1 Ocak 2015 ve Anılar

Sibel Karakız kullanıcısının resmi
Yılbaşı gecesi için dün öğleden sonra daireden izin alıp eve geldim. Saatlerce yemek yapmayla uğraştım. Elimden geldiğince geceye özel birkaç çeşit yemek ve meze yapmaya çalıştım. Yemekler pişerken de evi derleyip topladım. Akşam olunca yakın akrabam Döne, kocası Ali ve iki güzel oğlu Emre ile Önder misafirliğe çıkageldi. Sevindik.

Güzel bir sofra hazırladık birlikte. Yemekler yendi ve de çok beğendiler. Mutlanmadım değil. Ancak eskisi gibi yenmiyor. Biraz da fazla yapmışım. "Can boğazdan geçer" sözü geçerliliğini yitirmiş gibi. Kalori hesaplıyor, sağlıklı beslenme ve çok yemeğin zararları düşünülüyor. Tabii ki doğrusu da bu. Güzel ve sade bir Yılbaşı Gecesi geçirdik. Küçük oğlum Mert, Emre ve Önder’le  güzel zaman geçirdi. Biz büyükler ise diğer odada, kendi aramızda türküler söyleyip eğlendik.

Yılın ilk günü geç uyandık. Kahvaltımızı yaptık. Yine biraz etrafı toparladım, biraz Facebook gezintisi yaptım ve biraz da gazete, kitap okudumsa da baya bir zaman kaldı. Hava soğuk ve yağışlı. Buna rağmen yürüyüşe de çıktım, yine de gün uzadı da uzadı. Zaman geçmek bilmiyor. Bugün öyle bir gün ki, ne misafir geliyor ne misafirliğe gidiliyor ne de gezmeye gidiliyor. Her yer kapalı. Biraz balkona çıkıp hava aldım, televizyon izledim. Yani bugün yapacak başka hiçbir işim kalmadı. Yemek derseniz dünden kalan baya bir yemek var. Oysa aylardır emekli olmayı, evde oturup dinlenmeyi hayal ediyordum. Çalışmaya ne kadar da alışmışım. Ne yapacağım ben emekli olursam! Kendimi biraz daha geliştirsem diyorum, ne zamandır hayalini kurduğum o yazarlık yanımı mı geliştirsem acaba? Becerebilir miyim ki? Kendime "hayalci" ismini taktım. Yine hayal kuruyorum.

Bir zamanlar çalışmak istemekle ne kadar doğru karar vermişim. Bunca zaman ne yapardım yoksa? Kim bilir boş kalmazdım belki de! Tam on yıl boyunca ev hanımlığı yaptım. Ev hanımı olmak zor iş. Kendine ait gelirinin olmaması, karşılıksız her gün binbir işle uğraşıp sonra da beğendirmeye çalışmak ne kadar da zor. Üstelik de karşılıksız, üstelik de fark edilmeksizin yapıyorsunuz.

Şimdi iş, yazarlık, ev hanımlığı derken bugün bunlarla ilgili mi yazsam? Yazayım en iyisi.

Daha önceki öykülerimde de hatırlarsınız. Çalışmak, çocukluğumda kurduğum bir hayaldi. Ama bu hayalime ulaşmak için çok mücadele verdim. Bunların aşamalarını kısaca anlatmaya çalışayım;

İş hayatımdan önce ev hanımıydım. Çünkü lise yıllarında nişanlanmış ve okul biter bitmez de evlenmiştim. Başarısız bir öğrenci değildim. Ancak siyasetin ve insan ayrımının yapıldığı bir dönemde okuduk biz. O zaman bazı öğretmenler ağzınızla kuş tutsanız dahi size iyi not vermezlerdi. Lise son sınıfa üç dersten ikmale kalmıştım. Sonra sınavlara da girmedim. ‘Aynı öğretmenler yine geçirmezlerdi,’ öyle düşünmüştüm. Eşimin tayininin İzmir'e çıkmasıyla okuldan tasdiknamemi isteyip İzmir Şemikler Lisesi'ne kayıt yaptırdım ve üç ders çıktı yedi derse. Yeni yeni dersler eklenmişti ve onları da vermek zorundaydım. Üç yaşında büyük oğlum Eren ve yine ikinci oğlum Kemal Erbay'a hamileydim. Karnım burnumda ders çalışarak sınavlara girdim ve lise diplomasını aldım. Sıra çalışma hayatına gelmişti. Nereye el atsam, -şimdiki adı referans olan- torpil istiyorlardı. Bu işte tek başımaydım. Yakın çevremde hiç kimse çalışmamı istemiyordu. O nedenle de destek veren yoktu. Yıllarca girmediğim sınav kalmadı, ama olmuyordu.

