Bir Zamanlar Resul Balay

Murat Özgöl kullanıcısının resmi
...

Kırık kalpli bir şairin, kırık kaleminden, yaşanmış gerçek bir hayattın özeti…


Düşlerin Kıyısındaki Harika Sesli Çocuk...


Bir zamanlar Dilovası’ndan Unkapanı’na uzanan ve tüm Türkiye’ye dalga dalga yayılan, bir hayat hikâyesini sizlerle paylaşmak istiyorum. O zamanlar çocuk olan, yanık sesli ‘’Küçük Resul’un’’ (Resul Balay) hayat hikâyesi.


Bazıları için yalnızca bir kaset kapağıydı o. Bazıları için ise bir efsane. Kimine göre pembe gömlek, beyaz papyonlu bir oğlan çocuğu, kimine göre arabeskin kimine göre rock müziğinin kralı. Hikâye yaklaşık 26 yıl öncesine dayanıyor. 26 yıl önce ‘Nazlı Yârim Haber Salmış' adlı kaseti piyasaya çıktığında 12 yaşındaydı. Daha doğrusu 12 yaşında olduğunu söylemişti. Resul Balay'dan bahsediyoruz. İnternette hakkında siteler açılan, taklitleri türeyen çocuktan. Sanat portalı deviantart.com'da bile Resul Balay albüm kapağıyla yapılmış kolaj çalışmaları yer alıyor. Peki neden? Resul Balay isminin arkasında neler saklı? İşte popüler kültür malzemesine dönüşüp bir kült haline gelen o esrarengiz çocuğun öyküsü...


Dilovası’nın yeşillerin içinde olduğu ve derelerinin gürül gürül aktığı bir dönemde tüm umut yolculuğuna çıkanlar gibi, Resul Balay’da ailesi ile Ağrı’dan göç ederek bugünkü Dilovası’na yerleşti. Türkü okumayı çok seviyordu. Kendi deyimiyle, gece gündüz hep türkü okuyordu.


Çocuk türkücülerin çoğaldığı bir dönemde, onun içine de bir umut kıvılcımı düşmüştü. Çok güzel ve yanık olan sesine güveniyordu. Çünkü o kadar güzel ve yanık bir sesi vardı ki, bir dinleyen bir daha unutmuyordu. Sanki Ağrı Dağı’nın yücelerinden gelen bir rüzgârdı türküsü. İçinde acıları, hüznü, umudu belki de unutulmuş yaraları saklayan.


O hep yüreğinin sesini dinledi. En mutlu ve en mutsuz anlarında türkülerine sığındı. Tek sığınağıydı yüreğinde kopup gelen ve sese dönüşen o sözcükler. Saf ve temizdi. Düşünceleri bedeni hayatın kirli yanlarından uzaktı. O sadece türkülerini söylemek istiyordu.


Televizyon ve gazetelerden kaset çıkaranların Unkapanı’na gittiğini okumuş, görmüştü. Artık o günden sonra Unkapanı onun düşlerini süslemeye başladı. Oyun arkadaşlarına ve çevresine, Unkapanı’na gidip kaset çıkarma hayalini hep anlattı.


Unkapanı’na gitmek için ailesinin desteği de lazım. Önceleri türkücü olmasını istemeyen ailesi, Resul’ün çok istemesinin karşısında, sonunda İstanbul’a gitmesine izin verdiler. Artık dünyalar Resul’ün olmuştu. Sonunda hayalleri gerçekleşecekti.


O gece uyuduğunda kendini sahnede türkü okurken gördü. Hayranları sahneye gül atıyor, biten türkünün ardında ‘’bir daha bir daha’’ diye tezahüratta bulunuyorlardı. Sonra deliksiz bir uyku uyudu. Sabah uyandığında hala rüyanın heyecanı üzerindeydi.


Günler birbirini kovalarken, türkücü olma hayalide giderek artıyordu. Ve o gün geldi çattı. Sabah İstanbul’a, Unkapanı’na gedecekti. Ama kolay olamayacağını biliyordu.


O gece sabaha kadar gözüne uyku girmedi. Sabah erkenden kalktı giyindi ve hazırlandı. Yola çıktıklarında tabiat yeni uykusundan uyanıyordu. Adapazarı yönünden gelip, İstanbul istikametine giden Gülhan Turizm’e ait otobüse bindiler. Ve yolculuk başladı. Yol boyu otobüsün penceresinden dışarıyı izledi. Dünya ne kadarda büyükmüş diye düşündü.


