Çıkmazların savaşa dönüştüğü yerdeyiz

Yusuf Değirmenci kullanıcısının resmi
‘‘Propagandayla zehirlenmedikleri sürece,

kitleler asla savaş düşkünü değildir.’’
Albert Einstein
 
Hep dillendirdiğimiz ‘‘olağanüstü’’ bir süreçten geçiyoruz sözü kendini doğrulayan bir doğrultuda ayırt edici özelliğini herkese dayatıyor. Bu durumun en doğru halini yaşıyor; kaygı ile bakıyoruz. Sürece kaygı ile yaklaşmamız ne kadar doğruysa bu kaygıların ortadan kaldırılması da o kadar doğrudur. Nasıl olacak sorusu başka bir dayatma olarak kendini ortaya koyarken, ‘‘barış’’ mı, ‘‘savaş’’ mı? Bu iki kavram arasında gel-gitler savaşı işaret ediyor.
 
***
 
Bir ülke altüst olmuş durumda, geç kalınmış öz yönetimler kendini kaçınılmaz kılıyor. Komünal yaşamın yerel halkın insiyatifine geçmesi bugün gündeme gelmiş bir sorun olarak ele almak temelde yanlış bir ifade biçimi olur. Öz yönetimler ikibinli yıllardan bu yana yeni bir paradigma olarak karşımıza çıkmış ve halka bu gerçeğin yansıtılması, anlatılması, kavratılması ve en önemlisi de benimsetilmesi konusunda dönem dönem tartışmalar oluşmuştu... Bu konuda oluşan altyapı çalışmaları yüzlerce belediyenin kazanılması ve altyapıya dair çalışmaların yoğun biçimde oluşturulmasına yönelikti. Dengeler öyle bir yere geldi ki muhatap olarak karşımızda sandığımız iktidarın özüne dönmesi, kendimize ait olan, zaten bizim yönettiğimiz belediyelerin öz yönetim ilanı yapıldı ve sayısız insanımızn ölmesine kadar vardı. Türk ordusu öz yönetimleri bahane ederek halka bugüne kadar uygulamadığı akıl almaz biçimde saldırmaktadır. İnsanların evlerini başına yıkmaktadır ve hiçbir sınırı da yoktur.
 
***
 
Bize ait olanı bizlerin yönetmesi diyalektik bir istem olarak hayat bulması kadar doğal bir yaklaşım olmazdı. Kazanımlar bedel ödenmişliğin sonucu olarak kendini ortaya koyarken, bu bedelleri toplumsallaştırmanın adı olarak görebiliriz öz yönetimleri fakat niyet bağlamında çok kirli bir siyaset muhatabı sorunun ciddiyeti karşısında savaşla meseleyi halledebileceğini sanarak silaha sarılmıştır. Bu bir öz yaklaşımdır. Meselenin ciddiyeti karşısında çirkinleşen bir düşman politikasıdır. Düşmanlık varsa savaş her zaman olacaktır. Türk devleti bir düşman siyaseti güderek, Kürtleri yok saymanın yenilenen üslubuna bürünmüştür. Yani özünü koruyan sözde değişimi formatlayarak başa dönmüştür.
 
***
 
Çok kirli bir sürecin kirli poltikacıları, almış oldukları kararla, kan ağlayan bir coğrafyanın daha da kanlanması adına akla gelinmedik oyunlarla ateşe körükle gitmeye niyetlidirler. Suruç, Ankara, Paris ve Tahir Elçi cinayeti bu durumun karakterini gözler önüne seriyor. Tüm dünya insanlığı kaygı ile bu süreci izlerken, gündeme alınan politikalar insanlık dışı kararların alınmasına dönük düşmanlık üretme hali almıştır. Barış kesinlikle gündemde olmayan, bir sözcükten ibarettir. Tüm dünyada ve o dünyayı yönetenler savaşın, öldürmenin, bitirmenin teorisini yaygınlaştırarak insanları korku duymaya itmektedirler. Öyle bir duruma getirdiler ki dünyayı hep beraber, solcu siyasetçiler sağ faşist siyasetçilerden farksız hale geldi. Kendini solcu olarak gören siyasetçiler tamamen sağ siyasetinin içinde bocalanarak, her zaman eleştirdikleri sağ siyasetçilerden farksız duruma gelmişlerdir. Karmakarışık bir durum, kimin ne olduğu, kimin ne yapmak istediği belirsizliklerle dolu bir kirli süreç...
 
***
 
Tehditler, meydan okumalar, cinayetler, korku salmalar kendiliğinden gelişen olgular olarak ele alınamaz. Gördüklerimiz, duyduklarımız kurgulanmış bir senaryo gibi  karşımızda duruyor. Adeta verilmek istenen mesaj, insanlığın umudunu yitirmesine dönüktür. Bu özünde iflas etmiş kapitalist düzenin teröre davetidir. Çıkmazlarını insanlığın temel değerleri üzerinden kurtarmaya çalışıyor. Bu hedefte en belirgin olan da Kürtlerdir. Özgürlük ve adalet kavramını herkesle birlikte yaşamak isteyen bir politize olmuşluğun, karşıda yarattığı olumsuz tepki, onların eşi benzeri görülmemiş bir İŞİD oluşumuyla güzel bir geleceği işaret eden bir topluma saldırtılmasıdır. Kürtler güzel olanı herkes adına işaret ederken, güzellik karşıtı olanlar daha çok İŞİD gibi örgütlere desteğini sürdürecektir.
 
***
 
Bu bağlamda Kürdistan ve Ortadoğu’da kardeşlik can çekişirken ve artık cinayetler kameralar önünde olurken, Tahir Elçi cinayetinden anlaşılıyor ki kardeşlik koca bir yalandır. ‘Bin yıldır kaynaşmışız kimse bizi ayıramaz’ diyenler, öldürülmekle karşı karşıya ise direnmek belki de barışa giden en doğru yoldur.
 
 
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...