Beyaz Ceket

Ali Vafi kullanıcısının resmi
Bayat Pazar’a -Bit Pazarı- gittim. Orada İranlı bir arkadaşım: “Alı Bey” dedi, “sen belediyeden ikinci el elbise almışsın? Bu sözü işitirken kendi kendime dedim ki, ‘Bu kişi benim (renkli ve lanetli ceket’ imin hikâyesini okumuş, benimle dalga geçiyor.’ Ama cevap vermedim.

“Ali Bey burada bir Hayır Kuruluşu var. Hamam yolunda...”
O zaman anladım bana danışıyor, dalga geçmiyor benimle. “Yok,” dedim, “şimdiye kadar oraya hiç gitmedim.”
“Kimliğin yanında mı?”
“Evet, yanımda taşırım hep.”
“Bakabilir miyim?”
“Çıkarıp verdim.”
Alıp önlü arkalı baktı. Bu kimlik iki gün sonra geçersiz olacak!”
“Önemli değil, gidip değiştirim.”
“Ali Bey bir kimliğin değişmesi için bir aylık zaman gerektirir. O da başka problem olmazsa. Tanıdığım birkaç kişi var, yedi-sekiz aydır kimlik bekliyorlar.”
“Kimliğin bana ne faydası var ki? Fark etmez bir aydan sonra versinler.”
“Kimlik olmazsa sigorta yok, doktor yok, hastane yok, hatta “gayım megam” – Valiliğe bağlı, mültecilere para ve gıda yardımı yapan kuruluş- dan para bile alamazsın.”
“Zaten ne para veriyorlar ki! Gayım megan her üç ya da dört ayda yüz lira veriyorlar. Günü bir liraya geliyor. Ama Eskişehir’de biz İranlılar her ay sekiz yüz lira alırız. “
Arkadaşım saatine baktı. “Şimdi nereye gidiyorsun?” dedi. “şairler Derneğine…”
“Bu kadar şiir ve hikâye yazmışsın… Bu para fazlasıyla yeter sana.”
“Yetmez… Bir kitap bastırdım. Yedi yüz lira zarar ettim.”
“Birlikte gidelim o zaman Hayır Kuruluşuna.”
Birlikte gittik. Sorumlu kişi, kimliğimi aldı. “Buraya kaç kez elbise almaya geldin?” dedi.
“İlk kez geliyorum. Bir arkadaşım getirdi beni…”
TC kimlik numaramı bilgisayara ekledi. İçeriye geçmemize izin verdi. Büyük bir salondu. Her yanı naftalin kokusu sarmıştı. Ben anladım ki elbiseler yeni daha. Sevindim. Elbiselere taraf gidiyordum ki, bir kadın sesi durdurdu beni.
Eliyle beni oturduğu masaya çağırdı. “Kimlik” dedi.
Verdim. Kimlik numaramı önündeki deftere yazdı. “kaç defa elbise aldın?” dedi.
“Hanımefendi” dedim, “ben sizin komşuya gelip su parası yatırdım. Fakat buraya hiç gelmedim.” Üzerindeki dekolte elbisesini düzeltir gibi yaptı. “Esra!” diye seslendi.
Kadın geldi. “Al bu beyi elbiselerin yanına götür” dedi, “bir ceket, iki pantolon bir de gömlek ver.”
Anladım ki tüm elbiseler ikinci eldir. “İstemiyorum!” dedim arkadaşıma. Kadın: “Olmaz!” dedi kaşlarını çatarak. “İsminizi bilgisayara geçirdik.”
Arkadaşım beni ikna etti. Yalnızca bir pantolon beğendim. Diğerlerini almaya mecbur kaldım.
Oradan üzgün bir şekilde ayrıldık, Bayat Pazar’a geldik yeniden.
Arkadaşım: “Beğendiğin o pantolonu terziye verelim, bedenine göre yapsın.”
Verdim. Terzi boyuma göre ölçü aldı. ”Bunun fermuarı bozuk” dedi.
“Pahalı mı fermuar?”
 “Dört lira fermuar, üç lira paça kısaltma…”
“O kadar param yok. Hem ben mülteciyim.”
Kızarak bana: “O zaman git memleketine!” dedi, “burada ne arıyorsun?”
Bu sözü yüreğimi acıttı. Ama sesimi çıkaramadım.” Pantolonumu yapıver, yarın gelir alırım.” Dedim.
Yeniden Bayat Pazarı’na, arkadaşlarımın yanına gittim. Behruz geldi. Beni arıyormuş.  “Ali Bey, Yaşar Abinin tekerlekli arabasında beyaz bir ceket gördüm.” Dedi, “ yepyeniydi.”
“Sağ ol” dedim, “ama ben Hayır Merkezi’nde ceket, pantolon ve gömlek aldım.” 
“Ama bu beyaz ceket çok güzel. Çizgili… Önce bir gör, öyle karar ver! Beğen sonra pazarlık ederiz.”
Gerçekten de beyaz ceket çok güzel ve de fiyakalıydı. Üzerime giyindim. “Süper!” dedi Behruz.
“Çok güzel yakıştı!” dedi bir başkası.
“Hayırlı olsun, güle güle giy” dedi bir başkası.
