Türkiye'de Kamu Yöneticilerinin Karakter Yapısı

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Bir devletin temel yapısı (Anayasa) ideolojik olduğu sürece, devleti ve kurumları yönetenler daha anormal derecede ideolojik davranırlar.

 
Oturmuş bir devlet düzeninde ideolojik kalmak adamcılık, yolsuzluk, ayrımcılık, ötekileştirme, zıtlaşma, kıskançlık, çatışma ve yalancılık demektir.
 
Anayasal, yasal, kültürel ve insani olarak içbarışını sağlamamış tüm devletlerde, kamu yöneticisi seçilirken liyakat, yeterlilik, bilgi vb. şartların hepsi yalandan ibarettir. Devlet yapısı ideolojik darlıktan kurtulmadığı sürece, sürekli birilerinin kendisini yıkacağı histerisiyle yaşar. Evrensel, çağdaş demokratik yasalarla devlet şekillenmiş olsa, ideolojik korku son bulacağı gibi birilerinin halk üzerinde ağalık yapmasıda ortadan kalkmış olur. Demokratik çağdaş anayasalar artniyetli, ırkçı, kültürsüz, yobaz, diktatörlük heveslisi kişi ve oluşumların işine gelmediğinden, ideolojik kalmak en büyük sığınaklarıdır.
 
Psikolojide; ideolojik kalarak devlet yönetmek, o yönetimin başta kendisine güveni olmadığı gibi, yüksek derecede korku ve ürkekçe, hep adamına göre yönetim sistemi sürdürülür. Devleti iyi tanıyan yöneticilerse, elde etmiş oldukları imkânın bir daha ele geçmeyeceği düşüncesiyle, her türlü yasadışı girişimden kendilerini alamazlar. Ve imkânlar doğrultusunda çevresini besleyip, o küçük çevresine güvendiği kadar, devletine hiçbir zaman güvenmez. Bu yüzden Türkiye gibi devletler, sürekli devleti yüce, güçlü gösterirler. Devleti yüce, güçlü gösterme psikolojisinin altında yatansa, devlete güvensizliğin çok derin oluşudur.
 
Buna somut anlaşılır bir örnekse, Türkiye’deki zengin yönetici, üst düzey siyasetçi ve sermaye sahipleri, ülkelerini çok sevdiklerini, güçlü bir devletlerinin olduğunu sürekli ifade ederlerken, mal varlıklarının büyük kısmını İsviçre Bankalarına yatırırlar. Ne kadar yalancı, korkak, zayıf olduklarının en açık kanıtı değil midir bu? Kendine güvenen devletlerde, devlet hiçbir şiekilde yüceltilmediği gibi tüm varlıklar kendi bankalarındadır. Şimdi Türkiye devletinin hem neden korkak, ideolojik dar kaldığını hem de yöneticilerin, hangi karakterle yöneticilik yaptıklarını anlamaya çalışalım.
 
Devlet, toplum ve yöneticilerin karakterini somutlaştıran temel kaynak anayasadır. Anayasa, yasa, kanun, tüzük ve yönetmelikler, ideolojik çerçevelerde yapılırsa, bin yıllık devlet tecrübesi de olsa, o devlet ideolojik kalır. Türkiye’de anayasa ve devlet yöneticilerinin ideolojik kalması, toplumun büyük çoğunluğunun temel kültürünü oluşturan İslam dininin bir sonucudur. İslam’ın Arapça dil, din kültüründen başka hepsini aşağı görüp geçersiz sayma ırkçılığı, Türkiye’nin ideolojik gerici kalmasındaki en büyük etkendir. Buna maddi çıkar, etnik ırkçılık, kariyer, makam, mevki, grupçuluk vb. eklenince, devleti ideolojik ırkçılardan başkasının yönetmesi tesadüfe kalmıştır.
 
Her toplumsal veya siyasi yapı, ideolojik örgütlenmelerle iktidar ya da yönetim gücünü elde eder. İdeolojiye dayanmadan siyaset yapılamaz. Ancak her ideolojinin geçerli olduğu bir zamanı ve süreci vardır. Bir ideoloji; devlet ya da ona benzer özerk yapısal aşamaya gelmişse, ideolojik kalmasına gerek yoktur. Çünkü toplumsallaşma başlamıştır. Toplumsallaşma ve Kurumlaşmanın başlamasıyla, idolojilerin görevi biter. Buna rağmen ideolojik kalarak devlet yönetmek grupçuluk, adamcılık, kendinden olmayanı dışlamak, düşmanlık, kıskançlık ve çatışma yaratır. İdeolojiler; toplumsallaşma gerçekleşinceye kadar en büyük siyasi katalizör güç olduğu unutulmamalıdır.
 
Demokratik yaşama geçilip geçilmemesinde, yine ideolojilerin siyasal temel felsefeleri belirler. Bazen sosyalist ideolojilerde devletleştiği halde, ideolojik kaldıkları görülmüştür. Bu noktaya kadar her devletin bir ideolojisi vardır. İdeolojik aşama tamamlandıktan sonra, anayasa ve buna bağlı yasalar ya ideolojik veya demokratik çerçevelerde şekillendirilir. Toplum ve yöneticiler, yapılan anaysanın forumuna göre karakter alıp ahlak, kişilik özellikleri genelde devletin yapısını yansıtır. Türkiye’de ideolojik olmayan ve adil davranan devlet yöneticisi olmadığına göre, demek ki başta devletin temeli yanlıştır. Devletin temeli ideolojiden uzak dürüst olsa, istisnaların dışında hiçbir yönetici adaletsizliğe bulaşmaz.
 
