İnsana dair ne varsa

Savaş Erdoğan kullanıcısının resmi
2025’te her yerde robotlar olacak ve tüm yaşantımıza girecekler. 2030’da robotlar hayatımızda her işi yapabilecek duruma gelecekler. Google ve Putin, robot asker üretmeye başladı. Yapay zekâ üzerinde çalışıyorlar. Robotlar önce işlerimizi elimizden alacaklar, ne olduğunuza bakmadan. Doktor, avukat ya da mimar olmanız fark etmez. Dünyadaki tüm verileri saniyeler içinde analiz edebilecek, ulaşabilecek, insan görünümleri, dayanıklıkları ve yapay zekâları ile 2030 yılında her yerde olacaklar.

 

Resimdeki robotun ismi Sophia, 2018 yılı başlarında tanıtıldı. Gülebiliyor, ağlayabiliyor. İnsan gibi tepki verebiliyor. Yemek yemiyor, ama elektrikle çalışıyor. Psikolojik sorunları yok, giyim kuşam derdi yok, ya da mala mülke ihtiyaca yok.  Şarj et çalışsın, söyle yapsın... İhtiyacınız olan her şey onda var. Üstelik bu daha ilk sürümü, robotlar ailesinin. Kimi bilim adamları 2040 ile 2060 yılları arasında insanlığın sonunun yaklaşacağını iddia ediyorlar. Elon Musk “Korkuyorum,” diyor insanlık için. Üstelik kendisi dünyanın en önde gelen şirketlerinden birine sahip.

 Dünyanın sonu geliyor olması neyi ifade ediyor bilmem ama benim asıl ilgilendiğim insanlığın sonunun çoktan gelmeye başladığı. Hepimizin robotlaşıp, aynı kalıba girdiği, ellerinde telefonlar, önlerinde bilgisayarlar, evlerinde son model TV’ler ile birbirimizden farkımız kalmadığı ve sonu belli bir yolda olduğumuzdur. Robotun çiplerine yükler gibi, biz de televizyondan, radyodan internetten veri yüklüyoruz. Cep telefonunu açıp, orda gördüğümüzle yaşıyor, Facebook, İnstagram kafasıyla dünyaya bakmaya başlıyoruz. Elon Musk korkuyormuş, çok umurumda değil, asıl ben korkuyorum. Kendim için, sevdiklerim için, en çok da oğlum için. İnsan bilmediği şeyden korkarmış, ben bildiğim şeyden korkuyorum. Sonra düşünüyorum: ‘Bir şey yapmalı! Herkes için değil, kendim için en azından!

 Hayatımda eksik şeyleri düşünüyorum, neler yapmalıyım? Neleri yapmadım? Eksik yanlarım neler? Alıyorum kâğıdı, kalemi. 2019 yazıyorum en üste. Kâğıt bana bakıyor, ben 2019’a…

 Aklıma sigara geliyor. Düşünüyorum. Sonra sigara paketine bakıyorum. O da bana bakıyor. Kapağı açıp, bir Kent sigarası yakıyorum. Derinden, sevdiğine sarılır gibi, içine çeker gibi havayı. Mutlu oluyorum. Ben sigaraya aşığım, sigara bana aşık. Onsuz olmuyor. Onsuz kederlenemiyorum. Bira içemiyorum örneğin. Sevdiğim insanlarla konuşurken, onu sözlere meze ediyorum. Bazen tek başıma bir köşeye çekip, sevdiğini yanına alır gibi, onu yanıma alıp içten yüreğime konuşuyorum. O susuyor, hep dinliyor. Masanın üstündeki sigaraya bakıyorum, o da bana bakıyor. “Seni seviyorum,” diyorum; susuyor bana bakıyor. “Ayrılacağız diyorum,” sadece susuyor. Bir sigara daha yakıyorum. “Ben ayrılıkları, hüzünleri hep seninle paylaşırım,” diyorum, beni üzmemek için susuyor. İlk maddeye sigarayı koyuyorum. Biliyorum sevdiğinden ayrılmak zor, biliyorum yüreğim sızlayacak. Alışamayacağım önceleri, onsuzluk zor gelecek, her aklıma geldiğimde başıma ağrılar, vücudum onsuzluğa isyan edip, “hadi onun yanına gidelim,” diyecek, gitmeyeceğim. 2019 şubatında ayrılacağız. Zor olacak, acı çekeceğiz. Ama seni hiç unutmayacağım.

