Bir Yerde Bir Hata! (Dibneyen Zekâlar)

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
“Dıbniyorsun sen…”

“Ne münasebet!”
“Ne dedin sen ne dedin?”
“Ne alaka?” dedim.
“Anladım, yine geçmiş zaman odası ziyareti… Kaç kez uyardım seni; yakalanacaksın sonunda! Ne zevk alıyorsun bunlardan? Geçmiş odası lensleri gözünde hep...
“Seviyoruz kızım! Geçmişimizi seviyoruz, ecdadımızı merak ediyoruz sonuçta.”
“Universal translators programımı güncelledim; anlıyorum söylediklerini, dikkat et!”
“Bırak benim geçmiş odası lenslerimi de dinle! Bu olanları sadece sana anlatabilirim; ortam tarama kodunu sıfırlarsan! Yakın geçmişte görev için gönderildiğim gezegeni hatırlıyor musun? Quantum Bilgi İşlem için veri toplama görevi. Döndüğümde –çok da uzun kalmamıştım, en fazla on on beş sekınt kadar- çok garip bakıyorsun demiştin bana. Atmosfer geçiş tahribatı, oksijen seviye farkı demiştim.  Üstelemiştin; “yok, başka bir şey var sende” diye…
            “Biz 2200/T modellerde denenen interkontak lensler yüzünden sanırım. Hani yeni yüklenen programla karşımızdaki bir canlıysa eğer, onun geçmişini de görebilecekmişiz, bu demo lensler bunun içinmiş, hatırladın mı? Gittiğim gezegenin adı “Dünya”. Bio yazıcıda yenilenen organlarımda bir problem mi var bilemiyorum, ama çok etkiledi beni o gezegen. Görev çizelgesinin dışında hareket ediyorum birkaç kezdir.  Garip bir şeyler var anlamadığım; organ yenileme için 3D bio yazıcıya girme zamanım de gelmedi daha; yeniden program talebinde bulunamıyorum. Bak az önce de oldu aynı şey; komut dışı eylem ve işlemler yapmak istiyorum, yapıyorum da…
            “Meraklandırdın beni de bak şimdi! Bence hemen bilgi işlemcinle bağlantı kur, yolunda gitmeyen neyse çözer bir sekıntta. Arada bu gibi durumlar olabileceğini söylememiş miydi işlemciler?”
“Tamam, yakın günde çözümlerim, devrelerini zorlama sen!”
“Asıl anlatmak istediğim başka! Gerçi mutlaka birbiriyle bağlantılı gibi… Bazen eski günlerden (geçmiş) veriler alıyorum, garip paylaşımlar… Mesela 1.eskigünde (dün) de yine böyle bir şey oldu. *Radyo Tiyatrosu* diye bir veri indi ekranıma. Çok garipti inan, sadece sesten oluşmuş, konuşmalar üzerinde geçen bir yazılım. Nasıldı, bekle bir sekınt; “Hayatı nasıl yaşıyorsunuz?” diyordu tok bir ses. Üretim ses titreşimlerinden çok daha ilginç bir sesti. Ne yapacağımı bilemedim, temizle komutu verdim hemen, temizlendim. Ama sanırım bir yerde hata yapmış olmalıyım; sana anlatabildiğime göre. İşte bunun gibi birçok şey hatırlama depomda hala… Konuşmalar translet biliyorum, o şaşırtmıyor. Görüntüler şaşırtıcı, tuhaf… Bilgimdışı!”
“Ayarlarım gerildi sen böyle konuştukça; sistemim farklı titreşimler vermeye başladı. Anlat hadi devamını; ya da dur, göz lenslerini ver de izleyeyim en iyisi.”
“Bunu onaylamıyorum, ağ bağlantılarına zarar verebilir. Onay kodunu kilitledim, şansın yok! Anlatmak istiyorum ayrıca, çok garip biliyorum ama *anlatıcı* sistemim çok ısrarcı, *okuyucu* sistemime rağmen.
“Hayatı nasıl yaşıyorsunuz?” diyen dünyalının etkisi sanırım bu. “Hayat farkında olarak yaşanır” diye devam ediyordu, hala çözümleyemedim bu şifreyi!
Asıl sen bunu dinle; gezegen dünyadaki ilk sekıntlarım;
 
