Bir Kameradan Nerelere

Sedat Öncer kullanıcısının resmi
Tuncer Abi: “Bu sahte!” dedi ise,asıl dahi olsa o artık sahtedir…

Zaman zaman elektronik ile ilgili anılarımı paylaşıyorum.
Doğrusu umduğumun ötesinde ilgi görüyor…
Bu sebeple teşekkürlerimi sunuyorum.
***
6 Eylül Pasajı’nın okul tarafından girişinin tam karşısına düşüyordu dükkânı…
Öyle aydınlık bir dükkân değildi.
Uzunlamasına ortadan ikiye ayrılmış, arkada kalan kısmı atölye bölümüydü.
Dükkânın ön yüzünü neredeyse vitrin kapsıyordu.
Küçük bir kapıdan giriliyordu.
***
“Suratsız” denildiği kadar vardı…
İnce, uzun boylu, yanakları içine çökmüş, tıraşsız kaba sakallı, tepesinde çok az kalmış taranmamış saçları ile aynalara kavgalı gibi bir hali vardı.
Çevresindekiler bu asabi suratı bir aşabilseler, oldukça yakışıklı birini göreceklerdi.
Yürüyüşüne kadar her şeyini bozmuş alkol alışkanlığı, ona tam bir külhanbeyi havası veriyordu.
Çok az konuşurdu.
Fazlaca dostu da yoktu.
Ben onu yanındaki dükkânda spor malzemeleri satan telsizci arkadaşım vasıtasıyla tanıdım.
Başka türlü yollarımız asla çakışamazdı.
***
80’li yıllarda elektronik dendiğinde,
Renkli televizyonlar, Beta-VHS videolar ve telsiz gelirdi akla.
Video ki, sayılı ailelerin evlerinde bulunurdu.
En az bir maaşlık cihazlardı bunlar ve bir yerde özel araç gibi kariyer unsuru sayılırlardı.
Henüz piyasanın tanıdığı bu aletlerin doğal olarak usta derecesinde tamircileri de yoktu.
İşte 6 Eylül pasajındaki Tuncer abi bu aletlerin kurduydu.
Dükkanının vitrinini de video parçaları süslerdi.
Ama ben O’nu video tamiri yaparken hiç görmedim.
Ama eline kimse su dökemezdi bu konuda.
Şuradan biliyorum ki bu konuda kime sorulsa O’nu işret ederdi.
Alkolik bir adamdı Tuncer abi…
Bakışlarının arkasında hep bir dert saklardı.
Kimselere anlatmadığı bu derdini çok sonraları ben öğrendim.
İyi katlanmıştı ve katlanmaya devam ediyordu.
Sabahtan güne kanyakla başlar akşama kadar 70’lik şişenin dibini görürdü.
***
Peki tamirat yapmıyorsa bu adam nereden kazanıyordu parasını, nasıl sağlıyordu geçimini?...
Tuncer Abi’nin çok daha başka bir özelliği vardı.
Antika konusunda bir uzman, daha da ötesi Türkiye’de bir otorite idi.
Pek çok üniversite hocasını hatta yurt dışından gelip fikir danışanları gördüm.
Tuncer abi “Bu sahte!” dedi ise asıl dahi olsa o artık sahtedir…
Antik bir metal parayı yazı tura atar gibi havaya atsanız, para yere düşene kadar, hangi imparator zamanında basılmış, kaçıncı darp olduğu, Dünya’da kaç adet bulunmuş o güne değin ve parasal ederinin ne kadar olduğuna kadar söylerdi…
Böylesine otorite, eşsiz bir kişilikti Tuncer Abi.
O tarihlerde Bursa müzesinde paha biçilmez İslam paraları koleksiyonu olduğu söyleniyordu…
Bir yerde bir buluntuya rastlandığında onu alır götürürler, bilirkişiliğinden istifade ederlerdi.
İşte gelirini buradan temin ederdi Tuncer Abi…
Videolar konusunda çok şey öğrendim ondan…
Çok ender muhabbet ettiği kişilerdendim…
İşte bu Tuncer Abi benim yaşamımda oldukça önemli bir cihazı sahiplenmeme sebep oldu.
Anlatacağım hikâye onunla başlıyor.