 2. madde için biraz düşünüyorum. O kadar şey var ki; yapmak istediğim. Yapamamak fiili yüreğimi acıtıyor. “10 senem var.” diyorum sığar mı bu kadar çok şey hayata. Sonra “vazgeçme,” diyorum, “kendi kendime tutun hayata.” Sophia aklıma geliyor, onun insanlara benzeyişi beni şaşırtmıyor, onun insan gibi olması yine de içime oturuyor. ‘Robotlara inat daha insancıl olmalıyım.’ diye düşünüyorum. Bir insanı insan yapan en önemli özelliğidir sevgisi, ‘ona sarıl,’ diye düşünüyorum. Buldum 2. Maddeyi.

 Önce düşünmek lazım. İnsan kimi sever, kimi sevmez. Sevgi nedir, nasıl yaşanır? Çevreme bakıyorum, insanların içine giriyorum. Gözlerine bakıyorum kimi zaman. Kimi zaman bakmak istemiyorum hiçbir şeye; başımı öne eğiyorum. Seviyorum ben tüm insanları. Sonra görüyorum onları, tanıyorum. Anlıyorum içlerini. Ufaktan misafir oluyorum kalp sofralarına. Sevemiyorum bazılarını. “Onlardan uzak durmam lazım.” diyorum. Sevmediğim insanlardan kaçmalıyım, onlara bir çift göz, bir nefes, 2 kelam fısıltı olmamalıyım.

 Bazen her şeye rağmen bazı insanları sever insan. Onu, o insanlara çeken nedir, anlayamaz kimi zaman. Belki sahiplenmek istersin. Belki onunla konuşmayı, yemek yemeyi ya da susup oturmayı seversin. Sonra yüreğine bakarsın, ona bakarsın. Sevgisini göremezsin, acı verir. En çok da insanın bu soğukluğu yıkar beni. ‘Bırakacağım onları!’ diye düşünürüm. “Onlara sevgimi vermeyeceğim. Sevemeyeni neden seveyim. Bana yoldaş olmayana neden emek harcayayım. Hayatta o kadar çok şey var ki, neden zamanımı boş yüreklere harcayayım. Zor olacak,” diyorum kendi kendime. Evet en zorudur belki de. “Sizi bırakacağım,” diyorum, onlar duygusuzca bana bakıyor. “Neden?” diye sormuyor hiçbiri. “Bir insanın değerini gidince anlarsınız,” diyorum. Konuşamıyorlar. Yürekleri taştan, kafaları bencillikten geçilmeyen bir insan neyi anlar ki? Sonra kendi kendime, onlara cevap veriyorum. Ama dünyanın sonu yaklaşıyor. Onlar ellerinde telefon, like atıyorlar. “Kaldır başını atma like hiçbir yere, sev insanları, bak yanı başındakine,” diyorum. Onlar bana resimleri, videoları atıyor. “Hoşça kalın,” diyorum içimden, onlar artık robot olmuşlar, dünyanın sonu geliyor, anlamıyorlar. Üzülüyorum, kızmıyorum.

 Beni seven insanlar geliyor aklıma. Benim de sevdiğim. Dünya cennet oluyor, ben olmayan dişlerimle istemsiz gülümsüyorum. Hayat ne güzel diyorum sevince, sevilince. Onlara söz veriyorum: “Sizi sizden daha çok seveceğim. Siz insanlığın son umudusunuz.” Onlar bana gülüyor, ben onlara. Yürekten alıyoruz selamlarımızı. Bir bakışta anlıyoruz, ne demek istediğimizi. Hep böyle olalım, kıyamet yakın insanlığın sonu sahne alıyor.

 Ben müziğin her türlüsünü severim. Pop, rock, özgün, bazen arabesk bile dinlediğim olmuştur. Ama ben türküleri yaşarım. Her türkü beni etkiler. Bazen bilgisayardan dinlerim, bazen sıkılırım, geçer hastanenin yakıt deposuna, açarım Grup Yorumu “sevda türküsü”nü dinlerim. Sonra rahatlar hayata devam ederim. Ben en çok türküleri severim. Ama en çok da Erkan Oğur’u severim. O yüzden genelde tek kaldığımda, kimseyle paylaşmadan açarım son sesi, geçerim karşısına hem dinler hem hayatın tozunu içime çekerim. 3. maddeye Erkan Oğur’un bir albümünü ekleyeyim. 2019’da internetten değil, telefondan değil, seni CD’den dinleyeceğim.

