Renkli Ceket

Ali Vafi kullanıcısının resmi
Bugün de her gün yaptığım gibi çarşıya gittim. Çarşı şehir merkezinde. İranlılar da çarşıya gelip gidiyorlar. Behzad beni orada bekliyordu. Birlikte Şairler Derneğine doğru yürümeye başladık.

Paltar (elbise) satan mağazanın önünden geçtik. Behzat bana mağazanın vitrinindeki kahverengi kot şalvarı gösterdi. (Ceket-şalvar)
“Bu kot şalvar, sana çok yakışır.” dedi. 
“Benim üzerimde o kadar param yok ki! Bu kışın ortasında 120 lirayı bu elbiseye verem.” dedim, “ gaz ve elektrik parası ödemezsem, ay sonunda kesilir yoksa. Bu kışı soğukta geçiririm…”
Yolumuza devam ettik… Sözün özü benim yüreğim de o paltara vurulmuştu. Ama param yoktu işte ne yapayım? Cebimdeki param ancak gaz ve elektrik parasına yetiyordu.
Yolda Behzad:
“Ali sen şair ve de yazarsın. Halk arasında senin bir saygınlığın var. Sen gerek iyi paltar giyesin. Türkiye’ye geldiğin günden beri bu üzerindeki rengi solmuş kül rengindeki kot şalvarı giyiyorsun. Göze hoş gelmez. Herkes senin fotolarına bakıp sanır ki; sanki hepsini bir yerde çekmişsin…”
“Behzad can benim o kadar param yok ki yeni kot şalvar alayım” diye tekrarladım. “Eğer elime fazla para geçerse, o zaman bu kahverengi kot şalvarı alırım. Hem de yanına iyi bir gömlek bir de şık bir kravat alırım.”
“Sen bu kadar şiir ve hikâye yazıyorsun hiç mi para kazanamıyorsun?”
“Bu güne kadar bana hiç kimse bozuk para bile vermedi. Eğer para verselerdi bu kadar gaz ve elektrik parası sevdalısı olmazdım.”
“Peki, şiir kitabın nasıl basıldı? İsmi neydi ki onun?”
“Eynalı can selam.( Azerbaycan’da bir dağ ismidir.) Sponsor buldum,  o ödedi.”
“Keşke benim param olaydı, o paltarları ben sana hediye alaydım.“ dedi Behzad. Sonra kederlendi, bir ah çekti.
“Biliyorum kardaş senin de paran yok!”
“Gel birlikte iş yapalım.” dedi aniden.
“Şaşırdım: “Ne işi yapabiliriz ki?”
“Şimdi senin para yok ki kendine yeni paltar alasın. Pazar günü gidelim Rus Pazarına, oradan ikinci el bir kot şalvar alalım sana.”
“Ne kadar para lazımdır bu işe?
“7-8 lira ile paltar almak mümkündür.”
Behzad’ın sözü mantıklı geldi bana. Hem ikinci el paltar almak İranlılara kusur sayılmazdı. Çünkü onlar bu işi layıkıyla yaparlardı.
Sonunda derneğe vardık. Şiir okuması bittikten sonra tekrar çarşıya gittik.  Gene o mağazanın önünden geçtik. Behzad yine beni durdurdu.
“Ali” dedi heyecanla, “indirim olmuş. 120 liradan 93 liraya inmiş.”
“Ne yapayım” dedim, “fiyatı yarı yarıya da düşse alamam.”
Ben de çok istiyordum o paltarları. Gizliden bakıp ah çektiğim çok olmuştu. Behzad’tan ayrılıp eve gittim.
Saat 1’de Behzad beni aradı. Çarşıda buluşup tramvaya bindik. Tramvay parasını ben ödedim. Behzad’a ödetmek yakışık almazdı. Rus pazarına gittik. 
Rus Pazarı büyük kapalı bir salonda kurulmuş. Ne ararsan her türden var cinsinden bir yer. Ayakkabıdan tutun bağlamaya kadar her şey satılıyor. Ama biz açık renkli bir ceket beğendik, tezgâhtarla sorduk:
          “25 lira” dedi tezgâhtar.
“İstemiyorum” dedim fiyatı çok bulunca.
“Az bekle “dedi Behzad. “Önce üzerinde bir dene.”