Birileri beni gaza getirdi. “Beğendin mi?” dedi Behruz.
“Evet, çok beğendim. Herkes beğendi zaten.”
Behruz pazarlık yaptı. On beş liraya kapattı. “Behruz Ağabey bu ceketi kuru temizlemeye verelim.” dedim.
Birlikte kuru temizleyiciye vardık. On beş lira istedi temizleyici. “On lira olur mu?” dedim.
Kabul etmedi. Üzerimde para yoktu. Behruz ödemeyi yaptı. Oradan evime geldim.
Evde belediyeden aldığım ceketi üzerimde denedim. Kolları dizime kadar uzundu. Pantolon dizimden yukarı çıkmadı. Gömlek de iki renkliydi. Deterjan sol tarafın rengini bozmuştu. Hepsini bir poşete koyup, bastım çöp kabına. Kendi kendime, “Terzideki o pantolonu da almayayım. Terziye vereceğim yedi lira ile Yaşar Abiden ikinci el bir pantolon alayım.” dedim.
Sabah ilk işim gidip kuru temizleyicide beyaz ceketimi almak oldu. Gittim Ömer Abinin mağazasının tam karşısındaki elektrik direğine astım ceketi.  Beklemeye başladım. Arkadaşlarım gelip görsünler istiyordum.
Mehdi bir elinde sigarası, diğer elinde çay bardağı ile geldi. Bana otuz liraya mal olmuş ceketime bakarak:
“Ali Bey bu ceketi keşke almasaydın!” dedi.
Ardından Emir geldi. O da: “Bu kimindir? Yoksa sen mi aldın Ali?”
Sonra Mensur geldi. “Bu ceket 1950’lilerin… Modası çoktan geçti.”
Ali uzaktan bakıyordu: “Ben dedim ki, bu ceket senin yaşına uygun değil.”
“Kaça mal oldu bu sana?” dedi Rıza.”
“Otuz liraya.”
“Otuz lirayla yeni bir ceket alabilirdin.”
Başka biri:
“Bir kere fotoğraf çekmek iyidir, ama bu ceketi dışarıda üzerine takma!” dedi.  
Ben o gün eski ceketimi giymemiştim. ‘Nasılsa kuru temizlemeden alacağım ceketi giyerim’ diye düşünmüştüm. O kadar olumsuz şeyler söylediler ki, hevesim kaçtı. Ceketi giymek istemiyordum.
Sinirimden üst dişim ağrımaya başladı. Oysa dişlerim takma dişti. Hiç insanın takma dişi ağrır mı? İnan benimkisi ağrıyordu işte!
Birkaç dakika Ömer Bey’in mağazasının önünde durdum, gelen bir söz söyledi, yüreğimi yaktı. Tam oradan uzaklaşıyordum, Yaşar Abi çağırdı beni.
“Yeni bir gömleğim var” dedi, “ beyaz ceketine yakışır hem.”
“Şimdi istemiyorum, kalsın!”
Yüreğim yaralı, kanıyordu. Çünkü param yoktu. Gelişi güzel yürümeye başladım. Moralim bozulmuştu. Arkadaşlarımın söylediği kötü sözler gözlerimin önünden geçiyordu. Ben bu ceketi aldığımda tüm arkadaşlarım “çok güzel ceket, al bunu.” diye teyit etmişlerdi, şimdi kalkmış beğenmiyorlar. “Giyme!” diyorlar.
Kâh dişim kâh takma dişim ağrımaya devam ediyordu. Dayanamadım, ağzımdan takma dişimi çıkardım, cebimden çıkardığım mendile sarıp ceketimin cebine koydum. Yeniden düştüm yola…
Arkamdan seslenen arkadaşlarımın seslerini duyuyordum:
 “Eski model…”
“ 1950’lilerin…”
“Fotoğraf çek…”
“ Ben dedim alma, sen yaşlısın, sana gerekmez… “
 İran’ın 28600 mültecisi benim arkamdan gelip bana böyle şeyler diyorlar. Ben takma dişimin derdine düştüm. Ağrı canıma yapışmıştı. Gerçekten bilmiyordum; diş etim mi ağrıyor yoksa takam dişim mi? Yol üstünde bir çöp konteynerinin yanında durdum. Karşıda elektriğini gördüm sonra. Götürüp beyaz ceketi elektrik direğine astım. Hızla uzaklaştım oradan.
Eve vardığımda yorgun düşmüştüm. Elbiselerimi çıkarmadan kendimi yüzü koyun yatağın üzerine bıraktım. Uyumuşum.
Sabah uyanabildim. Kafam rahattı. Çünkü beyaz ceketten kurtulmuştum. Acımıştım. Kahvaltı koydum. Peynir ve bayatlamış ekmeğimden başka bir şey yoktu. Baktım ağzımda takma dişim yok. Aramaya başladım. Bir türlü bulamadım. Birden aklıma geldi. Dün mendilime sarıp ceketimin cebine koymuştum.
Of of… Kimliğimin tarihi de bitmişti. Uzatmak gerekiyordu. En az bir ay beklemem gerekecekti yeni kimliğime kavuşmak için. Of ki of…
Alıteza pourbozorg vafi
22.5.2015...Eskişehir
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...