Ki, kulluk, esaret yaşamın her alanında karşımıza çıkmaktadır. Konumuza denk düşen veciz bir sözle konumuzu açalım.
Kirlilerin başa, temizlerin taşa çekildiği çelişkili, isli puslu dönemi yaşıyoruz heyhat!
İnsani değerlerle taçlanmış bir yurt toprağında vatan parçası bir anlam kazanır ancak!
Ki, insanlar aç oldukları zaman inançlarını bile yerler!
Oysa ki amaç, yaşlanarak değil, yaşayarak ölmekdir.
Sevgi ve sanatla nakış nakış süslenmiş dostluk, umut ve payla şımla bezenmiş kilimlerde şekillenmiş bir ideoloji ve inanç ulvileşir, yücelir ancak.
Demem o ki canımda can bildiğim sevgili;
özgürlük hem herkese, hem de hiç kimseye ait olmayan bir ırmakdır.
Hangi vadiyi takip edeceği belli değildir. Kıvrılıp döküleceği körfeze varması zaman alır.
Hürriyet, sevgi, emek çıtasını düşük tutalım, herkes atlayabilsin diye.
Yüksek tutarsak çıtayı, sadece bir kaç profesyonel atlar; gerisi dökülür.
Her can hem şahtır, hem de şahan. Özgürlük, emek, ekmek ve sevgi bir buket oluşturur ise güzel olur canda.
Kuş tek kanatla uçamaz. Gövdemin kırk yaşı ile, hayatımın kırk yaşı arasında doğrudan bir bağ kurmuyorum.
Beşeri İlahlardan illallah dedik artık. Sevdalarımızı yaşamadık, duygularımızı erteledik.
Gülelim dedik, oysa zordur zorda gülmek.
Gülüşü gül eğleyelim. Şefkat, sevgi orkestrası oluştu ralım el ele, can cana.
Dostlar, bütün karanlıklar birleşse bile, bir minicik mum ışığını söndüremezler!
Umudu, erinci, sevinci yeşertmeliyiz can sevgili.
Düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısı olmayalım.
Tutsaklık salt egemen düzenlerden gelmez, önce kafalardaki kara kolları yıkmak gerek.
Geçmiş kanlı tarih lerinde puta tapanları katledenler, günümüz dünyasında yeni putlar yaratmadılar mı sanki?!
Geçmişin firavunları, modern kılıflarda sürdürüyorlar bu gün zulümlerini.
Zulmü, sömürüsü, işgalleri ve katliamları ile…
Matruşka bebekleri gibi açıldıkça, içinden başka görüntüler çıkıyor.
Aslında sizin güldükleriniz, bizim ağladıklarımızdır.
Unutmamalı, hile ile iş gören, mihnet ile can verir.
Ozon tabakası yırtıldı, güneş lekelenmeğe yüz tuttu. Sular eskisi gibi çağlayıp akmıyor .
Sadece doğamız değil, insanların yürekleri de kurumuya, sevgileri solmağa yüz tuttu gayri.
Aslolan her fikrin, her inanç ve yorumun putunu yıkabilmektir.
Çığlık atalım, çığa dönüşmeden.
Her şeye karşın, umut çiçeklerimiz açıyor, açacak her gün biraz daha serpilmiş ve renklenmiş olarak. Umut anahtarının, kilitli kapıyı açması gibi...
SEVGİ ZARFINA KUŞ OLSAM
Gökte turnalar misali
Sevda zarfına KUŞ olsam
Mazlumlara Güneş eli
Zalime boran KIŞ olsam
Nakarat: Cana candaş, yar’ana YOLDAŞ olsam
Nerde garip görsem bağrım
Cız eder ah, dinmez ağrım
Yüzyıllara gider çağrım
Mem u Zin’de ATEŞ olsam
Mansur`da Yunus`a GÖNÜLDAŞ olsam
Hal bilmez vefasız kemlerden çektim
Dar günde imdada darına yettim
Zor günde zarına carına yettim
Avcılar ok attı can siper ettim
Zalime pehlivan, Aşka TUŞ olsam
Dadaloğlu otağında
Sarmaş oldum yatağında
Bugünler yol kavşağında
Yarınlara ışık Umut DÜŞ olsam
Cana candaş yar’ana YOLDAŞ olsam
Şiar Can aşk yele verin
Dosta gitsin serin serin
Hasret çeken sevenlerin
Gözünden akan YAŞ olsam
Üşüyen yüreklere GÜNEŞ olsam, Zalime boran KIŞ
Sevgi zarfına KUŞ Olsam
Ozan ŞİAR AĞDAŞAN