Türkiye Solunun Sorgu ve Özeleştiri Kültürü Üzerine

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Kitap okumadan kültürlü olmak, sosyalizm, marksizm ve diyalektik materyalist felsefeyi doğru, gerçekçi şekilde kavramadan sol/sosyalist olmak, derin cahillik değilse sola en büyük kötülüktür. Arkadaşına, dostuna, komşusuna bir bardak çayın hesabını yapıp, sol görünüp orta sınıf burjuva özentisiyle yaşamak kimliksiz, kültürsüz, sınıfsız, dejenere bir toplum ve kitle demektir. Bunun sağdan daha tehlikeli bir durum olduğunu, tüm samimi ve değerli sosyalist arkadaşların dikkatine sunulur.

Bilgiye dayalı kültürlü insanların eleştirileri birey ve toplumu ileriye taşırken, anlamını yitirmiş ilkelere saplantılı eleştiriler, kavga ve cahilliğin yükselmesine neden olur. Bu yüzden gerçek sosyalistlerin dışında, eleştiri kültürünü ilke edinmiş siyasal düşüncelere kolayca rastlanmaz. Özellikle Türkiyeli sosyalistlerin özeleştiri kültürünü ilkesel olarak işlettiklerini söylemekte oldukça zor. Nedeniyse, yüzyıllık cumhuriyet tarihinde sol adına ilerleme olmadığı halde, eskilerin tekrarıyla yetinilmesi solun eleştiri özeleştiri kültürünü özümsemediğini gösterir. Esasında Türkiye solunu engelleyen bilimsel birçok neden varken, bunlar içerisinden en önemlisi kendileri dışında savaşan farklı devrimcileri küçümseyen bir egoizme sahip olmalarıdır.
 
Türkiye'deki sola hakim kılınmış tehlikeli anlayış, kendinden olmayanı beğenmeyen, küçük gören, gerici durağan, (Statik) kendine solcu bir yapının kültür haline gelmesidir. Bunun nasıl, kimler tarafından var edildiği tam bilinmese de, Cumhuriyeti kuranların profesyonel dezenformasyonu olduğu kesin. Bu yüzden değil midir, Türkiye solu yetmişli yıllarda 40 parçaya bölündüğünden, 12 Eylül 1980 faşizmininde ortadan silinmiştir. Ve can alıcı farklı bir örnek sol, sosyalist olanların büyük çoğunluğu yabancı devrimcilere saygı sevgilerini ifade ederlerken, Kürt devrimciler söz konusu olduğunda, gizli ırkçı damarları hemen yükselir. Neymiş, Kürt devrimciler ulusalcıdır, sınıf mücadelesinden uzak olmakla suçlanırken, kendilerinin geldikleri noktanın nedenini anlamayacak kadar teorik eksiliği hiçbir zaman görmezler.
 
Diğer taraftan Türkiye halklarının, İslam ve sahte Türkçülük batağında kimliksizleşmiş hamallar sınıfıyla, niteliksiz emekçiler olduğunu, gerçek ulusal kimliğe, kültüre dahi sahip olamadığını göremeyecek kadar sığ kalındığı. Aynı şekilde Türkiye kapitalizminin ticaret cambazlığıyla yerli üretimden uzak, niteliksiz, soysuz bir burjuva sınıfının varlığını dahi analiz edememişlerdir. Ve 21.yüzyılda yalnızca emek sermaye çelişkisine dayanan ideolojiyle, her şeyin çözüleceğinde ısrar etmek, statikliğin ötesinde büyük bir hedefsizliktir. Diğer taraftan ezilenleri, faşist saldırılardan koruyacak devrimci bir odunun yokluğunu dert etmemek solun, sorgulama ve özeleştiri kültüründen uzaklığının bir sonucudur. Bu eleştirileri kabul etmeyip samimi sosyalistlerin şu pratikleri göstermeleri beklenir.
 
Ne pahasına olursa olsun sosyalizmin sorgu ve özeleştiri ilkelerini işleterek, önce kendi eksikliğini doğru ve net ortaya koyarken, buna uygun alternatif pratikle hareket edilmesi. Bu da sempatizan, ideolojik aşamayı çoktan aşmış, enternasyonalist derin kültüre sahip olmakla mümkündür. Belirtilen aşamaya gelmiş kişiler, sosyalizmin yalnızca sınıfsal ideolojik teori olmadığı doğayı, insanlığı inceleyen bilimsel, entelektüel devrimci ahlakla yaşamak olduğunu bilir. İfade etmeye çalıştığımız devrimci duruşun, daha çok sosyalizm adına laf söyleyip teorisyen olan kişiler için geçerlidir.
 
Bir de okumadan duyduklarıyla yetinip sınıfsal, sosyal, siyasal, kültürel yapısı gereği sistemden dışlanıp, kendisini solda gören kişi veya sempatizanların davranışları ayrıca sorgulanmalıdır. Bu alt kültür seviyesindeki insanların çoğunluğu, ömründe bir defaya mahsus maddi ve siyasal sorumluluk almamış, disiplinsiz lümpen topluluğudur. Her zaman istedikleri gibi davranıp yaşayacaklarını düşündüklerinden, bunları kontrol edilip düzene sokacak mekanizmanın olmayışı, solculuğu daha da basitleştiriyor.
 