Otobüs Topkapı Otogarı’na girince şaşkınlığı kat be kat arttı. Daha önce böyle bir kalabalık görmemişti. İnsan seliyle karşılaştı. Kasetçilerin tezgâhında ünlü türkücülerin yanık sesleri yankılanıyordu. Devasa kalabalığı görünce korktu. Bu kadar insanın olduğu yerde kim onu keşfedebilirdi ki.


Topkapı’dan Eminönü gittiler. Oradan Unkapanı’na çıktılar. Plakçılar Çarşısı’na gittiklerinde büyülenmişti adeta. Ünlü tüm sanatçıların boy boy resimleri, türküleri çarşıyı süslüyordu. Şimdi kime gideceklerdi ne diyeceklerdi. Önce bir yerde oturup bir şeyler içtiler. Sonra rast gele plakçı şirketlerine girip şanslarını deneyeceklerdi.


Girdikleri plakçılarda karşılaştıkları sorular, cevaplar işlerinin o kadarda kolay olmadığını gösterdi. Kimi plakçılar onları içeri bile almıyordu. Kimleri başlarında savmak için bir türkü okutup gönderiyordu. Kimi nasihat ediyordu. İlk gün hayal kırıklığına uğradı ‘’Küçük Resul.’’


Ama pes etmedi. Günlerce aylarca gidip geldi o çarşıya. Artık evi gibi olmuştu herkesi tanıyordu orada. Sürekli Güneş Plak’a girip çıkıyordu. Sahibi olan Mustafa Güneş’e bir türlü ulaşamıyordu. Bu arada plakçının temizlik görevlileri ile tanışır, onlardan yardım ister.


Güneş Müzik'in sahibi Mustafa Güneş'i, Resul Balay ile çarşının temizlik görevlileri tanıştırır. ‘’Abi bu geldi, gitmek bilmiyor. Merdiven altlarında uyuyor. Ne yiyip içtiğini bilmiyoruz. Allah aşkına bir dinle’’ derler. Mustafa Güneş yılların plakçısıdır,  Küçük Emrah'ı yaratan, Mahsun Kırmızıgül'ü İstanbul'a getiren adam. Ama Resul’ün çıkageldiği günlerde durumu çok da parlak değildir. Dinler, beğenir, umut bağlar ve Resul Balay'a ‘Nazlı Yarim Haber Salmış' isimli bir kaset yapar. Ve o kasetin yankıları günümüze kadar gelir. Artık her yerde Resul’ün sesi duyulur. İlk Topkapı’ya, Unkapanı’na giderken duyduğu seslere kendi sesi de eklenir.


 Nazlı yarim haber salmış gel diye / Gideceğim ellerim boş olmuyor / Postacıylan selam salmış ne diye / Döneceğim ellerim boş olmuyor, olmuyooor, olmuyooor / Kimi Parislere gider eğlenir / Kimi sokaklarda durur dilenir / Kimi insan satar öyle geçinir / Onlar gibi çalsam çırpsam olmuyor, olmuyooor, olmuyooor / Doğanayım bizi böle edeni / Kökünden kırılsın çarkı dümeni / Yaratmışsa bizi kötü gün eri / Yaradana karşı koysam olmuyor, olmuyooor, olmuyooor..


Hayalleri ve rüyalarını süsleyen kaseti artık çıkmıştır. Çok mutlu olur Resul, adeta ayakları yere değmez. Kısa sürede ünü dalga dalga yayılır ve tüm Türkiye’de tanınan bir çocuk sanatçı olur. O kadar güzel, o kadar ince bir sesi var ki dinleyenleri kendine bağlar. Türkülerinde hasret var, hüzün var, acı var, yoksulluk var. Ve Ağrı’dan İstanbul’a uzanan bir hüzün türküsü olur Resul’ün yaşamı.


Sonra bir kaseti daha çıkar bu kasetle zirveye oturur. O dönem Küçük Emrah ve Küçük Ceylan’ın olduğu dönemdir. O dönemde Resul Balay’ın kasetleri onlardan daha çoksatar. Gazetelerde çıkan haberlerde hep ön planda olur. Bir zaman böyle devam eder.


