Hasta Mahpus Mesut Deniz'den bir öykü: MAHALLEDE SAHİPSİZ ARABA

Görülmüştür kullanıcısının resmi
Mesut Deniz 2 No'lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishane Tekirdağ

...
Güneşli bir gün biz çocuklar tatilin rehavetiyle biraz geç uyanmış, kahvaltımızı edip Yenibosna sokaklarını yeni yeni doldurmaya başlamıştık. İlk olarak sokağımızın aşağı ucunda oturan Hasan’a rastladım. Hasan o dönemki kankamdı. Onunla muahabbet ederek dolaşmaya başladık.
Gözlerimiz mahalledeki samimi olduğumuz diğer çocukları ararken, bir kaç sokak ileride, sokakları dikine bölerek ilerleyen yol üzerinde park etmiş siyah bir otomobil farkettik. Otomobilin başında da iki çocuk merakla ona bakıyordu.
Merakla otomobile doğru ilerledik. Yaklaşınca üzerinde BMW amblemini gördük. Son dönem mahallede yeni yükselen apartmanların önlerinde, gelen misafirlerin afili, gıcır gıcır arabalarını görür olmuştuk ama hiç BMW yoktu içlerinde. Caddeden geçen arabalar içinde her markayı gördüğümüz olmuştu ama ilk kez yakından inceleyebileceğimiz bir BMW vardı önümüzde. Merak ve heyecanla incelemeye başladık.
Çok fazla zaman geçmeden on kadar dokuz-on yaşlarında çocuk, otomobilin pencerelerine yapışmış halde şu muhabbetleri yapıyorduk :
“Vaay ! Koltuklar da deriymiş ha...”
“Kaç basıyo lan acaba bu ?”
“Gösterge en son 280 yazıyo”
“Kaç vites ?”
“Vites kolunda kılıf var görünmüyor ki”
“Ben biliyom, dört ileri bir geri”
“Sen nerden biliyon lan”
“Tabi biliyom ! benim amcamın da aynından var”
“Nerden var lan ! Senin amcan bizim köylülerin komşusu değil şi ? Sanki biz Bağcılar’a gittiğimizde hiç görmüyor muyuz amcanları.”
“Benim başka amcam da var oolum”
“He, he, var. Hem var, Hem de BMW si var.”
“Var tabi !”
...
Mahallenin normal işleyişinde, olayın bu aşamasında olması gereken, oluşan gürültü üzerine bir pencereden kızgın bir başın uzanıp bize bağırması ve otomobilin çevresinden uzaklaştırmasıydı. Ama olmadı öyle bir şey.  Olmayınca da otomobil çevresindeki kalabalık arttı. Her kafadan bir ses merakla inceliyorduk arabayı.
 Bir ara bir şangırtı koptu. Sesi duyar duymaz hepimiz kaçışyık. Çocuklardan biri bir taş ile farlardan birini kırmış ve kaçmıştı. Biraz uzaklaşınca durduk, gözlerimiz ve kulaklarımızla çevreyi kolaçan ettik. Hiç bir evin penceresinden bağırıp çağıran kızgın bir baş uzanmamıştı. Arabaya sahip çıkan yoktu. Öyle olunca başka bir çocuk, ilk farı kıran çocuğa “Öyle kırılmaz böyle kırılır” dercesine kurumlu bir şekilde ikinci farı kırıp kaçtı.
... Yine kimse yok...
İşte herşey böyle başladı. Yirmi kadar çocuk bu sahipsiz arabanın başına çöktük. Çok kısa süre içinde bütün far ve camlar kırıldı. Kimimiz arabanın kaporta ve tavanında zıplayarak, kimimizse içinde oyunlar oynuyorduk.
Bir ara şoför koltuğunda direksiyon sallıyordum. Hasan da yanımda bana bağırıyordu :
“Bas gaza Mesut ! Aynasızlar peşimizde, yetişmesinler.”
“Ayıp ettin. Sen de tekerleklere ateş et, ne duruyorsun. Tekerleri patlarsa gelemezler.”
Seyrettiğiğmiz filmlerin kahramanlarıydık  ve keyfimize diyecek yoktu. Sırayla direksiyona geçip şoförlüğümüzü deniyorduk.
Ben tam arabanın tavanında zıplayanların yanına çıkıp zıplamanın heyecanını test edecektim ki, sokağın üst tarafından bize doğru elinde benzin bidonuyla koşan ve “Lan ! Ne yapıyorsunuz siz orda !” diye bağıran otuzlu yaşlarda bir adam gördük. Sesi duyar duymaz hemen kaçıştık.
Arabaya yaklaştığında içiçnde çocuklar vardı hala. Yakalayabilirdi, yakalamadı. Belki çocuk dövmek ne işe yarayacak diye düşündü, belki de arabanın haline bakıp tanımadığı bu semtte başına benzer şeyler gelebileceğinden korktu.
Biraz uzaklaşıp takip edilmediğimden  emin olunca dönüp baktım. Adam arabanın karşısında yere çömelmiş, dirsekleri dizlerinde, elleri saçlarını avuçlamış, dokunsan ağlayacak şekilde arabaya bakıyordu.
Sanki demin arabanın tepesinde ben değilmişim, başka yerden geliyormuşum da görüp merak etmişim  gibi pozlarla yaklaşmaya başladım. Epey yaklaştığımda adamın önünden geçen bir ihtiyarla arasındaki  şu muhabeti duydum :
“Oğlum, hayırdır ne oldu böyle ?”
“Amca gece buradan geçerken benzin bitmişti. Arabayı bırakıp eve gittik taksiyle. Şimdi benzin alıp döndüm ki araba bu halde.”
“Vah vah...”
MESUT DENİZ
Şubat 2019

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...