Gerçekten Biz İnsan mıyız? -10-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Dünyanın her yerinde, halkı bilimsel ve gerçek kültür değerleriyle yaşamasını sağlayan tek güç Aydınlardır. Gerçek Aydının olmadığı toplumlarda, çoğu devletler bilinçli olarak halkı yanlış ve eksik eğitirler. Türkiye yönetimi ise, halkın kültürsüz kalması için elinden gelen her türlü yozlaştırmayı sürdürmesi neticesinde, gerçek Aydın kişi parmak sayısını geçemiyor. Böylece utanmaz dindar ve medeni burjuvazi, kendisini servet sahibi yaparken halka sabredip kaderine razı olmasını öğretir.

Kaderciliğin İnsanlığı Bitirişi

Kadercilik (Fatalizm): Bilgisiz, çaresiz, düşünce ve sorgulama yeteneği gelişmemiş, mantık dışı hayal ve söylencelerle kendini oyalamaktır.

Kader gibi soyut kavramları basite alıp geçmemek gerekir. Bunlar öyle durup dururken icat edilen araçlar değil. İçgüdüsel egoist hazların esiri dinci ve medeni sermayedarlar, insanların korku (Fobi) duygularını kaderci soyutlamalarla yükselterek, servetlerine servet katmaktalar. Diğer soyutlamalarda olduğu gibi “Kaderciliği de” hiçbir şekilde kanıtlayamadıkları halde, insanları düşünülenden daha derin uyuttuğunu bildikleri için, sürekli insanın bilincinde bunu canlı tutma siyasetleri en büyük politikaları olmuştur.

Halbuki yaşamın tüm pratikleri ve bilimsel incelemeler, her şeyin insanın kendi elinde olduğunu kanıtlıyor. Kader kavramı; üst tabakada yer alan dinci ve medeni burjuvazinin icat ettiği, sömürü araçları içerisinde en önemlilerindendir. Bilinçli olarak halkın yarım eğitilip yanlış bilgilendirilmesi yüzünden, halkın büyük çoğunluğu kaderciliğin bir aldatmaca olduğunu bilmiyor. Kaderim diyerek psikolojik açıdan yaşadığı kötülüklerin hafiflediğine inanır. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde orta ve alt katmanda yer alan insanları, kadercilik gibi yanlış saplantılardan arındıracak bilimsel, düzenli bir mekanizma olmadığından, halk 1500 yıldır İslami gerici kaderciliği en büyük kültür görerek yaşamakta.

Şu nokta iyi bilmelidir ki, dünyanın her yerinde, halkı bilimsel ve gerçek kültür değerleriyle yaşamasını sağlayan tek güç Aydınlardır. Gerçek Aydının olmadığı toplumlarda, çoğu devletler bilinçli olarak halkı yanlış ve eksik eğitirler. Türkiye yönetimi ise, halkın kültürsüz kalması için elinden gelen her türlü yozlaştırmayı sürdürmesi neticesinde, gerçek Aydın kişi parmak sayısını geçemiyor. Böylece utanmaz dindar ve medeni burjuvazi, kendisini servet sahibi yaparken halka sabredip kaderine razı olmasını öğretir.

İstisna devlet yönetimlerinin dışında diğer tüm devletler, toplumu genel kültür ve siyasi açıdan asla doğru, bilimsel temelde eğitmezler. Sürekli yanlış, çelişkili, net olmayan kaderci soyutlamalarla kendilerine muhtaç olacak şekilde düşük zeka ve yarım bilgiyle yaşatırlar. Buna felsefede yanlış bilgilendirme (Dezenformasyon) denir. Bu bakımdan gerçek Aydınların önemi, bir ülke ve toplum için her şeyden önce gelir. O halde toplumun aydınlanmasında, Aydınların/Entelektüellerin rolü nedir ve bunlar kimdir, ne yaparlar? Biraz daha yakından tanıdığımızda, insanlığa katkıları daha net anlaşılmış olur.

Aydın: Türkçe Ayıd- kökünden türetilmiştir. Ayın ışıldamasından var edilen bir sıfattır.

Entelektüel: Latince intelektus kökünden gelip, Avrupa dillerinde bilgili, kültürlü, insanları bilgilendiren, öncülük edip aydınlatan kişi demektir.

Her iki kavramda da kişinin bilgili, kültürlü, eğitimli ve halkın öncüleri olduğuna işaret edilmekte. Toplumun doğru bilgi, genel kültür ve demokratik insani yaşamı, aydınların elinde olduğuna göre, her sınıf kendi Aydınını yaratmak zorundadır.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de dinci ve medeni burjuvazi; her zaman para, kariyer, makam karşılığında, kendi lümpen Aydınını yaratmaktan asla ödün vermemiştir. Emekçi halk kesimi ise; kendi Aydınını yaratma konusunda ciddi hiçbir düşünce ve bilgiye sahip olmadığından, sürekli lümpen burjuva Aydınları ve devletin verdiği gereksiz yanlış bilgilerle, insan olduğunu düşünerek yaşar. Ondan sonrada neden her türlü kötülüğün başına geldiğini soramadan kadercilikle avunur. İşte bu yüzden genelde devlet ve dini oluşumlar, halkın bilinçli tercihiyle var edilmiş yapılar değiller.

