Alevilik ve Sınıf Mücadelesi: Kültür ve Ekonomi Politik[1]
anın için kaybettiler irfanı.”[2]
Yerinde bir soru: “Türk devlet geleneği neden Sünnîliğe yaslanır”?
anın için kaybettiler irfanı.”[2]
Yerinde bir soru: “Türk devlet geleneği neden Sünnîliğe yaslanır”?
Ağız alışkanlığı işte, aile içi şiddet, taciz, tecavüz, kadın cinayetleri, kadınların istihdam, siyaset, eğitim vb. alanlarında yaşadıkları eşitsizlikler, yeryüzündeki üretimin önemli bölümünü gerçekleştirmelerine karşın “dünya malı”nın pek azını elde tutmaları, sağlık sorunları, doğurganlık, reklamlarda kadın bedeni kullanımı, fuhuş, cinsiyetçi dil… vb. vb. tüm sorunları “kadın sorunu” etiketi altına yerleştirip geçiyoruz.
özgürlük ve
Küçük bir çiçek de gerek’...”[1]
Şimdi, küçük ama seri adımlar atma zamanıdır.
Kitle tanımının daraldığı açık; “Kitle bazen üç kişi, bazen üç yüz kişi, bazen de üç milyon kişidir,” diyen V. İ. Lenin’in uyarsını “es” geçmeden Phoenix ya da Anka Kuşu’nu anımsamalıyız.
Bilindiği gibi küllerinden çoğalır Phoenix ya da Anka Kuşu…
O hâlde azı çoğa sayarak, küllerimizden çoğalacağımız bir mücadeleyle, “umudu çoğaltmak” gerekli şimdi(lerde).
“Umut”, umudu ölü ele geçirmek isteyen korku imparatorluğunda çok önemli bir kaldıraçtır.
Yıllar önce, başbakanlığı sırasında Süleyman Demirel’in, sonradan bir “özdeyiş” hâline gelen bir sözü olmuştu. Sokak gösterilerinin, protestoların zirve yaptığı günlerdi. “Yürüsünler, demişti Demirel. “Yürümekle yollar aşınmaz.”
Kimileri tarafından bir “demokratlık gösterisi” olarak alkışlanmıştı bu sözler. Bence değil. Demirel’in “demokrat”lığındansa, o yıllar egemenlerin kendilerine olan güvenlerinin göstergesiydiler. “Sokaktakiler ne derse desin, biz işimizi yürütürüz” güveni.
Ey kanuna saygıyı tepen kara zulüm!
Halkı ve kanunu kutsal tanıyan her yürek
Yarın seni yerin dibine soka soka anacak.” [2]
Ağarmış saçları sakallarıyla
Karlı bir dağ.
Gözlerinde güleç
Kardelenler açıyor,
Sesi titremeyen bir ses
Umudun sesi.”[1]
Edith Wharton, “Işığı yaymanın iki yolu vardır; ya ışık olursun ya da onu yansıtan ayna,” demişti ya; “ışık” oldu O kolayına kaçıp, “ayna olmak” yerine…
Kolay mı? “Köstebeği beklemeyen devrimci”ydi[2] Fidel…
senin yüzünde gülmek var
bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa.”[1]
Yine “buyurdu”: “Dünyanın makamları nerede kalıyor? Burada kalıyor. Paran pulun her şeyin nerede kalıyor? Burada kalıyor. Cumhurbaşkanı olsan ne yazar, başbakan olsan ne yazar, multimilyarder olsan ne yazar? Hepsi geçici. Ne diyordum size hatırlayın, biz bir gün ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Bir adam gibi ölmek var, bir şey söyleyecektim ama onu söylemeyeceğim, bir de madam gibi ölmek var. Ölelim ama adam gibi ölelim...”[2]
Bilmeyen yok: Sürdürülemez kapitalizm krizde… Dahası krizden çıkmak için attığı her adım, her debelenişi, onu içine düştüğü girdabın daha derinlerine doğru çekiyor.
insanlara duymak istemedikleri
şeyi söyleyebilme hakkıdır.”[1]
Mahkemenizin, hakkımızda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 2016/55635 soruşturma, 2016/21186 esas, 2016/2498 no.’lu iddianameyi ciddiye alıp dava açması sonucunda, savunmamı yapmak üzere karşınızdayım…
Karşınızdayım, ama itiraf edeyim ki ne diyeceğimi, kendimi nasıl savunabileceğimi bilmiyorum.
Bilmiyorum, çünkü “suç” umun ne olduğunu anlayabilmiş değilim.
gölgeleri göremezsin.”[1]