***
Daha önce söz ettiğim gibi o vakitler videolara ulaşmak zordu…
Ama kameralara ulaşmak ise imkansızdı…
Her elektronikçinin hayaliydi bu cihazlarla oynamak ve hatta keşfetmek onları.
Bir gün Tuncer Abi’nin vitrininde Universum marka bir kamera ve onun omuza asılan V-4 kayıt cihazını gördüm.
Çok heyecanlandığımı hatırlıyorum…
Müsaade istedim, elime aldım, sağını solunu düğmelerini oynadım.
Öyle dalmışım ki Tuncer Abi’nin keyifle, hafiften gülümseyerek beni izlediğini görmemişim dahi…
“Seni seyrederken gençliğim geldi gözümün önüne, tıpkı bana benziyorsun!” derken gözlerinden imkansızlıklar içinde kıvrandığı gençlik günleri okunuyordu.
Kısa bir sessizlikten sonra “Doktor istersen al götür evde bir güzel incele!” dedi.
“Olur mu abi, hataya kazaya falan gelir Alim-Allah!” dedim.
“Senden öte mi Allah aşkına!” şeklinde cihazın kendince önemsizliğini ifade etti.
Alırsın, almazsın biçimindeki ısrar eden ve karşı duran ikili hatır koyuşlar ardından,
“Sana satayım şunu, kurtar beni!” dedi.
Çok komik bir paraya, üstelik de taksitle verdi cihazı.
Sonradan anlamıştım ki aslında maksadı cihaz satmak falan değildi.
O, gençlik heyecanını yeniden yaşıyordu ve bu heyecan onun için paranın çok ötesindeydi.
***
Sene 80’lerin ortasıydı ve ben artık kamerası olan ender kişilerdendim.
Bir güzel elden geçirip cihazı olduk olmadık her şeyi çekiyordum.
Tüm arkadaşlarım bir kameraya sahip olduğumu biliyorlardı.
Bu kamera hikayesini şimdilik burada bir kenara bırakıyoruz.
***
Elektronik sevdalısı olduğunda birisi,
Tornavida, pensenin çok evvelinde bir AVO metresi (Amper-volt-ohm ölçen alet) olmalıdır.
Ölçmek her şeydir çünkü!...
Zaten elektronik denen şey de “OHM YASASI”nı doğrulamakla başlar.
Bilgin arttıkça, yeni ufuklara doğru ilerledikçe,
Rutinleşen ölçmeye, ölçüp tespit ettiklerini görmeyi ilave etmek gerekir.
O kablodan cereyan aktığını biliyorsunuz ama onun nasıl bir şey olduğunu göremiyorsunuz!...
Çok sıkıntı verici bir durum!...
Elbette bunu görüntüleyen cihazlar var ama edinebilmek imkânsız gibi bir şey o vakitler…
“Osiloskop” diyoruz bu aletlere ve gelişmiş servislerde, laboratuvar ortamlarında bulunuyor ancak.
Benimse edinmem tam anlamıyla bir hayal.
***
Dereyi geçip de hastane yokuşuna henüz sarmadan, Üçler Ekmek Fabrikası önündeyken, karşı kaldırım tarafına baktığınızda, Almanya’dan kesin dönüş yapmış bir elektronikçinin, Erdoğan’ın dükkânını görürsünüz…
Balıkesir küçük bir kent sayılırdı ve elektronik ile uğraşanlar birbirlerini tanırlardı.
Yeni idi henüz buralarda Erdoğan…
Oldukça temiz bir dükkânı vardı...
Genelde pasaklılıkları ile bilinen diğer elektronikçilere hiç benzemiyordu.
Daha çok televizyon üzerinde uzman gibiydi.
Oldukça geniş masasının üzerinde bir kenarda aksesuar gibi duruyordu “Hitachi V-212”…
Gel git geçerken uğraya uğraya samimiyetimiz arttı Erdoğan ile.
Bir keresinde “Yazık ediyorsun bu güzelim alete, bir gün de kullandığını göreyim” dedim.
“Kim uğraşacak onunla, görüntü olsun diye koydum, gelen gideni etkiliyor” dedi.
Öyle deyince birden ağzımdan çıkıverdi o cümle.