Burjuvazi, devlet ve dini oluşumlar sürekli güç birliği yaparak, Aydınları lümpenleştirmekte hiçbir sakınca görmezler. Lümpenleşen Aydınlarsa, sermaye sınıfının faydasına olan kadercilik gibi soyut bilgilerle sınırlı kalıp, insanları daha çok mesleki ve dini hurafelerle oyalarlar. İnsanlar böylece sorgulama ve düşünce yeteneğinden uzak, sürekli düşük zekayla yaşar. Bunun tersine, halk veya emekçi sınıf, kendi gerçek Aydınını yaratmış olsa, yüksek zeka ve öngörüye sahip düşünceyle, daha insani ölçülerde yaşayacaktır.

Gerçek Aydın/Entelektüel; kendisini halktan ayrı görmeyen, halkın yaşadığı bölgelerde onlarla birlikte yaşayıp aynı havayı soluyan, devlet vb. kurumlara el etek açmayan gönüllü insanlardır. Asla kendilerini pis dinci ve medeni burjuvazinin adi özentili yaşamına yakıştırmazlar. İfade edilen bu düşünceler bir hayal ürünü veya fantezi değil. Tarihsel olarak Helenler döneminde Yunanlı felsefecilerin, düzen sahiplerinden en ufak bir maddi manevi beklenti içerisinde olmadan, gönüllü olarak halkın yaşadığı bölgelerde açtıkları felsefe okullarından biliyoruz. Ayrıca kapitalist Avrupa'nın 1700 ve 1800'lerde yükselişe geçtiği zamanlar, yine gerçek Avrupalı Aydınların/Entelektüellerin neler yaptığına tüm dünya şahittir. Bu sayede dünya demokrasi ve insan olmanın ne demek olduğunu öğrenebildi.

Bir toplumda gerçek Aydınların/Entelektüellerin çoğalarak var olması demek, devlet ve dini yöneticilerin tanrıya, kadere inanmadıkları gerçeğini de açığa çıkaran önemli kültürel, siyasal ve politik güçtür. Bunun dışında devlet yöneticisi ve dinci cambazların sahtekarlıkla inançlı görünmelerinin açığa çıkması hiçbir şekilde mümkün olmamıştır. Örneğin Avrupalı Entelektüeller proleterya sınıfından kendilerini hiçbir zaman ayrı görmediler. Onlarla birlikte işçi barakalarında yatıp din ve sermaye sömürüsünü sabahtan akşama kadar insanlara anlatmaları sonucunda günümüzdeki aşamaya gelindi. Bizim gibi toplumlarda devlet ve din yöneticilerinin sorun yaratmaları yetmemiş gibi, bir de yarım akılla ortaya çıkıp kariyer vb. şeylerin peşinde koşan Aydın müsvetteleri toplumun başına büyük beladır. Bu anormalliğin tek panzehiri, halkın kendi gerçek Aydınlarını çoğaltmasıdır.

Dikkat edilmesi gereken diğer bir yanlış bilgilendirme (Dezenformasyon) ve çarpıtma ise, çoğu siyasi partilerin Aydın olarak meydana sürdüğü kişilerin yaptıklarıdır. Devlet yönetiminin sahtekarlığını fırsat bilen çoğu siyasi parti ve dini oluşumlar, sözde halkı aydınlatmak adına kendine göre belirlediği ideolojik bilgilerle, iktidar olma uğruna gerçekleri ya saptırır veya eksik anlatırlar. Bu defa halkın aklı iyice karışmış olup, en ufak gerçeği seçemeyecek konuma getirilmekte. Lümpence yetiştirilen bu aydın müsvetteleri, halkın bilincine en büyük bilgi kaynağı olarak, tanrı ve kaderciliği empoze etmekten utanmak yerine gururla anlatırlar. Ve tanrının bir gün her insana ya bu dünyada veya öbür dünya dedikleri cennette güzel yaşamı bahşedeceğine inandırmayı tek kurtuluş ve de çözüm yolu olarak gösterirler. Diğer taraftan sürekli halkın başına patlayan çatışma, savaş, yokluk, fakirlik ve ölüm gibi tüm olumsuzluklardansa, kaderci kutsal kerametler üreterek ömürlerini uzatırlar. Çünkü temsil ettikleri kitlenin üst aklıdır bu kan emiciler.

Dünyanın her yerinde devlet yönetimleri ve dinci ulema, temsil ettiği halkın üst aklına sahip olmasalar, zaten o toplumu yönlendirip kullanamazlar. Üst akıl demek, yaşamın birçok noktasında neyin nasıl ve ne şekilde oluşacağını bilen demektir. Kimse dinci, medeni burjuva ve sahtekar devlet yönetimlerinin cahil, bir şey bilmediklerini düşünmesin. Hatta şunu bile iddia edebiliriz. Devlet yönetimi ve dinci ulema çoğu şeyi bizlerden daha iyi bilip analiz ettiklerinden, insanların zayıf noktalarını menfaatlerinde daha kurnaz ve profesyonelce kullanmaktadırlar. Bu yüzden Marks “Din Afyondur” demiş.

Doğal kendi haline inanıp, inancını siyaset ve maddi şeylere alet etmeden yaşayan insanlara söylenecek bir söz yok. Ne zaman ki, din vb. soyutlamalarla insanlar uyutulup maddi, siyasi çıkar sağlanmışsa, işte o zaman dinler en büyük zehirli afyon ve çirkeflik olmuştur. Marks bunları gördüğü için dinin afyon olduğunu ifade etmekten kendini alamadı. Belirtilen devlet ve din anlayışlarına sorgusuz sualsiz tapınarak her yapılanı ve yaşadığını kader gören bir toplumda, gerçek insan olmak asla mümkün değildir. Bu yüzden kader vb. soyut hurafeler insanlığı bitiş noktasına getirmiştir. (Son)

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...