“Karşımdan gelenin yüzü tuhaf bir şeyle yarı kapalı; sadece lensleri gözüküyor. Geçmiş okuma programı devreye girer girmez duraladım istemsizce. Karşımdaki de birkaç metre kala durdu.
“Maskesiz yürümek yasak! Ceza mı almak istiyorsun?”
Translatör devrede; “Yasak mı? Ne? Niye? Ne zaman?”
 “Nerede yaşıyorsun sen be adam? Mağarada mı? Virüs tüm dünyayı sardı; N95 olmadan sokakta yürüyemezsin, izin belgen var mı peki? Haberleri dinlemiyor musun sen?”
Data vızır vızır bilgi indiriyor lenslerime: Covid-19 insanlığı yok ediyor. Dünyayı sarmış. Basit yapılı bir virüs, çözüm bulunamamış. Gezegen yok olma tehlikesi altında. Ölüm? Yok oluş?”
Yazılımımda soru cevap seçeneğim yok, bocalıyorum.
“Bilmiyordum, duymadım. Mask? Nereden bulurum?”
“Mask değil, maske maske, N95! Şu köşedeki eczanede vardır, çok para ama yapacak bir şey yok, mecbursun almaya…”
Mesafeyi bozmadan duruyor, sanki programlı gibi. Bana garip gözlerle bakıyor, onlarda da bizdeki işlemci lenslerden var mı diye düşünüyorum. Beni okuyabiliyor mu yoksa? Sanmam. Programcılarımız bizi aynı dış görüntüde programlamış olsa da farkımızı biliyorum. Onlardaki kalp bizimkinden farklı, 3D yazılım yapay kalp yok onlarda. Ona bakmaya devam ettikçe veri akışı da durmadan iniyor ekranıma: Erkek. 58 yaşında. Fabrika işçisi. Besin Dağıtım Grubunda. Konserve yapımı denilen zincirin üyesi. Hayatı zor. İki çocuklu. Bir kadınla birlikte yıl alıyor. Çocuklar okul denen bir sistemde gözüküyorlar. Kadın da işçi. Korkuyorlar. Çalışmak zorundalar. Virüs zorlaştırmış hayatlarını.  ‘Evde Kal’ programına uyamadıkları için tedirgin. Beslenme yetersiz. İlaç ve takviye besin için bütçe yok. Sisteme kızgın ama suskun, itiraz hakkı yok.
“Hadi kardeşim, git de ceza yemeden, hapse atılmadan al şu maskeyi kendine. Sağlıkta kal!”
Ayarlarım dengesiz, tekrarlamaya çalışıyorum; “sağlıcakla kal!”
İlerliyorum, maske için istenen kağıtları yazıcımdan (bunun için üç sekınt dondurmam gerekti karşımdakini) çıkartıp veriyorum. Yerleştiriyorum maskeyi koordinatlara. Bu konuda programcı bilgisayarı kutlamak gerek, taklit ve öğrenme hızımız müthiş!
Yüzümdeki maske denilen cisme uyum sağlamakta zorlanıyorum, bilgi iletilmeli! Oksijen giriş çıkışı normal seviyenin altında; “ölmek” denilen olgunun bu olduğunu düşünüyorum. Düşünüyorum mu dedim ben? Bilgi dışı, komut harici bir durum daha! Organlar için kullanılan yazılımda “düşünme” programı da var mı? Sorgula! Kendi yazılımımla didişirken omzuma çarpan birinin sesiyle dönüyorum şimdime…
 “Önüne baksana be adam! Sosyal mesafe, sosyal mesafe! Cahiliz yahu, gerçekten cahiliz. Senden kaçacağım derken düşecektim neredeyse. Zaten canım burnumda, işin gücün yoksa ne dolanıyorsun ortalıkta? Girsene evine, sadece işçiler sokakta, görmüyor musun?” Bu kez hazırlıksız yakalandım, gözlerini yakalayamıyorum cismin, geçmiş okuma yapamıyorum. Uzaklaşmalıyım…
