Bir Başka Kemal Özer

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Ölümünün 9. yılında Kemal Özer’e saygılarımla - Cem Duman

 
Atılmış bir kâğıt üstünde değil yüzleriniz
saklanmış bir kağıt üstünde
saygıyla dörde katlı.
 
Şair Kemal Özer, 30 Haziran 2009’da eşi Gülşah Hanım ile İstanbul’da bir restoranda yemek yerken fenalaşıyor ve kaldırıldığı hastanede vefat ediyor… “Acı haber tez duyulur,” derler ya, benim de yarım saat sonra olaydan haberim oldu. Aklıma ilk gelen cümle: ‘İstanbul bir beyefendisini kaybetti,’ oldu. Cenaze törenine katılamadığım için kendimi her zaman suçlu hissetmişimdir. Ama bir yıl sonra TÜYAP’ta düzenlenen Kemal Özer Sempozyumu’na katılmak için İstanbul’a gittim.
Kemal Özer ile birkaç kez İstanbul’da görüşmüş ve evinde ziyaret etmiştim. O da şiirlerinden derlediğim ve Opkomende Beelden ismiyle Hollandaca yayımladığım şiir kitabının tanıtımı ve şiir etkinlikleri için birkaç defa Hollanda’da misafirim olmuştu. Kemal Özer'le sohbet etmek, birkaç günü birlikte geçirmek büyük bir zevkti. Konuşması, dinlemesi ve de birikimi başlı başına bir ağırlıktı.
Hollanda’ya davet ettiğim yazar ve şairlerden her defasında sunumlarını önceden bana göndermelerini rica ederdim.  Ancak çoğu sunum göndermedikleri gibi, gönderenler de konuşmalarında sunuma bağlı kalmazlardı. Bunun için kendi düzenlediğim etkinlikleri çok başarılı bulmamışımdır. Kemal Özer, sunumlarını oldukça ciddiye alırdı ve onunla yapılan etkinlikler her zaman başarılı geçerdi.
Bir etkinlikte bize Nazım Hikmet’i anlatmıştı. Nazım Hikmet’in çalışmalarını ve onunla ilgili yazılanları okumuş biri olarak, Kemal Özer’in bende bıraktığı izi, okuduğum başka kitapların veya dinlediğim konuşmaların hiçbiri bırakmamıştı. Bu etkinlikten sonra ona:
-Eğer Nazım Hikmet ile ilgili bu anlattıklarınızı kâğıda dökerseniz hem Türkçe hem de Hollandaca yayımlamayı üstlenirim demiştim. Bu sözümden çok mutlu olmuştu.
Kemal Özer de düzenlediğim etkinlikler ve yaptığımız sohbetlerden etkilenmiş olacak ki bir başka toplantıda:
-Eşimin İngiliz olmasından dolayı yurtdışına en çok çıkan şairlerdenim. Bunca yıldır yurtdışında edebiyat etkinliklerine katılırım, bende etki yapan iki isim oldu: Biri İbrahim Erik(*), diğeri de Cem Duman, dedi. Ben de bu sözlerden mutlu olmuştum.
*
Türk ve Hollanda edebiyatı arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya çıkartmak için bir öykü seçkisi hazırlamayı düşünmüştüm ve bunun için İstanbul’a gittim. Konusunu ve hangi yazarlardan öykü isteyeceğimi belirlemek için Kemal Özer, Adnan Özyalçıner ve Nihat Ateş ile bir yemekte buluştuk. Seçkinin konusunu Kemal Özer önerdi: Kent ve İnsan. Söz konusu kitap Laleden Edebiyata, Kent ve İnsan Öyküleri adıyla 2007 yılında Türkçe ve Hollandaca olarak yayımlandı. Daha sonraki bir görüşmemizde bu kitaptan bir tanesini kendisine takdim ettim. Kitabı aldı, evirdi çevirdi, ön ve arka kapaklara baktı. Gözlerinin içi gülüyordu.
Kemal Özer, Eşi Gülşah Hanım ve kızı Simge ile beraber davetlim olarak Hollanda’ya geldiklerinde çok başarılı etkinlikler gerçekleştirmiştik. Güzel günler geçirmiştik. Kemal Özer Türkiye’ye döndükten sonra bir gazetede Hollanda anılarını yazarken, güzel anılarının yanında şöyle bir cümle kullanmıştı: “Cem Duman öğlen yemeklerini kaldırmış.” Bu yazıyı okuduktan sonra hem gülmüş hem de çok üzülmüştüm. Genel olarak Hollanda’da öğle saatlerinde sıcak yemek yeme kültürü yoktur, zaten restoranlar da kapalıdır. Düşünememişim.
Bir grup yazar ve şairle yaptığımız etkinliklerden önce bazen o kentteki bir arkadaşımızın evine misafir olur, yemeğimizi yer, oradan etkinliğe giderdik. Maastricht’te evine misafir olduğumuz arkadaş o kadar çok konuşuyordu ki, herkesin kafası şişmişti. Daha sonraları, Kemal Özer ile sohbet ederken, farklı bir düşünce ifade ederse, “Maastricht’te evine uğradığımız arkadaş bizi yemeğe davet ediyor,” derdim. O da “Tamam, tamam sen haklısın,” der gülüşürdük.