“Madem kullanmıyorsun, bana ver, anlaşalım seninle!”…
Biraz durdu ve “Nasıl yani?” dedi…
“Bende bir kamera var, o senin daha çok işine yarar, bu cihaz da benim!” …
Kısa bir bekleyişten sonra hafiften gülümseyerek “O alet kameradan çok daha değerli” dedi.
Satmaya gönüllüydü ama belli ki nakit istiyordu.
Benimse nakit verecek durumum yoktu.
Günlerce her gelip geçişimde bu cihaz oturduğu yerden kımıldamıyor ve hep gülümsüyordu bana.
Şimdi bunu da bir kenara koyuyoruz…
***
Oldukça genç ve enerjikti ama biz ona soyadından dolayı “Dede” derdik.
Elektronik malzeme satardı…
Bu sebeple içli dışlı derecesinde ahbap olmuştuk.
Serin bir sonbahar akşamı işlerin bitip de çay keyfi yapıp muhabbete daldığımız bir vakitte,
Bir telefon geldi Dede’ye...
Hayli hararetli bir tartışma Dede’nin tadını tuzunu kaçırmıştı ve çayları zehir etmişti.
Birden telefonu kapatmaksızın masasına bırakıp “Doktor sende bir kamera vardı, değil mi?” dedi.
“Çalışıyor mu o alet?” diye devam etti.
“Evet” dedim.
“Oldukça da iyi, ama sorun nedir?” diye devam ettim.
“O bana acilen lazım…Ne istiyorsun o cihaza !?...”
Nutkum tutuldu ve bir an öylece kalakaldım…
Sonra kendimi toplayıp “Onu verirsem osiloskop gibi bir şeyler alabilmeliyim!” dedim.
Kazıklanma kuşkusu içindeki ama alışverişe can atan insanlar gibiydim.
Dede bunu naz yaptığım biçiminde algılamış olacak ki “Bak” dedi.
“Sana bir osiloskop alayım ve hatta şu cihazı da vereyim üstüne bana o kamerayı ver!”…
“Şu cihaz” dediği, üzerinde renkli televizyonu olan radyo ve teypten oluşan kompakt bir cihazdı.
Bana tek laf ettirmeden masanın üzerinde zaten açık vaziyetteki telefona sarıldı ve,
Hattın diğer ucundaki kişi ile konuşup “Tamam kardeşim uzatma, yarın gel kameranı al!” deyip ardından bir başka kişiyi telefonla arayıp,
”O masandaki osiloskop var ya, onu da alıp gelir misin?” dedi.
Yarım saat kadar geçti geçmedi Erdoğan belirdi kapıda ve elinde de bana günlerdir gülümseyen cihaz.
Bir beklerken iki cihaz sahibi oluvermiştim.
Dede, Erdoğan’dan osiloskopu verdiği malzemelere karşılık almıştı.
“Şu kadar senin, bu kadar benim alacağım var” deyip hesaplaştılar ve “Hitachi V-212” benim oldu.
***
Resimde görünen cihaz “Hitachi V-212”…
Çift ışınlı 20 MHz osiloskop…
Hala laboratuvarımın baş köşesindedir.
Ve hala büyük bir keyif ile kullanırım…
Sebep olanlardan Tuncer Abi’yi 90’lı yılların sonunda beyin tümöründen kaybettik.
Işıklar içinde olsun!...
Diğer sebep olanlara şükranlarımı sunuyorum.
***
2000’li yılların başlarıydı…
İlyas adında bir elektronikçi arkadaşımla dükkanında öylesine muhabbet ediyorduk ki, rafında duran bir cihaz dikkatimi çekiverdi…
Yerimden kalkıp elime aldım ve hemen tanıdım.
Universum kamera…
“İlyas, nereden eline geçti bu?” dedim…
“Sorma uzun bir hikayesi var” dedi…
“Dede’den geldi…Bir zamanlar benim kameramı kullanmak için aldı, sonra çaldırmış mı, ne olmuş, yüz defa geri istedim, sonra bunu gönderdi bana….”
Uzun bir hikayeydi İlyas’ınkisi ve gerisini ne ben sordum ne de o anlattı.
Ama bu kameranın bendeki hikayesini bilse bu yazdıklarımı benden önce o yazardı.
Yazardı eminim!...

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/22/2024 - 21:29
01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...