Feriştah Nine

Münevver Ongun kullanıcısının resmi
“Hani nerede pehlivan güreşlerine sevdalı delikanlılar, ceviz ağacının dallarında sallanan güler yüzlü çocuklar, tütün dizen al yanaklı gelinler, kuyulardan su çeken servi boylu kızlar nerede, nerede?” diye sordu Feriştah Nine.

 Kesik toprağından yapılmış yüksek duvarlarının kuytu köşelerinden fışkıran güz çiğdemleriyle karşıladın beni ilk. Sonbaharın tatlı serinliği vurdu yüzüme. Dal dal kızılcıkların ateş kırmızısı içimi ısıttı. Ayağımın altında ezilen sarı kırmızı yaprakların hışırtısı, değişeceğinin, başkalaşacağının müjdesini verdi. Güneşi kıskanıyordun. Oysa yaprakların aralığından ara sıra yüzünü gösteren güneşle fark ettim güzelliğini. Geçtiğim yolların iki yanında yükselen ağaçlar ve onlara sarmalanan sarmaşıklarla sözleşmiştin sanki. Beni de sarmış, sarmalamışlardı. İrimlerle* kesişiyordu bütün yollar. O dar yollarda düşüncelerim genişledi, büyüdü, uzadı geçmişle gelecek arasında. Ben gelmeden önce yağmura yıkattığın böğürtlenlerin tadına bakmam için nasıl da ısrarcıydın. O gün, o gün yemin etmiştik, tekrar buluşacağımıza.
Seninle olmak bir vazgeçilmezlikti biliyorum. Özlemiştim seni. İğde kokularını, koca çınarların yapraklarının saçlarımda gezinişini, bülbüllerin ahenkli ötüşünü, hepsini ama hepsini özlemiştim.
”Yaylam, eşin, benzerin olmayan yaylam!” Davetin, seslenişin çınladı kulaklarımda. Koşa koşa geldim yine sana.
İşte eski bir kapı, üstelik açık. Sen açtın biliyorum. Feriştah Nine’yle tanışmamı sen istedin. Yüzündeki yılların derin çizgilerini sen gösterdin. Sana duyduğu vefayı sen öğrettin.
O gün onun misafiriydim. Sen de haberliydin. Zaman durdu. Gün batmamaya yeminliydi sanki. Konuştukça konuştu, anlattıkça coştu Feriştah Nine. Anılarında yaşattın, yaşadı. Uzaklara daldı gözleri. ”Köşke geç!” dedi eliyle işaret ederek. Köşk dediği tahta kanepenin kare şeklinde olanı. Üç tarafı tahtalarla çevrili bir yükselti. Bu tahtalara dayanmış yastıklar ve oturulmaya hazır yumuşacık minderler. Oturunca anladım yorulduğumu. Tulumbadan çekilen buz gibi sudan kana kana içtim. Ben sustum, sanki kuşlarda sustu. Sadece Feriştah Nine konuşuyordu.
“Benim adam öleli yıllar oldu. Saymadım kaç yıl. O hâlâ benimle beraber. Biz hiç ayrılmadık. Fotoğrafı ocağın başında, tarlada giydiği pantolon kapının ardında asılı, hiç kaldırmadım. Hâlâ tarladaymış, çalışıyormuş gibi geliyor bana.”
“Nasıl evlendiniz Feriştah Nine?”
“Düğünde görmüş beni, çok beğenmiş. Komşu köyün ağası da oğluna istemiş beni. ‘Ağırlığınca altın takacağım.’ demiş. Ben istemedim. ‘Ne yapayım altını, zenginliği?’ dedim. Kader, kısmet bu işler. Biz çok düşkündük birbirimize. İçinde mani yazılı şekerler vardı, bilir misin? Nişanlı iken şekerin yarısını yemiş, yarısını da bana göndermiş. Anam çok kızdı. ‘Bu oğlan çok mıkır’* diye söylendi durdu. Ben de ‘beni düşünmüş, boğazından geçmemiş ne yapsın?’ dedim.”