Artık ümidimi kesmiş çocuklarımla ilgilenmeye başlamıştım. 1991 yılında eşimin tayini bu kez İstanbul'a çıktı. Büyük oğlum dokuz yaşında küçüğü ise ilkokula yeni başlamıştı. Yalnızdım. Her ne kadar akrabalar olsa da İstanbul büyük yer, her gün görüşemiyorsunuz.

Bir sabah bakkala ekmek almaya gittiğimde bir de gazete alayım derken Final Dergisine gözüm ilişti. O anda 'neden olmasın' dedim kendi kendime. Üniversite okumak geldi aklıma. Dergiyi aldım. Eve gelince şöyle bir karıştırdım. Hoşuma gitti. Konuları okudum, soruları çözdüm. Yapabiliyordum. Nasıl olsa artık memurluk hayali bitmişti benim için. Yaşım otuza yaklaşmıştı. O tarihlerde otuz yaşından sonra devlet memuru olamıyordunuz. ‘Bari üniversite okuyayım da yazılarımı bilinçli olarak yazayım’ diye karar verdim. Haftalık çıkan Final Dergisini düzenli alıyor, çocuklarım okuldan gelinceye kadar çalışıyordum.

Yine bir gün ders çalışırken bir akrabamız çıkageldi. Kitapları görünce:

 "Hayrola ders mi çalışıyorsun Sibel?" dedi şaşkın bir şekilde.

" Evet, Senem abla" dedim.

Gülümsedi.

“Yıllardır çalışmak için çabaladım ama olmadı. Bari üniversite sınavına gireyim de, kazanabilirsem, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü okumak istiyorum. Zaman zaman bir şeyler yazıyorum bari onları değerlendiririm.”

 "Maliye sınav açmış, oğluma söylüyorum o girmiyor, yarın da müracaatların son günüymüş ona girsene"

 Ben ümitsiz bir şekilde:  “Gireyim ama torpilim yok!”

 Buna rağmen son bir kez şansımı denemek istedim. Ertesi gün evraklarımı hazırladım, gidip müracaatımı yaptım. Sınav üç ay sonraydı. Hiç ara vermeden dergilere bakıp çalışmaya devam ediyordum. Sınavdan çok üniversiteye konsantre olmuştum. Sınav günü geldi çattı. İstanbul Üniversitesinde sınava girdim. Soru kâğıtlarını açtığımda sorular o kadar basit geldi ki bana. Sanki okuduğum dergilerden almışlardı soruları. Sınav çok başarılı geçti kısaca. Yazılı sınavı 44 bin kişi arasında ilk yüze girerek kazanmıştım. Mülakat da ise anormal derecede heyecanlıydım ve nasıl olduysa Hızır’ın yardımıyla kazandım. Tayin yazımı getiren postacıya bahşiş verdim. Sevinçten havalara zıp zıp zıplıyordum. Bir rüyam gerçekleşiyordu. 1993 Mayıs ayının ortalarında işe başladığım günlerde defalarca kendimi çimdikledim rüya mı görüyorum acaba, diye. Tabi bu arada üniversite sınavına da girdim. O zaman kaç puan aldığımı net hatırlamıyorum ama tercih kâğıdı geldiğinde İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne puanım yetiyordu. Tabi ki kayıt yaptıramadım. Çocuklarım, işim, bir de okul ardı;  yetişemezdim. AÖF’ne müracaat ettim. İki üniversite bitirdim. İşimde memur olmakla kalmadım kariyer de yaptım. Bin defa şükürler olsun. Şunu anladım ki, hiçbir emek boşuna gitmezmiş. Eninde sonunda mükâfatınızı alıyorsunuz.

Nice mutlu yıllara 2015…

Karakız...

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...