GÖBEKLİTEPE, BİZE NEYİ ANLATIYOR?[*]
anlamadığına tapar!”[1]
anlamadığına tapar!”[1]
diktatör özlemiyle yanıp tutuşur.”[1]
Geçtiğimiz günlerde, sosyal medyada 22 yaşında “gizli tanık” ifadesiyle müebbet hapis cezasına çarptırılan ve cezası Yargıtay tarafından onaylanan Gülsüm Koç’a dikkat çekmek üzere bir mesaj paylaşmıştım. Aktroll’lerden biri ikiletmeden atladı: “Kadın kadın olaydı her şeye burnunu sokmaz edepli kadın olurdu demekki bir bok yediki...” (İmla ve ifade bozuklukları aktroll’e aittir.)
Son beş gündür burada nelerin tartışıldığına bakıyorum da... Soykırım, holocaust, savaş, katliam, faşizm, şiddet, işçi kıyımı, hapishane, göç, ekolojik yıkım, kentlerin çöküşü, imha, sansür, kriz, işsizlik, ataerki, seks ticareti, etnik çatışma, kavimkırım... Yaşadığımız günlerin düşünce ve tahayyül dünyamızı bir karabasana dönüştürdüğü aşikâr...
Soru, hem ahlâk felsefesi ve ondan kaynaklanan sosyal bilimler, hem de doğa bilimleri açısından oldukça eski. Antropolojide ise, 20. yüzyıl başlarında ABD antropolojisinin kurucularından Franz Boas, yanıtını net bir biçimde veriyor, insanın “kültürel” bir varlık olduğu, biyolojisini çevresi/kültürü aracılığıyla dönüştürebildiğini öne sürüyordu - Boas’ın ünlü deneyi, ABD’ye göç eden Avrupalıların kafatası ölçülerinin ikinci kuşakta değişime uğradığını göstermekteydi! O zaman sosyal çevreye, yani kültüre ilişkin süreçler, biyolojimizi etkiliyor olmalıydı...