 Yazmak zor iş, yazmak yorar insanı. Ama severim ben yazmayı, havadaki kuşa yazarım, yoldaki taşa, bazen Zeynep’e bazen bir arkadaşa. Yazmak güzeldir. İçindeki fırtınayı hayata taşır, hayatı paylaşırsın dostlarınla ya da hiç tanımadığın bir okurla çoğalır. Eskiden sürekli yazardım. Sonra hastalık geldi, ilaçlar başladı. Yazamadım, okuyamadım. Düşünemedim çoğu zaman. Bir insana yapılmış en büyük işkencedir, onun düşünmesini elinden almak. Benim kalemimi ilaçlar aldı. “Az düşün,” dediler, “okuma, yazma, düşünme, kafana takma!” dedi doktorlar. “Ben robot muyum ki?” dedim 10 sene sonra. “Ben Sophia mıyım? Bıraktım ilaçları.” Önce ufaktan yazmaya başladım, ufak ufak sözler dizdim sayfalara. Ama bu yetmeyecek biliyorum. 2019’da daha çok yazmam lazım. Önce dergilere, sonra sayfalara. 2020’de bir kitap yazmalıyım ki. İsmi hüzünle, sayfaları gözyaşlarıyla boyanmalı. Okuyan herkes ağlamalı. O gözyaşları düşüp kitabın sayfalarına, uzak bir köşeden çıkıp yola bana ulaşmalı. Ben de hissetmeliyim.  “Robotlar hâlâ kazanmadı,” demeliyim, yarısı eksik beynime. 4. maddeye kendimi koydum sanırım. Olsun ne de olsa şurada 10 senemiz var. Biraz da kendime çalışayım.

Dağ başında, manzarası ovaya ya da göle bakan bir ev düşünüyorum bazen. Biraz da bahçesi büyük olsun. İçine sebze, meyve ve emek katıp üretmek istiyorum. Ayaklarım çamur içinde, ellerim kirlenmiş ve bir çiçek bana gülümsesin istiyorum o bahçede. Akşamları çıkıp bahçeye gökyüzüne bakmak istiyorum, tüm yıldızlar bana aitmiş gibi, dünya bana sarılsın ben evrene sarılayım istiyorum. Tüm dünyanın pisliğinden, kirlenmiş robotlaşmış insanlarından kaçıp gitmek istiyorum bazen. Sonra gidemiyorum. Ben ilkel yaşamak istiyorum belki, bilemiyorum. Yemeğimi bahçeden, şarabı üzüm bağlarından yapıp, akşamüstü küçük evimin önüne geçip oturup içmek istiyorum. Belki şimdi değil ama 2025’ten önce bunu yapmak istiyorum. ‘Eve 3 anahtar yaptıracağım,’ diye düşünüyorum. Biri Zeynep’e, biri Boran’a biri de eşikteki eski paspasın altına. Olur ya ben evde olmam, bir dost gelir yüreğini yüreğime katmaya. Kalmasın kapıda, kaldırsın paspası alsın anahtarı, soksun kilide. Sonra o yaşlanmış kalbimizin kapısını açıp girsin içeriye. O bana can olsun, ben de ona yuva. Çok şey mi istiyorum, bilemiyorum? 2025’ten önce bunu yapmak istiyorum. Metal ve insan robotlardan uzakta bir yaşam istiyorum. 5. maddeye bir ev koyuyorum, sizi de yanına koyup misafirliğe bekliyorum.

 Sonra aklıma ufak şeyler geliyor. Mesela top sakal ve bıyığımdan nefret ediyorum. Ülkücüleri en az seven ben, ülkücü gibi bıyıkları duran ben. “Keseceğim sizi!” diyorum. Dişsizlik önüme ket oluyor. Bunu gelecek aya bırakıyorum. Saçlarımı uzatıp bir de küpe takmak istiyorum bazen. Hayallerimi emekliliğe saklıyorum. Spora başlamak istiyorum mesela. Doktorun korkarak verdiği gizli PNİ kürlerine başlamak, daha genç olmak istiyorum, beyazlaşan sakalıma inat. Yani ben 2030 gelmeden insana dair ne varsa yaşamak istiyorum. Biliyorum dünyanın sonu geliyor.

Sonra bir çay daha demliyorum, bir bardağa doldurup 3 şeker atıyorum. Şeker bana bakıyor, ben şekere. “Seni de bırakacağım!” diyorum.

Ben insanım, insana dair ne varsa yaşamak istiyorum.

Kasım 2018 Seferihisar/İzmir

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...