ARABACI ARABAYI KOŞ GETİR

Ali Rıza Aksın kullanıcısının resmi
81 Ekim'inin sonu. Her taraf kar. Şehirden bir mektup getirdi Adem. ''Emicenin oğlundan. Halin oralarda birini arıyordu. Şöylem zayıfçırak bir şeydi''

Mektubu okur okumaz değiştim. ''Eyvah!'' dedim ''bir şey oldu anneme''
-Neymiş?
-Bilmiyorum, gelmemi istiyor.
Kiraz gözleri dolu dolu ekledi.
-Kesin bir şey oldu anneme.
  Kiraz'ı katıra bindirip çıktık. Vadiyi geçip dağı çaprazdan tırmanmaya başladık.  Katırın sahibi bir çocuk. Yollar dönemeçli. Düşer gibi oluyor, tekrar doğruluyordu Kiraz. Cello aşağıda, uçurumun dibinde avlanıyordu.
-Hocaaaav, hocavvv, nereye?
-Memlekete, memlekete!
-Geri gel ha, gel!  
-Geleceğim geleceğim!
-Gelmezsen ben gelirim ben!
-Gelirim gelirim!
    Zeytun'a, güneşin batışından az önce girdik. Beride, toprak bir eve misafir olduk. Ev sahibi hasta. Kızı, Antep'te hemşireymiş.
Sabahleyin kamyonla Maraş'a geldik. Garda, amcamın oğlunun ''Gözlüklü'' denen hanımıyla karşılaştık.
-Ne oldu, niye çağrıldım? 
-Heç karakol istemiş seni.
-Niye?
-Bilmem, ifadeni alacakmış.
Tren manevrasını yapıp da düdüğünü öttürünce yerlerimizi aldık.
''Oh be, annem sağmış ya, gerisi önemli değil!''
Gözlüklü, damarlı gözleriyle ilk hükmünü verdi bile.
''Rahat dursaydınız olur muydu bunlar!''
Dişlerimi sıkmakla yetindim.
    Bizimkiler ablamlarda yolumu gözlüyordu. İşe bak ki, Güzel Dede de gelmişti. Abim, amcamın oğulları, hanımları, konu komşu her kafadan bir ses. Annem, felaket sezgisi bir edayla içinde ismimin geçtiği bir ağıt söylüyordu. Haci Hüseyin,
-Ne var, ne olmuş? İfadesini verip gelecek, dedi.
      Yemekler yendi, çaylar içildi, dede sazının kulağını büküp ayarını verdikten sonra pençe vurup konuşturdu: 
      Himmet eylen şu dağları aşalım
       Pir aşkına kaynaşalım coşalım
       Gelin birer birer halallaşalım
       Dostlar bizi safa ile gönderin...
  Topal Safa'nın refakatinde karakola götürüldüm. Nezarethanede, bana dört yıl gibi gelen dört saat geçirdim. Annem uzun uzun karakolu gözetledi. Davranışlarına, yavrusunu kurtlara kaptırmış bir bufalonun çaresizliği sinmişti. Ceylan demedim, çünkü iri gövdesi, boz mantosu ve katmerli köfüsüyle öyle göründü gözüme. Komutan, yazdı, çizdi,
-Pazarcık’a gidecek, isterseniz siz götürün” dedi.
Refaketçim,
-Tamam, biz götürürüz, dedi.
Köyümdeki arama zaptıma yakalama zaptımı da ekleyip Köprüağzı'nın Muhtar’ıyla Topal Safa'ya teslim ettiler beni. Muhtar zarfı açacak olduysa da vazgeçti.  
 ''Amaan ne olur ne olmaz, başıma dert açmayayım...''
Suçsuzluğuma inanmış olmalı ki komutan, kelepçesiz, jandarmasız gönderdi beni. Zarfı açsam kimsenin ruhu duymayacağı gibi ne ile suçlandığımı da öğreneceğim. Öğleyin Pazarcık Karakoluna verildim. İşlemlerim bitene kadar da nezarethanede kaldım. Suçunu bilemediğim bir gençle aynı odayı paylaştım. Siyasetle ilgisi olmayan, orta boy, yuvarlak bir şey. Güldük, güreştik zaman nasıl geçtiğini bilemedik. 
   İkindiye doğru bizimkilere verildim. Aşiretin uğrak yeri olan Burçin Lokantası'na geldik. Bir şeyler atıştırp çıktık. Çıkışta Av. Mustafa'yı gördüm. Sevindim. ''Bari son gelişmeleri öğrenirim'' dedim. ''Birkaç da taktik…''  O konulara hiç girmedi Mustafa. ''Güçlü ol, sadece sorduklarına cevap ver'' dedi  ''çok sürmez bırakırlar seni…''                                 
    Sıkı Yönetim Binası'nın (Eğitim Enstitüsü'nün) o aşina olduğum bahçe kapısından, nöbetçi askerin önünden içeri girdik. Soldaki uzun koridora yönlendirildik. Evraklarımı kapan subay, yüzbaşının odasını göstermeden önce yüzüme bakıp gıcık gıcık güldü.   
-Hangi örgüttensin?
Tuzak bir soruyla karşılaştığımı anlayıp sessiz kalmayı yeğledim.
-Konuşma bakalım. İçeride öyle bir konuşursun ki, seni, sen bile tanıyamazsın!
Aynı subay, aşağılayıcı bir tavırla ''Gidebilirsiniz!'' dedi yanımdakilere.
Topal'la Muhtar, korka çekine vedalaşıp gittiler.
   İşim biter bitmez ayni koridordan giriş noktasına getirildim. Girişin karşısı kantine inen merdiven. (eskinin kantini) Merdivenin büküldüğü yerde binanın arkasına açılan bir kapıdan çıktık. Beş on metreden sonra Kapalı Spor Salonu denen ek bir binaya geldik. Binaya girmeden sola yöneldik. Binanın, Bahçelievler'e açılan ucuna kadar yürüdük. Bodruma inen dönemeçli bir merdivenin başında durdurulduk. Aşağıda kafesli bir kapı... Görevli, gözlerimi bağladı, kafesli kapıdan aşağı indirdi. Gözlerim açıldığında, 5x10 büyüklüğünde loş bir salonda buldum kendimi. Solda bir oda, sağda bir oda, karşımdaysa spor salonunun altına isabet eden uzun bir koğuş… Bitişikte, girişi mutfak olarak dizayn edilmiş, gerisi tuvalet ve duşa açılan başka bir bölüm… Asker kafesli kapıdan uzun koğuşa itti beni. Şıngırt ederek kapandı kapı. İşi biten asker züppece tavırlarla uzaklaşıp gittti.
        Arabacı arabayı koş getir koş getir
        Ben ölüyom mezarıma taş getir...
 
        2. Cilt, Kırmızı Fare
       Ali Rıza Aksın
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...