Son on beş yıldır alt ve orta sınıfların ciddiyetsiz şekilde, sosyal medya vb. yerlerdeki paylaşımları, insanları solculuktan soğutmaktadır. Devrimci önderlerin resim ve sözlerini paylaşarak kendilerini solcu gösterirken, sola verilen zararı kim sorgulayacak acaba? Bu davranışlardan birisi, devrimcilerin düşüncelerini düzen partilerinin düşüncesiymiş veya o partinin bir parçasıymış gibi gösterilmesi, sol adına haddini aşmak değil midir? Genelde bilinçlice bu yapılanların hesabı sorulmadan, sol gerçek yolunu bulamayacaktır. Sol teorisyenlikte kendisini sosyalist sorumlu gören kültürlü insanlar, bu anormalliklere bir an evvel dur demelidirler.
 
Gelinen aşamada çoğu kişi sosyal medya vb. yerlerde, içi ceviz kabuğunu doldurmayan, düşünmekten uzak basit boş ifadelerle, kendisini sol gösterip solculuğu psikolojik deşarz aracı olarak kullanmaktadırlar. Geçmişte solun yanından geçmemiş veya ufak tefek bir şeyler yapmış olup, onu gereğinden fazla büyüterek kalıntılarıyla deşarz olmak, lümpen proletaryadan daha aşağı bir durumdur.
 
Bazıları derli toplu sol yok ki, bizlerde ona göre sorumlu hareket edelim şeklinde haklı olarak savunma yapabilirler. Ancak sol ve sosyalist olmada samimi kişiler, bulundukları her alanda sosyal ve kültürel konumuna uygun devrimci duruşu gösterdiğinde, devrimci mahallelerin oluşacağını bilmelidirler. Ve sola, sosyalizme sadık her kişi, başta kendi kültür seviyesini ve çevresini sorgulayarak hareket ettiğinde, düzenin kötü emellerine asla yenik düşmezler. Türkiye gibi bir ülkede, toplumun kültürel, ekonomik, siyasal, tarihsel ve ahlaki yapısı, dejenerasyon üzerine inşa edilmiştir. Buna sorgulayıcı, eleştirici ve özeleştirel kültürle yaklaşılmadıkça, solcu kalmak mucizedir. İşte solu bu durumdan kurtaracak olanlar, gerçek sosyalist entelektüellerdir. Bu gidişin solculuk değil lümpenlik olduğu, üzerine basa basa ifade edilip öne çıkılmalıdır.
 
Tüm demokrat ve sosyalist düşünenler bir araya gelerek, 21. yüzyıl gerçekliğine uygun nasıl bir sol yapılandırılmalıdır? Sorgulama ve özeleştirisiyle hareket edilmesi şarttır. Ve her şeyi sil baştan ele almak en öncelikli plan olmalı. Bundan iki yüzyıl önce kaleme alınan sol ilkelerin, (Manefesto) günümüze ne kadar cevap verip verdiği, vermiyorsa alternatifinin oluşturulması için derin bilimsel tartışmalar acil bir zorunluluktur. Hepsinden önemli, bu zamana kadar “Birleşik Sosyalist Devrimci Ordu” neden oluşturulmamıştır? Bu soruların cevabı ve alternatifi bulunmadan başkalarını eleştirmek, lümpen entelektüel ve sol sapmacılıktır.
 
Mevcut sol teoriler, Anadolu halklarının demografik, sosyal, kültürel, ulusal, ekonomik ve sınıf yapısı ile, kapitalist burjuvazinin niteliksizliği hakkında doğru bir analize henüz sahip değiller. Her ülke toplumunun emekçileri çok faklı özelliklere sahip olduğu gibi, kapitalist burjuvazisi de aynı şekilde diğerlerinden farklıdır. Bu da farklı örgütlenme ve mücadeleyi şart koşarken, bu vb. konuları dile getiren ve dikkate alan bir devrimci örgüt bulmak maalesef zor. Varsa da biz duymamışız. İfade edilen toplumsal farklılıklara doğa, iklim, insan, insanlık, sınıf, emek, emekçi gibi tüm alanlarındaki değişimler eklendiğinde, yalnızca emek sermaye teorisiyle hareket etmek, kapitalizmin ekmeğine yaş sürmektir. Materyalizm ilkesi gereği değişim ve dönüşümden yana bilimsel bir felsefeyken, yıllardır yerinde sayan yapıda ısrar eden solu, nasıl açıklamak gerekir? Bu anlayış başkalarının ortaya koyduğu alternatifleri küçümserken, kendi statikliğini devrimci görmek, Marksizme ters hareket etmek değil midir?
 
Kitap okumadan kültürlü olmak, sosyalizm, marksizm ve diyalektik materyalist felsefeyi doğru, gerçekçi şekilde kavramadan sol/sosyalist olmak, derin cahillik değilse sola en büyük kötülüktür. Arkadaşına, dostuna, komşusuna bir bardak çayın hesabını yapıp, sol görünüp orta sınıf burjuva özentisiyle yaşamak kimliksiz, kültürsüz, sınıfsız, dejenere bir toplum ve kitle demektir. Bunun sağdan daha tehlikeli bir durum olduğunu, tüm samimi ve değerli sosyalist arkadaşların dikkatine sunulur.
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...