Fakat bir engeli vardır Resul Balay’ın. Hayranlarının bilmediği. Yetim büyüyen Resul, çocukken geçirdiği bir hastalıktan dolayı kamburdur. Yani dünyanın bütün yükü onun sırtındaydı. O dönem özel kanallar olmadığı için hayranları bunu uzun süre öğrenemediler. Gazetelerde ön cephede çekilen fotoğraflarını yayınladılar. Türkiye’de tanınmaya başlayınca adına konserler düzenlendi. Bu konserlerde kambur olduğu ortaya çıktı.


Ve hayatındaki acılar kaldığı yerden devam etti. Diğer çocuk sanatçılar, filmler yapıp şöhretin basamaklarını hızla çıkarken. Resul, insanların vefasızlığı karşısında sanata, türküye ve hayata küstü. Kırgın bir ruh haliyle kabuğuna çekildi ve Dilovası’na geri döndü.


Hereke Gebze minibüs hattında yıllarca muavinlik yaptı. Plakçılar Çarşısı’nda, hakkında birçok dedikodu çıktı, akıbeti hakkında. Evlenip çoluk çocuğa karıştı. Kimi ‘’köyüne geri döndü’’ dedi, kimi de çıkan bir kavgada bıçaklanarak öldürüldüğünü söyledi, kimleri de başka şeyler. O yıllarca kabuğunda yaşadı, sırtında kambur olan dünyanın ağırlığıyla. Oysa kambur olan sırtıydı. Ruhu engelli bedenine sığmıyordu bir zamanlar. Sonra insanların önyargıları karşısında ruhu da ağır yara aldı. Ve çok sevdiği türkülere küstü bir daha hiç türkü okumadı. Türkü sesi duyduğunda yüreğinin derinliklerinde hep bir sancı hissetti.


Yıllar böylece akıp gitti. Her şey unutulmaya bırakıldı. Resul içindeki türkü aşkını bastırdı. Unutamasa bile unutmaya çalıştı. Oysa türküleri unutulmadı. Sanal âlemde siteden siteye dolaştı. Milyonlarca kez tıklandı türküleri.


Flash TV izini sürdü. Resul hala daha Dilovası’nda yaşıyordu ve Gebze’de bir fabrikada işçi olarak çalışıyordu. Televizyon ekibi çalıştığı fabrikaya gitti ve Resul’le görüştü. Yıllar yıpratmıştı bir zamanlar yaşama heyecanıyla dolu olan yüreğini. Televizyon ekibi ile görüşürken gözlerinde hüzün, yüzünde yılların yorgunluğu vardı. Yeniden türkü söylemek ister misin? Diye soran televizyoncuya ‘’artık çok geç’’ diyebildi. Sözcükler hançeresine düğümleniyordu adeta.


Ekip, kendileri için bir türkü okumalarını rica edince, yıllar önce okuduğu çıkış türküsü olan, ‘’Nazlı yârim haber salmış’’ türküsünü okudu, kırık bir ruh haliyle. Artık onu hayata bağlayan tek şey, çocukları ve ailesiydi. Kendisi küçük yaşlarda babasını kaybetmiş, yetim büyümüştü. Çocuklarının bu acıyı yaşama düşüncesi bile, yorgun yüreğine acı veriyordu.


Sonra herkes yine hayatına döndü. Acılar kaldığı yerden yoluna devam etti. Resul’ün zayıf ve yorgun bedeni daha fazla hayata tutunamadı. Hastalandı. En çok çocuklarından ayrılmaktan korkuyordu. Fakat hayat herkese biçtiği rolü ona dayatıyordu. Kocaeli Araştırma Hastanesine yatırıldığında, yolun sonuna geldiğini anlamıştı. Çocukları, eşi ve sevenleri anlamasın diye güçlü görünmeye çalışıyordu.


Sonra masaya yattı ameliyat olmak için. Ve bir daha uyanmadı. Ardında yetim çocuklar, dul bir eş ve gözü yaşlı sevenlerini bıraktı giderken. Artık kamburundan kurtulmuştu. Ruhu özgürdü Resul’ün.


Önce yerel gazeteler yazdı, sonra tüm ajanslara düştü. Unutanlar tekrardan hatırladı, bir zamanların yanık sesli türkücü çocuğu ölmüştü. Aradan yaklaşık 26 yıl geçti, ama o hiç büyümedi. Hep çocuk kaldı yüreği ve türküleri.  Türküleri kadar hayatı da acılardan örülmüştü. Güle güle çocukluk arkadaşım, güle güle…

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/22/2024 - 21:29
01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...