Türkiye toplumunun çoğunluğu, devletin ideolojik olmadığı çağdaş, modern yasalara göre yönetildiğini biliyor. Kültür seviyesinin düşüklüğü, devletin ideolojik kaldığının anlaşılmasını engelliyor. Devlette yaşanan her türlü anormalliklerin, kişi ve yöneticilerin bireysel suçları görülüp, devlet ve üst yönetimi her zaman temize çıkarılır. Bu da yapanın yanına kâr kalıyor demektir. Türkiye Cumhuriyeti (TC) yüzyılını doldururken, henüz ideolojiden kurtulmuş değil. Devletin ideolojisini şekillerdirenlerse, devleti ilk kuranlardan dinci, laik ve ırkçı üç siyasi anlayışın ortak ürünüdür. Hepsinin ortak noktası, İslam ve Beyaz Türk Irkçı ideolojidir.
 
Türkiye Devletinin İdeolojisi; Atatürk Milliyetçiliği olan Cumhuriyetçilik, Laiklik, İnkılapçılık, Devletçilik, Halkçılık, Milliyetçiliktir. Altı ilke; sözde herkesi kucaklayan demokratikmiş gibi gösterilse de içerik olarak hepsinin anlamı aynı olup, din ve etnik ırkçılıktan başka her şeye düşmandır. Laiklik göstemelik süs eşyası gibi, şekilcilik ve taklitçilikten öteye bir anlam taşımıyor.  Bundan cesaret alan sistem partileri, İslam ve Beyaz Türk Irkçı ideolojiyi yüceltmekte hiçbir sakınca görmüyorlar. Devletin ve partilerin ideolojik milliyetçiliklerine karşı çıkan her düşünce, vatan haini olarak gösterilip ağır ceza ve işkencelere maruz kalır. Akıl, mantık ve evrensel ilkeler şunu söyler, bir başkasının milliyetçiliğini başka insanlara dayatmak faşizmdir.
 
Cumhuriyet boyunca sözde laik, dinci ve ırkçı ideolojiler, sürekli devleti yönetip eğitim, kültür çalışmalarını bunlar yürüttükleri için, devlet kurumlarını yöneten kişilerin karakterleri, İslam ve Beyaz Türk Milliyetçiliktir. Ve iktidara gelen her parti, bir diğerinden daha ideolojik hareket edip, kurumlara alacakları yöneticileri kendi ideolojilerine yakın kişilerden seçerler.
 
Halbuki devleti şekillendiren anayasa ve yasalar evrensel, demokratik olsa, siyasi partiler ne kadar ideolojik hareket etselerde, iktidara geldiklerinde asla ideolojik davranamazlar. Bunu Avrupa’daki demokrasi yönetimlerinden görüyoruz. Devletin anayasası, siyasi partiler, devlet yöneticileri, çalışanların ideolojik olduğu bir ülkede, gücü yeten herkes kendine karşıt gördüğü yapıyı yok etmeye çalışır. Türkiye’de bu durum o kadar derin ki, her iktidar değiştiğinde yönetim ve planlar silbaştan yeniden şekillendirilir. Bu da gereksiz her türlü harcama, masraf ve kafakarışıklığı demektir. Devleti kim çok seviyorum diyorsa, mutlaka maddi manevi en büyük darbeyi, o kişi ve siyasi anlayışlar vurmuştur.
 
Türkiye’de bir kuruma yönetici alınacağı zaman yazılı, sözlü sınavlar formaliteden ibarettir. Esasında yönetime aday olacak kişinin başta, Kemalist ideolojiye ne kadar yakın olup olmadığı, daha sonra İslam’a inanıp inanmadığı temel belirleyendir. Ve kararı verecek yetkililer Kemalistse Kemalistleri, dinci ise dindar kişileri tercih ederler. Hasbel kader bazen aradan başka düşünceden yönetici olsada, ömrü çok uzun değildir. Bugüne kadar söylendiği gibi, bu devletin vatandaşı olan herkes, devlet imkânlarından eşitçe yararlanmaya hakkı vardır ifadesi, yalancılığın dikalasıdır.
 
Osmanlı’dan günümüze kadar adamı, parası, siyasi ve askeri gücü olanlar her istediğine sahiptir. Tüm bunlar devletin feodal ve ideolojik olduğunun diğer bir kanıtıdır. Devlet kurumlarında öyle numaralar dönüyor ki, insanın aklı hayali almakta zorlanıyor. Bakıyorsun adam doğru düzgün okuma yazma bilmiyor, bir kuruma yönetici yapılmıştır. Ondan sonra liyakattan, ahlaktan, ortak vatandan demvurmaları, olaylara şahit olanları devlete karşı nefrete sürüklüyor. Cumhuriyet boyunca kim daha Ataürkçü, İslamcı, din, iman, vatan, millet şovu yaparsa yöneticiliği garantidir.
 
Bilgi, ölçü, dürüstlük, mütevazilik gibi kavramlar, Türkiye’nin defterinde yazmaz. İstisna dürüst yöneticileri tenzi ederek, diğerlerinin karakteristik yapıları adam kayırmak, rüşvet, yalancılık, yalakalık, dolandırıcılık, güvensizlik, sahtecikiltir. Bazen denir ya! bu ülkede yolsuzluk yapanlar neden cezalandırılmaz veya yolsuzlukların önü alınamıyor? İdeolojiyle yönetilen devletlerde, istisnaların dışında kimse kimseden hesap soramaz, çünkü hepsi aynı yolun yolcuları, aynı düşüncedeler. Bu ifadeleri, Kamu Yönetimini okumuş ve on sekiz sene devlet kurumunda çalışmamızın küçük bir özetidir. Devlet kurumlarındaki yolsuzluklar, ısraf ve kafakarışıklığı, akıl mantık durduran türdendir. Türkiye devleti ideolojik mantıktan kurtulmadıkça, kimse adalet ve huzur beklemesin.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...