*
Kendisini Hollanda’ya davet ettiğimde işleyeceği konuyu beraber belirlerken, kendisine şöyle bir soru sormuştum: “Şiir kitaplarının az okunmasının nedeni; yoksa şiirin durağan olması mıdır?”
Kemal Özer, bu sorumdan yola çıkarak ŞİİR DURAĞAN DEĞİLDİR diye bir sunum yapmıştı. Öğretici olması açısından o sunumdan bir bölümü buraya aktarıyorum:
“Şiir durağan değildir; çünkü ne onu yazan kişi ne onun yazıldığı dil ne seslendiği toplum ne de içinde bulunduğu çağ  onu durdurur. Hatta dile getirdiği duygular, taşıdığı düşünceler, yarattığı görüntüler, yol açtığı çağrışımlar, hiçbiri, hiçbiri.
Şiir durağan değildir; çünkü başlangıcında duyum var. Şiir, daha yazılmadan başlar. Bir duyumla. Bu duyumun kaynağı bir insan olabilir, bir olay, bir ortam ya da bir nesne. Bu duyumun kaynağında bakış var: O insana, o olaya, o ortama ya da nesneye. ‘Bakılan’ı bakılmakla kalmayıp ‘görülen’e dönüştürendir şiir. O dönüştürücü gücün bir adı. ‘Bakılan’ı ‘görülen’e götüren o devinim, şiir, o devinimi yakaladığımız zaman yazılmış olur.
Şiir durağan değildir; çünkü başlangıcında dönüşüm var: İnsandan, olaydan, ortam ya da nesneden dile, yazıya, söze. Onlar baktıklarımız olmaktan çıkmıştır artık. Gördüklerimiz olmuştur. Dile, yazıya, söze dönüşmüştür.
Şiir durağan değildir; çünkü bir üretim sürecinin içinde yer alır. Yazılmakla, dönüştürücü gücü donup kalmış olmaz. Üretim süreci işlemektedir. Ozanın aldığı duyumla başlamıştır şiir, ‘bakılan’ı ‘görülen’e dönüştüren devinimi yakalamakla yazılmıştır, ama üretim süreci okurla bütünlenecektir: ‘Görülen’i okurun yeniden üretmesiyle.
Şiir durağan değildir; çünkü bu üretim sürecini ne ozan durdurabilir ne dil ne toplum ne de çağ.”
*
Toplantı salonundan eve gelirken, “Ben aslında yayıncı değil de marangoz olmayı isterdim. Siz neden şair olmayı seçtiniz?” diye sormuştum. Eve yaklaşmıştık.
“Zamanımız var mı, sana bir anımı anlatayım,” dedi. Zamanımız vardı.
-Bir grup arkadaşla Bulgaristan’a bir şiir festivaline davet edilmiştik. Boş bir günümüzde kentin dışına çıkıp bahçeler arasında yürümeye başladık. Kendi aramızda sohbet ederken bahçede çalışan birisi yanımıza yaklaştı. Kim olduğumuzu sordu. Şair olduğumuzu, Bulgaristan’a davetli olarak geldiğimizi anlattık. Hep o sordu, biz cevapladık. Sohbet uzayınca içimizden biri ona ‘Siz kendinizi tanıtmadınız’ dedi. Adam adını söylemeden gururla yamaçtaki onlarca evi göstererek, “O gördüğünüz evlerin ustasıyım ben,” dedi.
Kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra, “Yani herkes bir şey olmak için bir iş yapar.” dedi ve ardından ekledi:
-Herkes gibi ben de bir şey olduğumu kanıtlamak, ülkede veya dünyadaki gelişmelere karşı sessiz kalmamak için şiir yazıyorum.
*
Kemal Özer, İkinci Yeni Şiir akımının içinde yer almış, daha sonra da toplumsal gerçekçi şiire yönelmiştir. Bir ara kendisine:
-Siz kendinizi hangi geleneğin içinde görüyorsunuz, diye sormuştum.
-Ben Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Namık Kemal, Tevfik Fikret ve Nâzım Hikmet geleneğinden geliyorum, demişti.
Hollanda edebiyatının güçlü şairlerinden Adrian van Dis, Kemal Özer için bir yazı yazmıştı ve ben de o yazının aşağıya aldığım kısmını Opkomende Beelden kitabının arka kapak yazısı olarak kullanmıştım:
“Kemal Özer 1982’de Poetry International’de şiirlerini okuduğunda, Türkiyeli vatandaşlar heyecanla koşarak podyuma geldiler. Kendine özgü, güven veren üslubuyla konuşuyor olması, orayı gururlanarak Türklerin doldurmasını sağladı ki bu gurur sonradan orada bulunan herkes tarafından paylaşıldı.
Şiirlerinin kalitesinin gerçekçi olduğu söylenir. Özellikle emekçiler için kullandığı metaforlar dikkat çekicidir.”
*
Ben Kemal Özer’i sadece şair ve yayıncı olarak değil, Türkiye’nin aydınlık yüzü ve bir beyefendi olarak kalbime ve beynime not ettim.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...