DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI XXXV

Görülmüştür kullanıcısının resmi
"Sinekten yağ çıkarmayı esas alan ve kârını düşünen zincir kitapevleri o an moda olan ve çabuk tüketilmek istenen kitapların yazılmasını teşvik ederlerken buna göre dosyaları kabul ederler. Edebiyatı çoraklaştırırlar böylelikle. Tomris Uyar’ın “Okura göre yazmak suçtur” demesini böylesi yaklaşımlara tepki olarak almak yanlış olmayacaktır. Şirketlerin kontrolündeki piyasalar, yazarları yönlendirirken edebiyatı düşünmez. ‘Okur böyle istiyor’ denilerek birbirinin kopyası kitaplar peydah olur." Ayhan KAVAK 2 Nolu T Tipi Hapishanesi C-20 Oda Tarsus/MERSİN

 
DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI
XXXV
Madde 341: 1919 yılında Ahmet Fehim tarafından Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Mürebbiye adlı romanı sinemaya uyarlanmıştır. Bu roman sinemaya uyarlanmış ilk edebiyat eseri olmuştur. İkincisi de 1922’de Muhsin Ertuğrul’un Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba romanından uyarladığı Boğaziçi Esrarı adlı film olmuştur.
 
Madde 342: Sinema teknolojisindeki gelişimle birlikte 1962 ve 1970 yılları arasında 15 roman daha sinemaya uyarlanmıştır. Necati Cumalı’dan Susuz Yaz (1963), Halide Edip Adıvar’dan Vurun Kahpe’ye (1964), Reşat Nuri’den Dudaktan Kalbe (1965), Orhan Kemal’den Murtaza (1965), Nazım’dan Kızılırmak-Karakoyun (1967) ve Yaşar Kemal’den Alageyik (1969) bu dönemde ilk akla gelenlerdir. Sonraki dönemlerde de ve şimdilerde de sinema uyarlanmaları sürmektedir.
 
Madde 343: Edebiyat eserlerinin birebir sinemaya uyarlanmasını beklememek gerekir. Yazılı metinler görsel mecrayla örtüşmeyebilmektedir. Onun için romanı okumuş biri onun filmini izlediğinde hayal kırıklığıyla karşılaşabilmekte. Keza direkt filmi izlemenin ardından da eseri okumak hayal kırıklığına yol açabilir. Her iki boyut açısından da aynı tat alınamayabilmekte. Yazarken sinema tekniğini düşünmez yazar. Lakin günümüzde sinematografiye uygun romanlar da yazılır oldu. Edebi derinlik ve has edebiyat gözetilirse bunda bir sorun aramamak lazım.
 
Madde 344:  Edebiyattan sinemaya veya tam tersi sirayet eden habasetler görmezden gelinmemelidir. Dil, inanç, kimlik ve kültürel aşağılama ve karalamaların bariz hale getirilmiş eser ve sinema filmleri çokçadır. Kurdili coğrafyanın insanlarına yönelik geliştirilmiş ırkçı-faşizan söylemler gırladır. Edebiyattan başlayıp film sektöründe devam ettirilen Kürde karşı geliştirilen yoksama ve inkârcılık siyasası oryantalist bir bakışa oturtulmuştur. Buna şimdilik virgül koyuyorum.
 
Madde 345: Alevi inancına yönelik de ilk baştan beri karalama ve çarpıtmalar yapılmaktadır. Ta 1992’deki Nur Baba’dan uyarlanmış Boğaziçi Esrarı ve 1975’te Halit Ziya’dan uyarlanan Aşkı Memnu dizisinde alçaklığın zirvesi olan ‘Mum Söndü’ meselesi gerçekmişçesine işlenmiştir. Aleviler ensest ile karalanır ve genel topluma mal edilen bir yalan görünür kılınır.
 
Madde 346: Kökeninde Aleviliğe karşı kıyım ve kıranı meşrulaştırmaya dönük geliştirilmiş böylesi ‘mum söndü’ adındaki alçaltıcı karalamalar geç Osmanlı edebiyatından başlayıp bugünlere kadar ulaşmıştır. Ömer Seyfettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yakup Kadri, Reşat Nuri Gültekin, Peyami Safa ilk akla gelen yazarlardandır. Tiyatro alanında da 1930’da sahnelenmiş Musahipzade Celal’in Mum Söndü oyunu vardır. Edebiyat ve sinemayı böylesi kötücüllüklerden arındırmak icap eder.
 
Madde 347: Susan Sontag, “Romancının omuzlarındaki kâhince ve eleştirel, hatta yıkıcı nitelikteki görevi başka bir söyleyişle, yazgımıza dair ortak kavrayışları derinleştirme ve bazen piyasa talepleri denilerek ‘demode ilan edilme’ durumları yaşanır. Aslolan edebi kiriterlere göre değerlendirme gerçekleştirmedir.
 
Madde 348: Sinekten yağ çıkarmayı esas alan ve kârını düşünen zincir kitapevleri o an moda olan ve çabuk tüketilmek istenen kitapların yazılmasını teşvik ederlerken buna göre dosyaları kabul ederler. Edebiyatı çoraklaştırırlar böylelikle. Tomris Uyar’ın “Okura göre yazmak suçtur” demesini böylesi yaklaşımlara tepki olarak almak yanlış olmayacaktır. Şirketlerin kontrolündeki piyasalar, yazarları yönlendirirken edebiyatı düşünmez. ‘Okur böyle istiyor’ denilerek birbirinin kopyası kitaplar peydah olur.
 
Madde 349: “Tarih böyle istiyor kuşkusuz, bizi gönlü rahat yazarlar olmak için fazla geç, sözü dinlenen yazarlar olmak için fazla erken getirmiş dünyaya” der Roland Barthes. Barthes’ten yola çıkarsak, ne gönlü rahat yazar olunabilir ne de sözü dinlenen. Her şeye rağmen edebiyatın edebine halel getirmeyen yazarlara ne mutlu! İlla ki yatağına kavuşur böylesi ısrarcı yazanlar.
 
Madde 350: Walter Benjamin de şöyle der: “Açıklama katmadan anlatabilmek, anlatı sanatının yarısı eder.” Kuşkusuz ki açıklamaların yeri araştırma kitapları olmalıdır. Roman ve öyküde açıklamaların olması edebi değeri düşürür. Aslolan direkt yazmak değildir. Sezdireceksin. Hissettireceksin, yorumunu okura bırakacaksın. Sanatsal yetkinliği esas alanlar romanlarda açıklamalardan kaçınırlar.
Devamı Gelecek…
Ayhan KAVAK
2 Nolu T Tipi Hapishanesi C-20 Oda
Tarsus/MERSİN
 

 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...