Seyit Rıza’ya doğru yolculuğa çıktı Leyla Ana. -Ki Son Ağıdımızdı-

Ahmet Bakır kullanıcısının resmi
Güneş bütün merhametini bir yangına yüklemiş cemevinin ortasına bırakmış gibiydi. İnsanların yüzlerindeki kederi, terler maskeliyordu. Gün kendine çekilmiş bir ölgün ağaç gibi suskun. Tarih hesabını veremediği geçmişin utangaçlığı içinde. Zaman kekeme.

Mazlum bir halkın acılarının toplamını ömrüne yedirmiş Leyla Ana, bir tabutun içinde ağır ağır getiriliyor taşın üstüne. Anadilin bütün duygusallığını yüklenmiş dualarla sırlanıp Ağdat’a doğru yola koyulacak birazdan. Dersim Milletvekilleri Edibe Şahin ve Alican Önlü, Dersim Belediye Eşbaşkanları Nurhayat Altun ve Mehmet Ali Bul ile birlikte Dersimliler, Pir’in Kürtçe dualarına ellerini kalbinin üstüne koyarak dinliyorlar. Ve Leyla Ana ömrüne armağan edilmiş acı öykülerinin beşiği Ağdat’a yola çıkarılıyor.
Cümlenin anlamadığı, kelimelerin ifadeyi tam olarak veremediği o acılı öyküler, bir öksüz çocuğun gözlerinden verilebilir ancak. Bakmayın Leyla Ana dediğimize, o devletin kurşunlarıyla vurulan onlarca akrabalarının cesetlerinin altında kaldığı, o meşum günde kaldı hep. Yüzü gözü saçma darbeleriyle kan revan kaldığı, annesini cesedinin altında çıkarken tanıştığı acıların, o çocuk yüreğine “acılara hoş geldin” dediği an da kaldı yani. 
Katledilmiş akrabalarının cesetleri arasında kendisiyle birlikte yaralı çıkan kardeşi Ali İhsan’ın, katliamı yapan komutan tarafından esiri olarak götürülmesini gördüğü o günden beri hiç büyümedi. 
Yani hep çocuk kaldı.
Büyümek istediği de olmadı hiç, ömrü donsun istedi.
Ezbetini katletmekle kalmamıştı devlet, Babası Seyit Rıza’yı yaşını küçülterek, ağabeyi Hüseyin’i yaşını büyüterek birlikte asmıştı bir de. Toplam yedi canı bir yağmurlu gecede Elazığ Buğday Meydanında darağacına göndermişti, insani ve hukuki hiçbir gerekçeye sığdırmaya gerek görmeden.
Sonra mezar yeri olmadı 7’lerin, Leyla Ana babasının, ağabeyinin ve idam edilen büyüklerinin mezarını bulmaya adadı ömrünü. 
Devlet yetimliğini ve öksüzlüğünü yani ikisini birden bahşetmişti Leyla Anaya. Ki yetimler hiç büyümezdi bu sarı coğrafyada.
Daha babasının mezarını bulacaktı.
Her insan babasının huzurunda hep çocuk kalır ya, derdini, özlemini bir çocuk gibi anlatır ya babasına, öyle yapacaktı o da.
Hep çocuk kalmaktı niyeti bu nedenle.
Çocuk kaldı Leyla Ana da, ama babasının huzuruna gidip ağlayamadı doya doya.
Dağ yamaçlarında toplayacağı kır çiçeklerini usulca koyamadı babasının mezarına.
Belki o zaman, özlemi bitecek ve büyüyecekti.
Şimdi yolculuğa çıktı Leyla Ana.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...