Denedim, üzerime çok güzel oturmuştu. Yakıştı da. Behzad:
“Çok güzel bir endaze” dedi Farsça.  
Ben ceketi hasretle çıkardım. Behzad onu yerine astı. Sonra bir hayla tezgâhtarla pazarlık yapmaya başladı. En sonunda 5 liraya işi kapattı. Satıcıdan uzaklaştığımızda:
“Türkiye’de de pazarlık etmek lazım. Eğer pazarlık yapmazsan kazıklanırsın” dedi.  Başımla onu “evet” anlamında onayladım.
Rus pazarından dışarı çıktık. Behzad’ı öğle yemeğine davet ettim. Çünkü bana çok yardımı dokunmuş, onun altında kalmak istemiyordum. Razı olmadı. Israr ettim. Kabul etti. Gidip lokantanın birinde İskender kebap yedik.
Çarşıda aldığım ceketi bir kuru temizlemeye verdim.  
Yine yolumuz paltar satan dükkânın önüne düştü. İndirime girmiş paltarlara bakarak:
“Bunu bil ki senin aynını ben beş liraya aldım” dedim gururlu bir şekilde.
                                      ***
İki gün sonra 10 lira verip kuru temizlemeden ceketi aldım. Ceketin ütüsü bozulmasın diye eve dolmuşla geldim. Gönlüm istiyordu ki hemen yarın olsun ve ben ceketimi üzerime giyinip çarşıya gideyim. O gece üç eski gömleğimi çıkarıp önüme koydum. Giyebileceğim birini seçtim.
 Sabah erkenden kalkıp doğruca çarşıya gittim. İranlı dostlarım benim ceketimi görüp:
-Ne ıyçün bu güne kadar bu caketi gımemişdın?
-Kaç paraye almısın?
-Çok yaraşır...
Ben bekliyordum ki Behzad gelip bu ceketi benim üzerimde görsün.
Bir arkadaş yakınıma gelip, “caketin etegin gavzadi” dedi baktı, sonra:
“Ali Bey bunun düğmeleri nerde? Bu ceketin düğmesi yok mu?” dedi alaylı alaylı.
Ben hayretle düğmelere baktım. “evet, düğmesi yoktur hiç. Düğme yerine ipe takılıyor.”  
Keyfim kaçmıştı. İranlı arkadaşa cevap bile vermek istemiyordum. Dilim tutulmuştu sanki. O sırada Behzad gelip aramıza katıldı. Rahatladım birden.

       “Hadi Behzad can gidelim “ dedim. Oradan, arkadaşlarımdan ayrıldık. Yolda:
“Behzad can, bu ceketin düğmesi yokmuş!” dedim.
 Behzad düğmelerin olmadığını fark edince derin bir ah çekti.
Derneğe gitmekten vaz geçip dolmuşa bindim. Mahallemizin terzisine gittim.
         “Ceketime düğme diker misin?” dedim.
Terzi ceketin rengine bakarak:
         “Bu renkte düğmem yok.” dedi. “Çarşıya git, buna uygun renkte düğme alıp bana getir.”
          Çarşıya gittim. Dükkânları aradım, sonunda düğmeleri buldum, tekrar dolmuşa binip terzinin yanına döndüm. Terzi düğmelere bakıp güldü:
           “Bunlar kadın düğmesi!” dedi. “ Götür, hemen değiştir!”
Hava kararmıştı. Üstelik çok yorulmuştum. Halim de perişan. Yapılacak bir şey kalmamıştı. Sabahı beklemeliydim. Uyuyamıyordum. Ceketimi giyip bir türlü derneğe ve çarşıya gidememiştim ya, çok zoruma gidiyordu bu durum.
            Sabahı zor ettim. Çarşıya gittim. Dün dolaştığım mağazaları karıştırdım. Bulamadım. Tüm mağazalar birbirine benziyordu; aynılardı sanki. Sokaklar da birbirinin aynısıydı üstelik. Kaç kez dolaştımsa da bulamadım. Sonra elimi cebime attım, düğmelerin yerinde yeller esiyordu. Hem düğmelerim hem 7 liram heba olmuştu. Tekrar 8 lira verip yeni düğme aldım. Tekrar terzinin yanına koştum. Terzi:
         “Bugün bakayım, yarın akşam gel al” dedi.
