyunlar, inekler, tosunlar, mozikler, mandalar. ... Kalabalık, ard ayaklarının üzerinde, ziggurat yolunu kat ederek, kesim pazarının kapısına dayandı. Pazarın kapısında, site belediyesinin görevlendirdiği, hayata çapraz bakan iki genç, montofon boğa bekliyordu. Kapıda bir koç resmi ve büyük harflerle şöyle bir yazı vardı:

“BEN, YAPAMADIKLARIMIN ESERİYİM.”

Yazının hemen altında küçük harflerle, “Kesim pazarında sadece koç lisanıyla konuşulur. Diğer lisanlar yasaktır,” ibaresi yer alıyordu.

Kalabalık kapıdan akıp, kurban ahlakına sahip, mutlak mantıklı, uğultulu bir para ve kelle kalabalığına karıştı. Ayaklar, gevinti talaşı, kan ve çamuru çiğneyerek ilerledi. Sağda, boyunlarından sicimle birbirlerine bağlanmış, kesimlik kadın, kız, yaşlı ve delikanlı kümeleri bekliyordu. Hepsi çırılçıplaktı. İçlerindeki yarılmayı bakışlarında bariz bir şekilde taşıyorlardı. Her kümenin başında boğa, öküz, at, katır ve eşek cinsine mensup satıcılar vardı. Bağırtılar yükseliyordu her taraftan.

“Yok fiyatına gitti gidiyor, damızlık kadınlar kızlar, semiz delikanlılar!”

“Fırsatı kaçırmayın, şu bacaklara, kalçalara, ifriti evliya eden, taze söğüş etlere, lezzetlere bakın!”

Bağırtıların arasından, ard ayaklarının üzerinde dimdik yürüyen, donu bozla kestane arası, isli boz bir eşek çıktı. Sırtında, ince fındık çubuklarından örülmüş, içi kelle ve ayak dolu, gıdık bir sepet vardı.

“Hadi vatandaş, taze delikanlı kelleleri, temiz semiz ayaklar, çorbalık, ucuz ucuz!”

Elinde kalem ve parşömenle kesim pazarını gezen, söyleşi yapan genç bir bayır ayısı, kellesi çiçeklerle süslü bir tosunun önünde durdu:

“Satışlar nasıl gidiyor, fiyatlardan memnun musunuz?”

“Fiyatlar bu yıl çok düşük. Üç kadınla bir delikanlıyı zararına sattım. Taa uzaklardan geldim. Hana bile giremedim. Gece dışarda yattım. Kıçıma yılan kaçtı. Çıkarması için bir de leyleğe para vereceğim.”

“Bu yıl, damızlık bir yığın kadın ve delikanlı ithal edildi. Fiyatlar bundan mı düştü acaba?”

“Evet, bundan düştü. Böyle olmaz. Biz çiğniyoruz, başkaları yutuyor.”

Kesim pazarının köşesine dev bir kaya yerleştirilmişti. Koçistan’ın reisi Kıvırcık Koç, kayanın üzerinde, Kesim Festivali’nin kutsallığından, sürünün birlik ve beraberliğinden ve kesim anında, kesilecek insanın incitilmemesinden söz ederken, güçlü, yakışıklı ve sahibinin Oğuz adını taktığı bir delikanlı, sicimini kopararak, Kesim Pazarı’ndan firar etti. Belediye görevlilerinden büzüğü muhkem iki boğa, üç bayır ayısı, bir tazı ve bir kurt, yakalamak için delikanlının peşine düştü. Ellerinde Pecos Bill markalı kendirlere benzer kendirler vardı. Delikanlı, peşindeki kovalayıcılarıyla birlikte Sitenin sokaklarında son hızla bir tur attı. Baskı altında, kendilerine yol açmaya çalışan duygu yığınlarını geçti. Fosseptik çukurlarını atladı, başka bir pazara girdi, ortalık karıştı, fiyatlar düştü. Pazarda tutunamadı, Zerzevatçılar Sokağı’na attı kendini, hurma ve elma tezgâhlarının üzerinden atladı, sitenin kuzeyinde, çöp tepesinin eteğinde kurulan abanoza girdi, inekler ürktü, bekâr boğalar, mozikler istiflerini bozmazken, evli boğalar basıldıklarını sanarak paniklediler. Delikanlı abanozdan da çıktı, hiçbir yerde tutunamayacağını anlayınca, red taşlarıyla döşenmiş kendi inkâr yoluna girdi, arkasındaki kovalayıcılarla birlikte doğruca firar ettiği yere, Kesim Pazarı’na geldi yine.

Durumu kötüydü, yorulmuştu; çarktan çıkmış gibi paramparçaydı her tarafı. Ama gözbebeklerinde alışılmadık hoş bir ışıltı vardı. Firar, varoluş bilinci üzerindeki korku ve dehşet yükünü hafifletmiş, delikanlıyı cesarete ve özgürlüğe yaklaştırmış gibiydi. Kovalayıcılar beklemediler, kendirleri atıp kıskıvrak yakaladılar. O sırada zigguratın baş ruhanisi, hayır sahibi Hecin Deve geldi, ‘insaf, hayatın yarısıdır,’ diye mırıldanarak, delikanlıyı satın aldı. Sevap kazanmak için orada hemen kestirdi. Etin çevresinde, fukara köpeklerden, ev bulamayan sokak danalarından, dilenci katır ve eşeklerden bir fakru zaruret çemberi oluştu. Hayır sahibi, eti bunlara pay etti. Kanlı sahada sadece delikanlının horoz yumurtası büyüklüğünde bir çift hayâsı kaldı. Hayır sahibi eğildi, alıp bir deri torbaya koydu bunları, götürdü, Darülaceze’den yaşlı ve engelli bir koyuna sarkıntılık ettiği için sokağa atılan, tüyü dökülmüş, uyuz bir öküze verdi.

Az sonra ziggurattan, ötünce sitedeki tüm horozları öttüren, kutsal hurus-i arş horozunun çığlığı yükseldi. Satıcılar hariç, tüm kalabalık ziggurata doğru harekete geçti, Pazar rahatladı. Bilinç, kozasından çıktı.

 3 Kasım-2012

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...