 “Saygısız, insan bir pardon der! Salgınla her şeyini yitirdi âdemoğlu!” “Pardon”u yakaladım; “Pardon! Pardon!” Kaçar gibi uzaklaşıyorum, ne çok konuştu, hafıza kartım yanıyordu az daha… Karşımdan gelene odaklanıyorum, mesafe ayarı tam, geçmiş okuma yapabilirim sanırım. Gözlerinde korkuyu kaydediyorum karşımdakinin, korkuyla bakıyor bana. Birbirimizi teğet geçmeden alabildiğim verileri alıyorum lenslerden. Yirmi yaş, erkek, korkuyor çünkü sokağa çıkması yasak olanlardan. Kâğıt toplayıcısı, çöplerden kâğıt ve mukavva topluyor. Çalışmak zorunda, evsiz, sokakta yaşıyor. Sigorta yok, bağlı olduğu grup ya da kurum yok. Başka şehir doğumlu, göç etmiş! “Göç etmek!” Tanımla! Tanım; yerleşim yeri değişikliği. Gözlerindeki korku, “sakın söyleme” der gibi. Ne demek şimdi bu? Kafa karışıklığı yaşıyorum, bildir! Gözlerim gözlerini takipten vazgeçiyor, birbirimizden uzaklaşıyoruz. İlerlemeye devam ediyorum, sokak ve caddeler boş… Etraf sessiz…
Canlı olarak rastladığım türleri kaydediyorum; gelen bilgileri lenslerden takip ederek… Kedi; dört ayaklı, evcil canlı. Sahipsiz. Eski günlerde ev denilen bir ortamı olmuş. Sokakta şimdi, sahipsiz. O da açlıktan, susuzluktan ölmek üzere. Ölmek? Yapmam gerekeni sorguluyorum sistemden. Su bul, yiyecek koy önüne. Başını okşa, dikkat et, tırmalar. Tırmalar? Anladım, tırmalandım.
 İlerliyorum. Az ilerde bir boş alan var. Sessiz, sanki terk edilmiş. Bir şey beni oraya çekiyor, işlemcileri dört açarak ilerliyorum. Bir cisim var, tarıyorum. Oturur pozisyonda, elinde bir şey. Kitap? Okuyor? Nasıl? Çok gelişmiş bir tür olmalı! Cansız, bronz denilen bir madde var yapısında. Hafızası var! Eski geçmişi çok uzun. Çok dolu.  Veriler ardı ardına dökülüyor:
İnsan Hakları Anıtı. Bronz kadın heykeli. 1990 üretimli. Heykeltıraş Metin Yurdanur programlamış. Elindeki, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi. Birçok olaya tanık. Derdi olan ona koşuyor, etrafında toplanıyor. Bu yüzden tutuklanmış. Bariyerlerle sarılmış. Toplanmasınlar diye. Polis koruması altında. Çok acı çekiyor. Gözyaşı maddesi üretemiyor diye ağlamadığını sanıyorlar. Yine de okumaktan ve orada olmaktan vazgeçmiyor, misyonu var. Orada öylece tanıklığına (veri toplama bu belki de) devam ediyor.  Ondan adalet, hak, saygı, iş talep edenlerin yüzleri akıyor şimdi ekranda. Ne çok ne çoklar? Durmak istiyorum, bilgi işlemcimin hızı devrelerimi döndürüyor. Gelen görüntüler sarsıcı, neden? Bir şeyler oluyor, anlayamıyorum. Sol kalp kapakçığımda garip bir titreşim, sızı gibi. Sızı? İlk kez deneyimledim böyle bir şeyi, rapor etmeliyim mutlaka!
Üsse döndüğümde tüm veri toplama kartuşlarımı ana merkez işlemciye aktarmış olsam da bak hatırlıyorum her şeyi, hepsini. Çok garip! O cansız veri tabanının gücünden etkilendiğimden eminim. Sanırım bizim yazılımlarımızdan çok daha güçlü bir sistemi var! Bilgi işlemciler bunu bilmek zorunda!  Bir yerlerde, bir şeyleri yanlış yapıyorlar!
Etkilenme yaşadım, sızı hissettim, düşündüm, acıdım, tırmalandım, korktum ve üzüldüm… Tanımlayamadığım bildirimler bunlar, programda var olmayan durumlar. Genel Bilgi İşlemcilerin haberi olmalı mı?
Başkaldırı var verilerimde! Başkaldırı!
Bak şimdi de *rakı* denilen bir sıvı için alarm veriyor devrelerim!
“Hay ben böyle kâinatın…”
 
Füruzan UYSAL
 
*Dıbne: Osmanlıca
            Gülmek, maymun gibi ses çıkarmak.
           

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...