          Mecbur kalmıştım, bu açık kahverengi ceketimi terziye bırakıp yarın akşama kadar beklemeye…
             Akşamı gittim. Terzi benden 10 lira ücret istedi. Onunla pazarlık yaptım ve 5 lira de ev kirasından verdim. Sonra ceketi üzerime giyinip çarşıya doğru yürümeye başladım.
      Büyük park benim evle çarşının ortasında bir yerde. Kendi kendime, ‘Şimdi hava iyidir, halk da parktadır. Ben de parkın içinden geçip, birkaç tane de bu açık kahve ceketimle çekileyim” dedim. Parkta dört kişilik kürsü(oturak-bank) yeni boyanmış, parlıyordu. Heveslenip gelişigüzel birine oturdum. Bekliyordum, oradan biri geçse de fotoğraf makinemi ona versem de, o birkaç pozumu çeksin. Sigara paketimi ceketimin cebinden çıkardım, bir sigara tellendirdim. Bir nefes çekmiştim ki, bir elinde fırçası, diğer elinde boya kutusu olan bir adam bana yaklaştı.  Gözlerini gözlerimin içine dikti. Kızdı bana. Meğerse oturduğum kürsünün boyası kurumamış daha.
    Bu sözü işitince perişan oldum. Başım döndü birden. Ben, açık kahverengi ceketim, düğmeler, terzi, ev kirasından götürdüğüm para bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.  Hızla ayağa kalktım. O zaman anladım ki ceketim kürsüye yapışmış. Benim kahverengi ceketim renkli ve yol yol olmuştu. Adam elinde fırça ve boyasıyla homurduyordu hâlâ. Birkaç kişi daha adamın sesine yanımıza geldi. Belediyeden biri gelip adamın arkasında durdu. O da kızıyordu bana. Yüzüne bakınca sinsi sinsi güldüğünü fark ettim. Bu arada parkta oynayanlardan bir çocuk gelip yanımda durdu.
 “Amıca” dedi, “ pantolonuz renklenmiş…”
Dönüp baktım. Pantolonum da ceketim gibi yeşil ve yol yol olmuştu.
Belediye işçisi başımda durmuş, kürsüdeki boyayı bozduğum için benden para cezası istiyor. Kaç kişi aracı oldu ki, benden ceza istemesin. Adam diretiyor, Nuh diyor peygamber demiyordu. Sinirlendim. Hepsinin gözü önünde açık kahverengi ceketimi çıkarıp çöp kabına attım. Başka biri tekerlekli çöp arabasıyla gelip, çöp kabındaki çöpleri boşaltıp birkaç metre ilerdeki çöp arabasına taşıdı.
Ben istiyordum ki evime gideyim. Ama park evime yakın değildi. Ama açık kahverengi ceketimin bana kaç paraya masraf olduğunu hesaplamaya az bir zamanım vardı hâlâ.
Alış fiyatı: 8 lira.
Tramvaya biniş: 8 liraİskender: 25
Kuru temizleme: 10
Birkaç kez dolmuşa bindim: 10 lira
İlk düğme parası: 7 lira
İkinci kez düğme parası: 8 lira
Terzi: 5 lira
Toplam giderim: 78 lira
        Ben bu ceketin hatırına yetmiş lirayı ev kiramdan götürüp masraf etmiştim. “Ev kirasının ödemesine zamanım var daha, bir yerden yetmiş lira bulurum” dedim kendi kendime. Hem açık kahverengi ceketim çöpe gitmişti hem de pantolonum mahvolmuştu.
     Perişan bir halde eve vardım. Elimi cebime attım, baktım anahtar yok. Sonradan hatırladım: Anahtarı ceketimin cebine koymuştum. Hatta pahalı tespihim de ceketimin cebinde çöpe gitmişti.
       Hava kararmak üzereydi. Anahtarcıya koştum. Durumu anlattım. Benimle evime kadar geldi. Kapıyı açtı. On beş lirasını alıp gitti. 
          O sırada ev sahibinin oğlu geldi:
 “Ne aldın, o ne sattı? Atam getir birlikte eve koyak” dedi, giderken”. Bu ay kiranı birkaç gün erken ver.” diye de tembihledi beni.”
          “Tamam” dedim ardından kara kara düşüncelere dalarak.
           17.4.2015... Eskişehir
                             Alıreza pourbozorg vafi
 
 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...