RU

Müslüm Aslan kullanıcısının resmi
Başlıklar giysisidir derler yazıların, duyumsanan ve anlatılana etiket gibi yani.
 
Bütün satırlar o başlığın varlığında toplanırmış.
İşte RU,  sen başlığısın söylenen ve söylenmeyenin.
Kapılar kapanınca bütün türküler konuşmayı öğrenir. Delice ezgiler ruhunda sana ait olan ne varsa avucunda toplayıp bir umut mirasıyla sana geri iade eder. 
Ve sen RU… Bir şiirde ölür bir ezgiye adarsın adını.
RU; Bir tanrının can çekişen aynasıdır doğumların suretini yansıtan. Aynanda silik gölgelere renk katıyorsun sesinden, aynan eşkâlin/ eşkâlini seyrediyor tarih kendini ararken.
 
 Karanlığa kuytuyken gri harfler, ışığın kalbinde yarının anahtarı yoktur. Ve acı… kendisini hep siyah yazıyor emerek beyazın talihini.
 
Şimşekler düşüyor toprağın rahmine bir gülün ecelini okumak için. Sırrı düğüm düğüm güller, bu yüzden akın akın mültecidir kelebeklerin ömrüne… Ordasın RU, anahtarın keşfedilmeyi beklediği yerde. Beyaz çığlıklar serperek ve orada gül kederinden yağan yağmurlar ıslatıyor kalbini…
 
 Titrek dudaklı acılar ismini söylerken
Yarınların yanağına damlıyor kalbin
Bir ince uzun yoldur ömrün
Gezginliğe emanet ettiğin
Kaç hançer yıkandı sabrının kanından
Ve kaç kent dirilir şiirlerini içerken
 
Yağmurun duru elleri okuyor duasını ardından koştuklarımızın. Ve her bir şiirinin fısıldayışında yitik saydığımız her şey rengini yazıyor soluğumuzun kütüğüne.
Yağmur üşüyor işte, tutarken ellerinden alazlar… Çöllere kalıyoruz nedense bahar konarken dudaklarımıza.
Her yağmurun üşüyüşünde  kırışıklıklar düşüyor denizlerin ömrüne, ovalar sapsarı bir hüzne bürünüyor. Ve dağlardan kahveyi bir çığlık esiyor ardından uzaklaşan kentlere…
RU; Susuyor sözlerin ve sustukça toprak kıyısına vuruyor denizlerin. Çünkü deniz kirlenmiş ve tanınmaz kimsesizliğe kurban adıyor bizleri… Ve sonra kentlerin sadece adı kalıyor, kıpırtısı kuruyor esen her şeyin. RU, akın ediyoruz cesedimize basarak özledikçe konuşan suskunluklara… 
Sızıdan doğuyor bu devran 
Kirleterek kalbini hayatın
Ve sonra ayrılığın siyah gülleri
Siyah güllerin kokusunda büyüyor acıdan şafaklar
 
Bu ne devrandır korkudan uzak mutlu bir an düşmüyor takvimimize ve durmadan infilak eden acıların çocuklarını büyütüyor ve her mekânda tetikte bekleyen.
Bu ne devrandır, feryadımızın fermanlarını adımıza, adımıza andımızı çizdiriyor. 
Andımızda sabaha aydınlanan sevdamızın ezgisi.
Bir ırmak tutuşur hırcın bir sevdayla aşındırırken yatağını ve yatağını incitirken bile ışıltısına sarılarak mavisini çekiyorsa sinesine o bitimsiz, eksilip çoğalan, kuruyup sonra şahlanıyor akışkanlığıyla.
Tenhadır gökyüzü… Çizse de yıldızlar karanlığın alnını beyaz çizgilerle… Tenhalıkta yıldızların kaderi… Ovalarda sınırsız bir yalnızlık, denizlerin gözyaşları, yeryüzünün feryat etmekten bitap düşmüş bütün unutkan dalgınlığı, dargınlığı.
İşte tutuşuyorsun sevdan da maviliğinle direnerek akan bu devranda.
Yeryüzü içimizin en yüksek yeridir yüzümüz orada saklı.
Ardına veriyoruz çizilen yaraların ve kanını durdurmak için bütün kederleri toplayıp örtmek için yalnızlıkları. 
İşte oradasın RU.
Sararan sayıklamaların  çıplak eteklerinde yürüyoruz durmadan.. Bütün yönlerin çakısı kanatıyor her bir yerimizi. RU, yüzümüz parçalanıyor, ayın sularında. Yüzümüzü topluyoruz ağlamaklı çocuk çocuk düşlerinin ışığa dönüşen, bize emanet edilen umutlarının arasından.
Gölgeler serpilince barut kokulu sabahlara ekmek kokusundan bir direncin külüyle inada tutunurken, gün yine ölülerimizin alnından aydınlanır kavgaya.
 
RU… Biliyoruz ‘ bizim, biz olmaktan gelir güzelliğimiz’ Aynamız kalbimiz, Sırra sadakatimiz olmazsa hiç bir yere düşmez yüzümüzün hatları. Olmazsa hayatımızda çoğalan tebessümlerimiz renginde renksiz kalır ışığımız. Ve biz’liğimize koşuyoruz, sırra sadakatimizi ve yüzümüzden tebessümümüzü eksik etmeden.        
 
Yakılan bir acının külünden izler
Islanan gölgesi kirlenen kentlerin
Şikâyetçi yaralar devasına yeşerir
Ve intikamcı kavgalar ölümü sevmez aslında
 
Bütün hayat kuytuluklarına sesin akıyor, Yüzünde kalbimizi bulmak için RU.
Bu hayatlar intikamcıdır, Ölümü sevmez aslında
Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...