Gözlerim dolu dolu oldu. Etrafa şöyle bir baktım. Hayata açılan iki oda vardı. Kapıları açıktı. Yerimden kalktım, içinde ocağı olan odaya girdim. Ocağın başındaki siyah-beyaz fotoğrafa baktım uzun uzun. Sonra kapının arkasındaki buruşuk, hafif çamurlu eski pantolona takıldı gözüm. Bakır sahanlar diziliydi odadaki raflarda.
“Hâlâ bunları kullanıyor musun, Feriştah Nine!” diye seslendim. “Çeyizimden, çeyizimden…” derken gözleri parladı.” Onlara baktıkça anamı babamı hatırlarım. Nur içinde yatsınlar.”
Sustu uzunca bir süre, konuşmadı. Hışımla yerinden kalktı.
"Hani nerede, pehlivan güreşlerine sevdalı delikanlılar, ceviz ağacının dallarında sallanan güler yüzlü çocuklar, tütün dizen al yanaklı gelinler, kuyulardan su çeken servi boylu kızlar nerede, nerede ?" diye sordu Feriştah Nine.
“Yaylam, canım yaylam! Ben de sana olan tutkumu özlemimi anlattım.
Ben anlattıkça o ağlıyordu. Sevinç gözyaşlarıydı biliyorum.
Buğulu gözlerinden sessizce süzülen gözyaşlarını sildi, kurumuş, buruşmuş nasırlı elleriyle. Avludaki ocağa yığdı çırpıları, yığdı olabildiğince.” Yeter, yeter.” dedimse de duymuyordu artık. Ateşledi, savurdu dumanını. Ben varım, biz varız diye haber saldı dört bir yana. Sürdü dibek kahvesini çırpı ateşine. Yudumladı, yudumladık.
Daha sonra yaylaya her gidişimde, Feriştah Nine’ye uğrardım. Uzaktan evinin kapısına bakar, açık görürsem içime bir ferahlık dolardı. Kapı kapalıysa, onu göremezsem hüzünlenirdim. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, yine bir gün onu görmeyi çok istedim. Kapı ardına kadar açıktı ama bir gariplik vardı. Kapının önünde kum, çakıl yığılıydı. Hemen içeriye daldım. Hummalı bir çalışma vardı. Evin çatısı yıkılmış, işçiler yeniden yapıyorlardı.
“Ne oluyor burada?” diye sordum. Her halinden işçi olmadığı belli bir adam bana doğru yaklaştı.
“Yeni aldık burayı. Tadilat yapıyoruz.” dedi.
“Feriştah Nine’nindi bu ev.” dedim.
“Evet, evet. Ben çocuklarından aldım.”
İçim burkuldu, yutkundum, nefes alamadım. Boğazımda bir şeyler düğümlendi. “Güle güle oturun bile diyemedim. Oradan hemen uzaklaşmak istedim. O anda, ocağın önünde Feriştah Nine’yi görür gibi oldum. Buğulu gözleriyle bana bakıyordu.
“Kendine gel Feriştah Nine yok artık!” dedim kendi kendime. Yeni ev sahibinin sesiyle kendime geldim.
“Kahve alır mısınız?” dedi.
“Hayır, teşekkür ederim.” dedim. ”Bu ocak böyle kalacak galiba, yıktırmamışsınız.”
“Evet, evet o aynen kalacak.” dedi.
Birazcık da olsa yüreğime su serpilmişti.
Ne zaman yaylaya gitsem, bacası tüten bir evin önünden geçerken, ”Ben varım, biz varız.” Sesleri çınlar kulaklarımda.
İrim: Karabağlar Yaylası’nda sel sularını tahliye edilmesini sağlayan dar yollar.
*Mıkır : cimri
 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...